Küçük Gezgin İle Tivoli Bahçeleri

Kopenhag’ın tam göbeğinde, tren garının hemen karşısında konumlanmış olan Tivoli Bahçeleri, aslında bildiğimiz bir lunapark. 1843’ten beri eğlence parkı olarak hizmet veren Tivoli Bahçeleri, dünyanın en eski ikinci lunaparkı. Yani bizde ağaçtan sarkan ipe yastık koyup sallanırken, adamlar koskoca bir lunapark kurmuşlar bile :) Avrupa’da en çok ziyaret edilen dördüncü lunaparkı olan bu yer, şehrin ortasında olmasıyla da diğer lunaparklardan ayrılıyor. Daha önce gittiğimiz her park için kilometrelerce yol kat ettiğimizden, Tivoli’nin otelimize sadece 5 dakika uzaklıkta olması bizim için süper oldu.

Tren garından çıktığımız anda giriş kapısıyla yüz yüze geldiğimiz Tivoli, Danimarka Kraliçesi'nin 60'ıncı yaş gününü burada kutlamasından dolayı şehir halkı için ayrıca bir önem taşıyor. Park, 1843’te eski kentin güneyindeki istihkamlar üstünde açılmış. Eski hendeğin kalıntısı ise kayıkla gezilen bir göl haline getirilmiş. Eeee iyi de yapılmış. Şimdi istihkam alanında çocukların şen kahkahaları yükselirken; hendekteki gölde aşıklar sandal gezintisi yapıp romantizm yaşıyorlar. Biz de yaşamak isterdik bu romantizmi ama çocuklayken ne mümküüün!!! Hele bir de bizimkinin kızarmış yanaklarının sebebi dışarıdaki dondurucu soğuk değil, 40 derece ateşse!

Biz gittiğimizde park, Noel dolayısıyla oldukça kalabalıktı ve eminim diğer zamanlara göre daha neşeli ve güzeldi. Tivoli Bahçelerinde eğlence oldukça tuzlu olsa da Kopenhag'a kadar gitmişken görmemezlik etmeyin derim. Tivoli Bahçeleri’ne giriş 110 Danimarka Kronu; yani bizim gittiğimiz zamanki kura göre yaklaşık 17 Euro. Daha önce gittiğimiz Disneyland ve Universal Park’ın 100 Dolar olduğunu düşünürsek daha ucuz gibi görünse de, kazın ayağı pek öyle değil. Çünkü içeride bindiğin her oyuncak 25 Kron, 50 Kron ve ya 75 Kron değerinde. Parkta uzun saatler geçirip, pek çok oyuncağa binmek isteyenler için günlük bileklikler satılıyor. Parka giriş ücretine ekstra olarak bir de 220 Kron yani yaklaşık 35 Euro öderseniz, tüm gün her türlü aktiviteden ücretsiz faydalanmak mümkün oluyor. İsterseniz, ekstra ücret ödeyerek gün içinde parka giriş çıkış yapmanızı da sağlıyorlar. Park gece 12’ye kadar açık; ama içerideki oyuncaklar çok daha erken kapatılıyor. Bunu bilerek hareket etmenizde fayda var. Biz oyuncaklar kapanmadan yarım saat önce bileklikleri alınca, tam anlamıyla elimizde patladı. İki çeçeronluk yapayım dedim; ama sökmez tabii buralarda. Paşa paşa aldığımız biletlere bakıp derin bir iç çektik ve üstüne bir bardak soğuk suyu devirdik.

