Münih gidenlerden hep duyduğumuz ve Almanya'da görmek istediğimiz şehirlerin hep en başındaydı. Tabii Luftahsa'nın İzmir'den direkt uçuşunun olması Münih'e gidişimizi bir an önce hızlandırdı ve şehre tutulmamızı sağladı.
Münih'e ilk kez 2011 Temmuz ayında gittik. Küçük Gezginimiz 20 aylıktı, hava muhteşemdi, Münih muhteşemdi, biz muhteşemdik : ) Tadı damağımızda kaldı desem yeridir yani : ) Rotamız; Münih, Prag, Viyana, Budapeşte, Bratislava, Salzburg ve tekrar Münih'ti. Bu 10 günlük tatilde Münih'te toplam 3 gece kaldık.
Her biri birbirinden farklı, cıvıl cıvılMarienplatz, Odeondplatz ve Karlsplatz diye bilinen meydanlarında hep bir kalabalık, hep bir aktivite; sıkılmak mümkün değil : ) Pazarıyla, mağazalarıyla, kilisesiyle gayet düzenli ve güzel bir meydan olan Marienplatz’da St. Peter kilisesi, Eski Belediye Sarayı Old City Hall (Altes Rathaus) ve Yeni Belediye Sarayı New City Hall (Neues Rathaus) işlemeleriyle oldukça dikkat çeken yapılar. Bu binalarda o kadar çok ince işçilik var ki insan her baktığında yeni bir figür fark ediyor. Bir süre ağzın açık binları inceleyip duruyorsun zaten, kaçarı yok. Yeni belediyenin üstünde Bavyera figürlerinin döndüğü saat The Rathaus-Glockenspiel en çok Küçük Gezginimizin hoşuna gitti. Saat her çaldığında gözlerini hiç ayırmadan onların dönüşünü izlemekten bıkmadı. Ortada ufaklıklar hayranlıkla saatin dönüşünü izlerken, bizim bile boynumuz tutuldu hayran hayran bakmaktan : ) Meydanın arkasındaki St. PeterkirscheKilisesi'nin tepesine tabii biz elimizde bebek arabası tırmanmadık ama siz siz olun bu harika şehri kuşbakışı izlemenin keyfini kaçırmayın. Biz bunu İtalya’daki her kule, her tepe, hatta her merdiven gördüğümüz yerde yaptık ve keyfini iyi bilenlerdeniz. Her şehir tepeden başka güzel görünür; bu fırsatı her kaçırdığımızda da derin bir offff çekeriz!
Frauenkirche-Meryem Ana Kilisesi kuleleriyle şehrin en güzel yapılarından biri. Bu kilisenin güzelliğinin her yerden görülmesi için şehirde çok yüksek yapılar yapılmadığı söylentisi kulaklarımıza çalınmadı değil. Münih’e her gittiğinde insanın aaaa bunu görmemiştim diyebileceği pek çok yer var. Bizim en çok sevdiğimiz yerlerden biri ise Viktualienmarkt oldu. Açık alanda kurulmuş masalarla, pazarıyla, etrafı saran mis gibi sosis kokularıyla bizim bolca vakit geçirdiğimiz bir yer oldu. Süs eşyaları satılan yerlerden gelen lavanta kokularından bahsetmiyorum bile... Burası çok kalabalık bir meydan olsa da diğer yerler turist turist kokarken; burası Münih Münih kokan bir yer; sanırım ondan pek bir sevdik : ) Yaz-kış bu meydanda sürekli bir canlılık var.
