Honduras’ın üçüncü büyük şehri ve turizm merkezi olan La Ceiba, 1835’te 20 aile tarafından kurulmuş. Karayip sahillerinde yer alan bu kente biz Tegucigalpa’dan uçakla gittik. Tegucigalpa’da normal pasaport sahipleri 2,4$ havaalanı vergisi ödedi. Yeşil pasaporta vergi uygulamıyorlar.
Tegucigalpa-La Ceiba arasında bindiğimiz pervaneli uçak 26 kişilikti. Ancak uçakta bizim 5 kişilik grubumuz dışında başka 4 kişi daha vardı. Sanki özel uçak tutmuşuz gibi 9 kişi rahat rahat seyahat ettik.
Bu uçuşta bana en tuhaf gelen şeylerden biri uçağa binerken elimize kraker ve içecek tutuşturmaları oldu. Yolculuğumuz 50 dakika sürdü.
La Ceiba’ya indiğimizde havaalanında bizi şoför Adolf bizi karşıladı. Havaalanında otele gidişimiz yaklaşık 20 dakika sürdü.
Otele yerleştiğimiz gibi Garifunaların yaşadığı yere gitmek için bir taksi ile anlaştık. Çünkü Adolf aynı hizmet için bizden çok fazla para istedi. Bu nedenle biz de Adolf’a sinirlendiğimiz için otelden başka bir taksi ayarladık. Anlaştığımız taksi şoförü Lilian adındaki bir kadın. Lilian’ın oldukça dominant ve bize güven veren bir yapısı vardı.
Yaklaşık 1 saat süren yolculuk sonrası Karayip kıyılarında Garifunahalkının yaşadığı bölgeye geldik.
Burası ufak ufak gecekonduların bulunduğu Sulukule benzeri bir yer. Ancak buraya girerken orada yaşayan kişilerin yaşadığı ortamdan önce çok korktuk. Ama Lilian bölgenin güvenilir olduğuna dair garanti verdi.
Buranın özelliği gelen turistlere Garifuna halkının belli bir ücret karşılığı dans gösterisi yapması imiş. Şoförümüzle yaptıkları görüşme sonunda 35$ ücret karşılığında anlaşma yapıldı. Bizden hazırlanmak için biraz zaman istediler. Biz de bu arada çevrenin fotoğraflarını çektik.
Bu arada hazırlandılar hazırlanmasına ama köy içinde bir türlü gösteri yapacak yer bulamadılar. Birkaç yer dolaştıktan sonra nihayet gösteri başladı. Bu dansın adı Punto.
İngilizler Afrika’dan buraya getirdikleri köleleri önce San Isidro adasına yerleştirmişler. Köleler daha sonra anakaraya kaçmış ve buraya yerleşmiş, diğer ırklarla karışmamış ve yöresel yaşantılarını devam ettirmişler. Gelenek ve göreneklerine çok bağlılar.
Burada çok keyifli zaman geçirdik, çok güzel fotoğraflar aldık. Neredeyse tüm köyün çocukları etrafımıza toplandılar ve fotoğraf çektirme yarışına girdiler.
Garifunalar çok neşeli insanlar. Biz dansı izledik artık gidelim dedik onlar halen danslarına devam ediyorlardı. Biz de kapı gıcırtısına oynuyor terimi Garifuna halkına cuk oturuyor.
Daha sonra yine Garifunaların yaşadığı Corozal sahillerine geldik. Buradaki Sambo Creek köyünde okyanusa karşı yemek yedik. Aynı zamanda Sambo Creek, Cayos Cochinos’a giden teknelerin de kalktığı yer. Yani bir gün sonra Cayos Cochinos’a gitmek için yine buraya geleceğiz.
Buradaki restoranlar konusunda ilk etapta hayal kırıklığına uğradık. Çok bakımsız ve salaşlar. Ondan da ziyade pek temiz görünmedi gözümüze.
Ama üst kata çıktığımızda fikrimiz değişti. Alabildiğine okyanusa bakan bir teras… Oturduğumuz masa ve sandalyeler ağaç kütüklerinden yontma, tamamen doğal.
Burada karışık balık tabağı (kalamar, ıstakoz, karides ve balık) ve yanında yöresel biralarından içtik. Lilian da bize eşlik etti. Tabii o araba kullanacağı için bira içmedi.
Bu restoranın işletmecisi simsiyah yeşil gözlü bir Garifuna olan Fidel. Yemyeşil gözleri olan siyah tenli biri gerçekten çok nadir görülüyor. Fidel bu açıdan çok şanslı.
Kendisine restoran işlerinde eşi de yardım ediyor. Bir de yeni bebekleri olmuş. Çok sevimli bir aileydi.
Yemek sonrası Lilian bizi otele bıraktı. Daha sonra şehir merkezine yürüdük. Her yer erkenden kapanmıştı. Caddede arabadan başını çıkaran bir genç nereye gittiğimizi sordu. Biz de şehir merkezini dolaşacağımızı söyledik. Burada yaşayan ve Teksas’ta öğrenim gördüğünü söyleyen genç bu saatlerde buraların tekin olmadığını söyledi. Biz de fazla oyalanmadan otele döndük. Zaten kent merkezinin içi hiç de keyifli değildi.