Havai fişek atılmadan yaklaşık bir saat önce oyuncaklar kapatılmaya ve tehlikeli bölgeleri çevirmeye başlıyorlar. İnsanlar meydanda toplanarak her gece saat 10’da havai fişek gösterisini hep beraber izliyor. BizimKüçük Gezgin'le çığlık çığlığa izlediğimiz gösteriyi onlar pek bir sakin izleyip şaşkın şaşkın bize baksalar da, “Biz keyfini çıkardık; onlar sadece izlediler diyerek” ruhsuzluklarını yüzlerine vurmadık :) Çakıl bile “Anne bu insanlar neden hiç eğlenmiyor?” diye sordu, düşünün yani. “Biz mi çok çocuğuz; yoksa havai fişek insana keyif veren bir şey değil mi?” sorularıyla mücadele etmedim değil hani. Hemen sıyrıldım bu düşüncelerden tabii. Evet, biraz yaşıma göre çocuğumdur ama eğlenmeyeceksem niye nefes alıyorum ki? Madem heyecanlanmayacaksın, bu soğukta titreye titreye niye havai fişek izlemeye çıkıyorsun? Gir kafene, sıcak sıcak otur:)

Tivoli Bahçelerinde roller coaster, müzikli su gösterisi, atlı karınca, salıncaklar gibi pek çok etkinlik mümkün. Çocukların boylarına göre pek çok oyuncağa binebilecekleri ve “Atlıkarıncadan acaba ne zaman bıkacak?” sorusunu defalarca kendinize sorabileceğiniz parkta, yetişkinler için de oldukça keyifli oyuncaklar bulunuyor. 100 yaşını aşmış, görevlinin ahşap bir el freniyle kontrol ederek sürdüğü dünyanın en eski ahşap roller coasterlarına binmeden dönmeyin. Kocaman dağın içindeki karanlıkta o heyecanı yaşayın :)

“Elle kontrol edilen roller coaster mı olurmuş?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet evet, ben de çok şaşırdım; ama baya el freniyle kumanda edilerek sürülüyor. Baya da keyif aldık. Tabii büyük roller coasterın zevki başka. En sona bırakın ki diğer bindikleriniz, yanında sönük kalmasın. En adrenalin yüklü olan roller coasterı “Demon”a yaklaşık yarım saat sırada bekledikten sonra Küçük Gezgin ile binip avazımızın çıktığı kadar bağırdık. İçimize işleyen yağmur, suratımıza vuran rüzgar, kafamızdan uçan şapkaya rağmen çığlık çığlığa tadını çıkardık.

80 metre yüksekliğindeki salıncak “Star Flyer”, parktaki manzarası en güzel ama bir o kadar da ürkütücü olan oyuncak sanırım. Ben adrenalini çok severim; ama sallanan şeylerde mide bulantıma engel olamadığım için binmedim. Çocuklar için olanına Çakıl’ın en az beş kez bindiğini söylemeliyim. Kopenhag’ı tepeden görmek istiyorsanız ve benim gibi “Ayyy salıncakta benim midem bulanır,” kaprisini yapanlardansanız, “Golden Tower”a binin! Asansörden hızla aşağıya düşmeden önce nefesinizi kesen bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Kopenhag yukarıdan müthiş görünüyor! Derin bir nefes alın; çünkü ne olduğunu anlamadan yere çakılıyorsunuz.

Tivoli Park'ta, çeşit çeşit ağaç ve eğlence parkurlarının dışında pek çok kafe ve restoran da bulunuyor. Fiyatlar ortalamanın üstünde olsa da “Eğlence insanı acıktırır, mecburen yiyeceğim,” diyorsanız; sosislilerinin çok başarılı olmadığını, çin yemeklerinin ve hamburgerlerin güzel olduğunu belirteyim. Biz Burger House'tan hamburger tükettik. Patates kızartmalarındaki tuz oranının dil yakarcasına fazla olduğunu söyleyeyim de hazırlıklı olun. Koca şehirde patates kızartması yediğimiz her yerde zehirleniyormuş hissine kapıldım. Siz “Buraya kadar gelmişim adam gibi bir restoranda yiyeceğim,” diye diretiyorsanız, Tivoli Bahçeleri'ne dair her fotoğrafta gördüğünüz o ünlü Japon Restoranı “Det Japanske Taarn”a gidip harika bir ziyafet çekebilirsiniz. Kopenhag’ın en eski restoranlarından biri olan “A Hereford Beefstouw” da gidilmeye değer olanlardan. İçerideki restoranlara parka girdiğinizde rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Kişi başına düşen milli gelirleri düşününce, bu restoranlarda yemek yemek onlar için çıtır çerez :) Yer bulmanız şans olabilir…