English Garden’a uğramadan ise asla olmaz… Bu devasal park her mevsim ayrı güzel ; ) Biz hem yaz hem kış bu parkın güzelliğini görme şansına sahip olduk. Gerçi pek çok Avrupa şehrinde bir English Garden vardır ama olsun; bizde yok! Bize de gittiğimiz her yerdekini görmek düşüyor mecburen: )
Münih’te eskiden şövalyelerin çarpıştığı meydanlar, şimdi trafiğe kapalı, gece gündüz sokak müzisyenleri ve sanatçılarının gösterileriyle şenlenen meydanlar haline dönüşmüş. Biz oradayken Münih kış olimpiyatlarına aday olduğu için merkezde pek çok eğlenceli etkinlik yapıldı. Bu da bizim Münih gezimizin gece gündüz pek bir hareketli geçmesini sağladı : )
Münih’te pek çok müze var… Ama biz Münih’teki müzeleri, galerileri gezi listemize almadık. Az günde Küçük Gezgin ile temiz havada ne kadar çok yer görürsek o kadar kardır mantığıyla hareket ettik. Ama siz daha içerilerde gezilesi bir havada Münih’e giderseniz Haus der Kunst (House of Art) Sanat Müzesi, Deutsches Museum, Pinakothek Müzeleri, BMW Binası'na uğramadan dönmeyin. Benden demesi, sizden gezmesi : )
Münih'te en çok merak ettiğimiz yerlerden biri Olimpiyat Parkıydı. BMW ve O2 gökdelenlerinin hemen yanında olan bu park bizim tüm gün vakit geçirdiğimiz, piknik yapıp eğlendiğimiz harika bir yer oldu. Şansımıza bizim gittiğimizde Alman kanalı için tarihi bir dizi çekimi vardı ve ortalarda 1930 'ların kıyafetleriyle insanlar geziniyordu. O yemyeşil parkta çok hoş bir atmosfer oluverdi bir anda : ) Ağzımız açık atmosfere kaptırıverdik biz de kendimizi mecburen : ) Bak sen şu şansımıza ki Tollwood Festivali'ne de denk geldik : ) "Küçük bir Gezgin" ile gezerken böyle şanslı durumlar doğrusu pek bir işimize yarıyor; neşemize neşe katıyor. Sonuçta her farklı aktivite onun gittiğimiz yerden daha çok zevk almasını ve ileride hatırlamasa bile pek çok anı biriktirmesini sağlıyor. Festivalden dolayı parkta çeşit çeşit stantlar, konserler ve etkinlikler vardı. Saatlerce canlı müzik eşliğinde dans eden Küçük Gezgin, festivalin en çok tadını çıkaranlardan oldu. Yemyeşil doğada çimlerde yuvarlandı, çıplak ayak ordan oraya koşturdu… Sadece gündüz gezmeyi düşündüğümüz parkı bu festivale denk geldiğimiz için gece yarısına doğru ancak terk edebildik. Küçük Gezgin de biz de bu parktan inanılmaz keyif aldık : ) Hele ki bizim gibi bir ufaklık varsa yanınızda bu parkı görmeden dönmeyin. Erkeklerin görmek için can attığı BMW binasına gitmişken burayı da aradan çıkarın derim ; ) Ayrıca bu festivale denk gelen haftada Münih'e gelmeniz bence bir ayrıcalık olabilir. Bizim gönlümüzde yatan Octoberfest olsa da bu festivalle yetindik şimdilik... En azından Küçük Gezgin biraz daha büyüyene kadar : )
Münih'e gittiğimizde yıllar önce bir posterde gördüğüm ve masallardan fırlamışçasına görüntüsüyle; gerçek olmasına inanmakta zorluk çektiğim Neuschwanstein Şatosu‘na gitmek eeennn büyük isteğimdi. Genelde sisli ve ya karlı görüntüsünün kartpostalları süslediği bu şato, yaz ayı olmasına rağmen dağın tepesindeki gösterişli duruşuyla beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Küçük Gezgin şato ve kalenin içinde; müzelerde sessiz olması ve bir yerlere dokunmaması gerektiği gerçeğiyle ilk defa burada yüzleşmiş oldu. Kalenin içinde, İsa peygamberin resmine "İsa Amca" diyerek bizi kahkahalara boğdu : ) Buna o kadar çok güldük ki müzenin içindeki o derin sessizliği ailecek bozmuş olduk : ) Rehberimiz bize şaşkın şaşkın bakarken biz kahkalarımızı içimizde tutmaya çalışarak geziye devam ettik. Kale ve şato, isteseniz de istemeseniz de rehber eşliğinde geziliyor. Paşa paşa sıranızı bekliyor ve grup halinde kontrollü bir şekilde geziyi yapmak durumunda kalıyorsun. Bu iyi bir rehberlik almanı sağlasa da çok uzun uzun herşeyi inceleme şansını da ıskalamana neden oluyor. Kaleyi gezdikten sonra şatoya otobüs-shuttle ve ya atlı arabalarla ya da yürüyerek çıkılabiliyor. Biz otobüs ile çıkıp, yürüyerek inmeyi tercih ettik. Shuttle sırası beklemek biraz zamanımızı alsa da, sıcağın altında ensemiz pişse de; Çinli ve Japon turistlerin Küçük Gezginle bolca ilgilenmeleri ve milyonlarca fotoğraflarını çekmeleri sayesinde oldukça eğlenceli geçti. Çinlilerin çektiği onca fotoğraftan sonra kızımızın oyuncak bir bebeğini yaparlar mı acaba diye merak etmedik değil doğrusu : ) Zira yolda yürürken bile durdurup deli gibi fotoğrafını çektiler.
