Malmö, İsveç’in güneyinde yer alan bir sahil şehri. İsveç’in aslında 3. büyük kenti, nüfusu ise sadece 664.000 civarında. Malmö ile Danimarka’nın başkenti Kopenhag arasındaki alttan trenlerin, üstten ise araçların gittiği Oresund Köprüsü, 2001 yılında yapılmış ve iki ülkeyi birbirine bağlamış.
Henüz nereye gideceğime karar verememişken Facebook’ta İsveç’li arkadaşım Anna ile konuşuyorduk ki spontane bir şekilde İsveç’e gitmeye karar verdim.
Anna ile arkadaşlığımız 1985-86 yılına kadar gidiyor. İngiltere Nescot College’a giderken en yakın arkadaşlarımdan biri olmuştu. Anna, aslında Helsinborg doğumlu ama son yedi yıldır Malmö'de yaşıyor. Helsinborg ile Malmö şehirleri oldum olası birbirleriyle çekişir, şehirlerinin özelliklerini birbirleriyle kıyaslarlarmış. Örneğin; Helsinborg’lular Danimarka’ya bir vapur ile 20 dakikada geçebilmek ile övünürlerken Oresund Köprüsü’nün yapımıyla bu avantaj Malmö’ye geçmiş. Ama Malmö de Helsinborg’a karş, hep Avrupa’ya daha yakın olmakla övünürmüş. İsveç, her ne kadar bizim çok soğuk olarak bildiğimiz bir ülke de olsa Gulf Stream akıntısı ile Malmö’nün aslında o kadar soğuk bir iklimi olmadığını öğrenmek beni şaşırtıyor.
Malmö, neredeyse dümdüz olacak bir alana kurulmuş, öyle ki insanlar çoğunlukla istedikleri yere bisikletle ulaşıyor. Ama bir yandan da hiç de ucuz bir yer değil. Anna, kiraların inanılmaz yüksek olduğunu anlatıyor. İnsanlar genelde küçük dairelerde yaşıyorlar. İkea'nın İsveç firması olduğunu düşününce içimden; tabii ki diyorum! Danimarka'da ise daireler hem daha küçük hem de daha pahalı imiş. Bazı evlerin banyoları bile odaların içinde küçük bir duş sistemi şeklindeymiş.
Henüz birbirimizi yeni tanıdığımız ve ileriki hayatımızda ne olacağımıza dair hiçbir şey bilmediğimiz o yıllarda, bir Jazz şarkıcısı arkadaşım olacağı söylenseydi, bana cok uzak gelebilirdi. Jazz müziği hep sevmişimdir, Anna da erkek arkadaşı Mattias da Jazz sanatçıları. Hatta Mattias geçtiğimiz Eylül ayında solo bir konser ile Akbank Jazz Festivali'ne katılmış. Benim de onları ziyaret ettiğim bu kısa süre içerisinde ikisinin de konserlerine gitme fırsatım oluyor.
Anna'nın Albümleri
Anna Sahnede
Mattias
Bir ülkeyi turist olarak ziyaret ettiğimde de mutlaka yerli halktan birileri ile tanışmaya çalışırım ama bir de eski bir arkadaşım varsa, işte o zaman hakikaten çok farklı oluyor. Mattias’ın performansının olduğu akşam Jazz Kulübü’nde ve 2 gece sonraki Anna’nın Helsinborg’taki konserinde de İsveçli arkadaşları ile tanışma fırsatım oldu. İnsanların Christmas coşkusunu gözlemlemek ve onların yakınlığını duyumsamak müthiş keyifliydi.
Jazz Kulübü
Biraz şehirden bahsedecek olursak, Malmö; büyük metropollerle kıyaslandığında küçük bir şehir de olsa Old Town’u oldukça büyük ve etkileyici, neredeyse kendimi Münih ya da Frankfurt'ta gibi hissettim. Açıkcası tarz olarak, bir Alman şehri havası da var. Meydan, İskandinavya’nın en büyük meydanı imiş. Meydanın orta yerinde Kral 5. Gustav Adolf’un oldukça heybetli bir heykeli var. Tam Noel öncesi olduğu için sokaklar çok renkli ve hareketli. Her yerde büyük çam ağaçları rengârenk ışıklar ile cıvıl cıvıl süslenmiş. Sokaklar Noel şarkıcıları ile dolu. En çok da metal yuvarlak kaplar içinde yakılan mumları sevdim. Hem yerde, hem de ağaç şeklinde inanılmaz dekoratif gözüküyorlar. Meydandan yukarı doğru yürürken sokağın tam ortasında yer alan bronz müzisyen heykelleri çok hoşuma gidiyor, 1985 yılında Yngven Lundell tarafından yapılmış, hava erkenden kararıyor ama ben fotoğraf çekmeye devam ediyorum.
Kral Gustav'ın Anıtı
Sokak Şarkıcıları
Mumlar
Mumdan Ağaç
Bronz Müzisyenler
Sokaklarda dolanırken annemin bayılacağını düşündüğüm bir şapkacı buluyorum ve Manchaster'dan geldiğini öğrenince sohbet ediyoruz, hatta beni kırmayıp poz bile veriyor. Konu konuyu açıp şapkacının konserlere gittiğini öğrenince, Anna ile bir sonraki Jazz konserinde karşılaşmak için sözleşiyorlar.