Bu lunaparkı, daha önce gittiğimiz tema parklarla karşılaştırırsak haksızlık etmiş oluruz. Burası bir lunapark ve hatta şehrin cazibe merkezi olarak değerlendirilmeli. Çünkü şehrin tam ortasında hem Kopenhag’da yaşayanlar için hem de ziyaretçiler için güzel vakit geçirebilecekleri sosyal bir ortam sağlanmış. 1800’lerin sonundan beri şehrin en önemli parçalarından ve simgelerinden biri haline gelmiş olan Tivoli Park, elbette ki bir tema park kadar eğlenceli değil; ama bir lunapark olarak oldukça keyifli. İçinde barındırdığı yemyeşil parkları, konser alanları, kafeteryaları, eğlence parkurlarıyla bu 80 dönümlük park, Kopenhag’ın kalbinin attığı yer aslında! Çocukla yapacak çok fazla bir şeyin olmadığı şehirde, Küçük Gezgin’in en güzel vakit geçirdiği yer oldu elbet. Soğuk havadan mı; yoksa genel bir durum mudur bilemem ama şehrin enerjisi o kadar düşüktü ki hem Çakıl hem de biz ne yalan söyleyeyim buhran geçirdik resmen. O yüzden Tivoli'deki enerji bize iyi geldi.

Yılbaşı gecesi için meydanda hiçbir konser yoktu. Bu seneki global terörden kaynaklanan bir durum olduğunu tahmin ediyorum. Biz de bu yüzden gece yarısına kadar Tivoli’de vakit geçirip, yeni yıla meydanda girmeye karar verdik. Noel'den dolayı Tivoli Bahçeleri'nin ışıl ışıl görüntüsü, caddelerine yayılmış sıcak şarap ve karamel kokusu, ağaçlarındaki Noel coşkusu parkı bambaşka bir havaya sokmuş tabii; ama yılbaşı için aslına bakarsanız özel olarak hiçbir şey hazırlamamışlar. Beklentim mi çok yüksekti acaba, bilemiyorum; ama yılbaşı için özel bir şeyler bulmayı, alanda ufak bir eğlence, açık alan gösterisi, belki ufak bir konser bekliyordum. Oysa daha önce gittiğimiz günden hiçbir farkı yoktu parkın. Hatta havai fişekleri bile her günki gibi gece 10’da patlatıp bizi oldukça şaşırttılar. Beklemiyorduk da, sesleri duyunca kafayı bir kaldırdık gökyüzü rengarenk. Yılbaşı gecesi bizim için kutlamalar erken başlamış oldu :)

Biz Küçük Gezgin ile Tivoli’de çok eğlendik. İki kere gittiğimiz parkta geçirdiğimiz her andan keyif aldık. İçerideki binaların güzelliği, oyuncakların çeşitliliği, şakır şakır yağmurda bile insanların eğlenmekten vazgeçmemeleri bizim parktan çok keyif almamızı sağladı.

Tivoli Bahçeleri, Kopenhag’a gittiğinizde, hele ki bizim gibi çocuklu ve gezgin bir aileyseniz mutlaka uğramanız gereken bir park. Gitmezseniz Kopenhag geziniz eksik kalır. Benden söylemesi, sizden gitmesi!

Sema Çelepci

Yazar Hakkında

Sema Çelepci

İçindeki gezme dürtüsünün hiç rahat bırakmadığı, göreceği yeni yerlerin hayaliyle uyanan; İKİ GEZGİN RUHUN KÜÇÜK GEZGİNLE MACERALARI fikrinden yola çıkarak Küçük Gezgin ile her yere gitmekten büyük