Kral Ludwig'in harika bir ormanın içinde; göl ve şelale manzaralı şatosu kadar, içinde bulunduğu ortam da bizi büyüledi. Kral ağzının tadını biliyormuş doğrusu : ) Gerçi onun bu lüks merakı canına mal olmuş ama… Şatonun içinde bulunduğu yere hayran olmamak mümkün değil. Alp Dağları bir tarafta, yemyeşil bir orman, muhteşem bir göl... Şelale... Ne ararsan var; daha ne olsun : ) Dağlardan akan buz gibi sulardan oluşan gölde soğuktan çığlık çığlığa yüzenleri izleyen Küçük Gezgin çok yüzmek istese de dolaptan yeni çıkmış dondurma kıvamındaki suya sadece ayaklarımızı sokmakla yetinebildildik. Romantik Yol'un en güzel parçalarından olan bu şatoyu Münih’e gitmişken görmeden dönmeyin.
Münih'i yaz ayında gezmenin tadı bir başkaydı ama ikinci kez gittiğimizde Christmas zamanıydı ve aldığımız keyif yaz aylarındaki keyfi bile geride bıraktı. 2012 Aralık ayındaki rotamız Münih, Stuttgart, Mannheim, Heidelberg, Frankfurt, Augsburg, Nurnberg ve tekrar Münih'ti. Bu 10 günlük gezimizde Münih'te yine 3 gece kaldık ve ışıl ışıl sokaklarda gece yarılarına kadar eğlendik.
Marienplatz ve Karlzplatz'daki Christmas pazarlarının yanı sıra ara sokakların küçük meydanlarında bile varillerde yanan ateşler ve mis gibi sıcak şarap kokusu insanın içini ısıtıyordu. Christmas için kurulan panayırlar Küçük Gezginimiz içinde süper oldu; ne de olsa bir köşede oyuncak satıyorlar, diğer bir köşede çikolataya bandırılmış muzlar, çilekler, bir köşeden waffle kokuları geliyor, diğer köşeden biftek... Yok yok yani... Zaten iştahlı olan minnak her yerde şiş, sosis, çikolatalı meyveler; yedi de yedi... Tatil sonunda gıdısı çıkmıştı bile : )
Christmas zamanı Münih; gündüzleri ayrı bir keyif, geceleri ayrı bir keyif. Bu zamanda şehir bambaşka bir şehre dönüşüyor. İnsanlar soğuk, yağmur demeden sürekli dışarıda... İnsana inanılmaz enerji veren, içini ısıtan, keyif veren bir ortam. Meydanlara kurulan buz pateni alanlarında her yaştan insan sürekli paten kayıyor, düşen düşüyor; düşmeyen düşene gülüyor. Bir neşe, bir mutluluk havası sormayın. Biz de aval aval bakanlardan oluyoruz tabii. O kadar kış gördük, soğuk gördük, kar gördük de şu keyfin canım ülkemde yaşandığına hiç şahit olmadık ne yazık. Bizde buz patenleri alışveriş merkezlerinde 35 metrekareye sıkıştırılmışken, adamlar yazın süs havuzu olarak kullandıkları alanı kışın buz pateni alanına çevirmeyi akıl etmişler; yanına da bir kafe açıvermişler. Eeeee... Hal böyle olunca da binlerce insan sokaklara dökülüvermiş tabii... Bir tarafta varillerin içinde gürül gürül yanan ateşler ve müzik eşliğinde sıcak şaraplarını içip dans edenler, bir taraftan buz pateni yapan avuçiçi kadar bebeler... Kim keyif almaz ki böyle bir ortamdan; biz de Küçük Gezgin ile bayıldık tabii...