Şapkacı
Malmö Kalesi, şehrin görülmesi gereken yerlerinden birisi, İskandinavya’nın en eski Rönesans döneminden kalan kalesiymiş. 1434 yılında Danimarka, İsveç ve Norveç’in kralı olan Kral Eric tarafından yaptırılmış. O zaman bu üç ülke bir aradaymış. Kalenin yeri o zamanın savaş kriterlerine göre önemli bir yerde çünkü hem Öresund’daki gemi trafiği gözlenip, hem de şehrin batısı buradan rahatlıkla izlenebiliyormuş. Danimarka’nın paraları ise 1536 yılına kadar bu kalede basılmış. Zaman içerisinde yeni binalar eklenerek kale giderek büyütülmüş. III. Christian döneminde kaleye Gothik ve Rönesans dönemi tarzına ait birçok yapılanma eklenmiş, örneğin çevresi su dolu bir hendek ile çevrilmiş. Kalede, İsveç bayrağı 26 Şubat 1658 yılından beri salınıyor. Ama tarih içerisinde kale, bir Danimarkalıların, bir İsveçlilerin olmuş. 19. yüzyılda ise hapishaneye çevrilmiş. Bu da kalenin dizaynına yepyeni ayrıntılar eklemiş, yeni pencere demirleri gibi… Uzun yıllar hapishane görevi gören kale, 1909 yılında tamamen boşaltılmış ve sonraki yıllarda gördüğü onarımlar ile bugünkü haline getirilmiş ve bir kısmı müze haline dönüştürülmüş. Kalenin içerisinde öğle yemeği yiyebileceğiniz ya da kahve içebileceğiniz bir de güzel kafe var.
Malmö Kalesi
Şehrin her yerinden görünen inanılmaz uzun bir bina dikkatimi çekiyor çünkü genelde diğer binaların yüksekliği 4-5 katı geçmiyor. Turning Torso adı verilen bina, İspanyol Santiago Calatrava tarafından dizayn edilmiş. 190 metre ile İsveç’in en yüksek binasıymış. Anna gerçekten binanın döndüğünü söylüyor, salon görüntümüzün sürekli değişmesinin ne kadar eğlenceli olabileceğini düşünürek gülüyoruz. Bu arada binada kiralar inanılmaz yüksekmiş.
Eğer Malmö’ye yaz aylarında gitme fırsatınız olur ise Folkets Park’ı da sakın atlamayın. Deniz kenarında da mutlaka bir yürüyüş yapın.
Parktaki Yel Değirmeni
Almanya’da yaşadığım yıllarda "Christmas Market"lerde satılan Gluhwein’ı çok severdim. Kim bilir belki de o soğukta bir miktar içinizi ısıttığı için daha da makbule geçiyordu. İkinci akşam gittiğimiz restoranda İsveç Glöggwein’ını denetiyorlar bana, tadımı oldukça hoş. Restoranlar İstanbul fiyatlarının biraz üzerinde. Biz Moccasin adlı bir restorana gittik ama Rebel, Atmosfar adlı restoranlar da çok güzelmiş. Ayrıca Möllevangstorget çevresinde gidilebilecek kafeler ve publar da çok popüler. Bu arada İsveç’te İsveç kronu, Danimarka’da ise Danimarka kronu geçiyor.
Noel Çarşısı
Noel Çarşısı
İsveçlilerin ataları Vikinglere dayanıyor. Ama Anna’ya bizim Vikingleri tanıdığımız ve sevdiğimiz Vikingler çizgi filminindeki Vikki’yi sorunca bilmediğini öğrenip şaşırıyorum. Bu arada Vikingler ile ilgili ilginç bazı bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum:
Vikingler, çok tanrılı dinlerine karşılık en çok yıldırım tanrısı Thor’a inanırlarmış. İskandinavya’nın en iyi ağaçlarını seçerek yaptıkları gemileri ile en uzak mesafelere bile gidebiliyorlar, öyle ki suda kolaylıkla yol alabilen ama aynı zamanda kıyıya da kolayca çıkabilecek üstün gemiler dizayn ediyorlarmış, hatta Christoph Colomb’tan çok daha önce Amerika’yı Vikinglerin keşfettiği söylenen ayrıntılar arasında. Gemiler Vikinglerin hayatıymış; ölen bir kişi bile kıyafetleri, serveti ve hayvanlarıyla bir gemiye konulur, üzeri çam yaprakları ile kaplanarak ateşe verilirmiş. Bu kadar denizin içinde olan bir ırkın ana yiyeceği de tabii ki balıkmış. Yaz aylarında yakaladıkları balıkları özel bir yöntemle kurutarak saklarlarmış, evlerinin çatısı ise çimenle kaplı olurmuş ki ısı soğuk kış aylarında dışarı çıkmasın.
Bugünün Vikingleri ise hala balık yiyor, eski çağlarda gemiler yapan maharetlerini mobilyaya ya da teknolojiye çeviriyorlar.
Yazı ve fotoğraflar: Banu DemirBanuyollarda.wordpress.com