Münih'e bir önceki gittiğimizde görmek istediğim NeubeuernKöyü'ne Christmas zamanı gidebildik. Neubeuern köyü geleneksel evleriyle ünlü olan bir köy. Münih'e de yaklaşık 40 dakikalık uzaklıkta. Köy beklediğimden daha küçük bir köy hatta baya küçük; ama evleri gerçekten çok cici. Köyün evlerinin üstündeki resimler, pencerelerindeki danteller her şey çok otantikti ama ufacık olan köyü gezmek 15 dakikamızı bile almadı. Bu 15 dakikada bile yerelliğinden hiç bir şey kaybetmemiş olan bu köye hayran olduk. Hava çok soğuktu ve köyde çok hoş bir mekan olan Haschel's Cafe'yi bulduk. Sizin de bu kafeyi bulmamanız köy küçük olunca mümkün değil zaten : ) Kafe, harika porselenler ve süslerle dolu. Neyse ki Küçük Gezginimiz öyle zarar veren ve söz dinlemeyen bir çocuk değil. Yoksa elini atsan kırılacak eşyayla dolu bu yere gitmek zulüm olabilirdi yani... Günün sonunda maaşı verip çıkmak da vardı : ) Çocuğunuz hareketli bir çocuksa, bırakın dışarıda oynasın siz de paşa paşa dışarıdaki masalara oturup kahvenizi yudumlayın : ) İçeriye sadece bir göz atmakla yetinin benden demesi : )
Münih'e gittiğimizde kar görme umuduyla her sabah uyanan ve görmediğinde hayal kırıklığıyla dudağını büküp oturan Küçük Gezgin'i mutlu etmek için ani bir program yapıp 1-1,5 saat uzaklıkta olan harika bir yere gittik ve buraya değinmeden geçemeyeceğim. Tegernsee Gölü ve Wallberg Dağı'na, Münih'e kış aylarında giderseniz kesinlikle gitmeli ve bir gününüzü ayırmalısınız. Biz ışıl ışıl güneşin altında görmemiş İzmirliler olarak karın ve doğanın tadını bolca çıkardık. Sonrasında da restoranında sıcak bir şeyler içerek keyfimize keyif kattık.
Göl, kasaba, dağ, karlarla kaplı yemyeşil Alpler... Her şey o kadar güzel ki doğasına aşık olup döneceksiniz. Küçük Gezgin saatlerce karların üstünde o kadar keyifle oynadı ki tahminimizden çok daha uzun bir zaman dilimini burada geçirdik. İlk teleferik keyfini de burada tatmış oldu : ) Biz teleferikle çıkarken çevrede yaşayanların doğa yürüyüşü yaparak karların içine gömüle gömüle dağa tırmandığını görmek de ayrı bir keyifdi doğrusu. Biz manzaraya ve ortama bayıldık. Gidin, gidin, gidin derim... Daha ne diyim : )
Küçük Gezginimiz de biz de Münih'i çok sevdik. Hem yaz hem de kış zamanı çok güzel bir şehir Münih. Ama tabii kışın Christmas, yeni yıl zamanı giderseniz bu coşkuyu yakalayabilirsiniz ancak; diğer zamanlar aynı garantiyi veremem. Bir daha yolumuz düşer mi bilmem Münih'e ama Avrupa şehirlerini gezmekten hoşlanıyorsanız burası kesinlikle görmeniz gereken bir şehir. Gidin. Pişman olmayacaksınız!!!