4 fil bir arabaya nasıl sığar? İkisi arkaya, ikisi öne : )
Benzer bir geyikle başlıyor Thassosgezimiz. İki aile tek araba gitsek; uluslararası ehliyetti, sigortaydı, benzindi, kaskoydu tüm bu masrafları bölüşsek valizlerle birlikte 4 büyük 4 çocuk bir arabaya nasıl sığarız? Sığarız, sığamayız, olurdu, olmazdı derken olduğu kadar deyip seher vakti düşüyoruz yola : ) İstanbul'dan İpsala'ya yaklaşık 3 saatte ulaşıyoruz.
İpsala sınırından geçişe yakın diğer arabayı bırakıp doluşuyoruz bizim Kalamata'ya... Çocuklar da biz de pür neşe Türk sınırını geçip Yunanistan sınırına ulaşıyoruz.
Sınırda bizi hoş bir sürpriz bekliyor! Kıl bir Yunan polis araba 7 koltuklu, biz ise 8 kişi olduğumuz için geçmemize izin vermiyor. Öyle diyoruz yok, böyle diyoruz yok, adam Nuh diyor Peygamber demiyor ve bizi Türk sınırına geri yolluyor. Ne yaparız, ne ederiz derken Türk polisine akıl danışıyor ve ikinci babayı sınırda bırakıp 7 koltukta 7 kişi olarak sınırı alnımızın akıyla geçiyoruz : ) Az sonra Türk polisinin arkamızdan gelen arabalardan birine bindirdiği ikinci babamıza da kavuşuyoruz. Yuppiii!
Bu noktada sınırdan geçiş evrakları ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Kendi arabanızla karadan Yunanistan'a geçmek istediğinizde Schengen vizenize ek olarak Turing'ten araba sigortanızı yaptırmanız (Green Card) (15 günlük 65 Euro) ve de uluslararası ehliyet almanız (yeni 350, yenileme 200 TL) gerekiyor. Kasko yapıp yaptırmamak ise size kalmış (5 günlük 90 TL).
Sınırı geçtikten sonra direkt otobana girip yaklaşık 1,5 saat sonra Keramoti Limanı'na varıyoruz. Feribotlar sabah saatlerinde 45 dakikada bir kalkıyor. Bir araba, 4 büyük, 4 çocuk için 38 Euro’muzu ödeyip hiç sıra beklemeden feribota biniyoruz ve işte havaya atılan ekmek parçalarını yakalayan martıları izlemeye başladık bile...
Feribottan indikten sonra adanın güneybatısındaki Limenaria bölgesindeki otelimize ulaşmamız yarım saat sürüyor. Thassos sadece Türkler için değil, kuzeyindeki ülkelere yakınlığı sebebiyle Bulgar ve Romenler için de oldukça popüler bir ada. Bu nedenle tatil öncesi booking.com’dan otel rezervasyonu yaptırmak istediğinizde % 80 doluluk oranı ile karşılaşıyoruz. Gitmeyi planlayanlara otel rezervasyonu konusunda erken davranmalarını özellikle tavsiye ederim.
Fiyat skalamıza uyan sadece 3-5 otel kalmış olmasına rağmen 4 gecelik tatilimizin ilk 2 gecesi için seçtiğimiz Pantheon Aparts'dan oldukça memnun kalıyoruz. Eleni'nin misafirperverliği, biz balkonda sohbet ederken çocukların oynadığı harika bahçesi, tertemiz ve karakteristik odaları ile ilk defa bir otel modern olmadığı halde gönlümü fethediyor.
Odalarımıza yerleştikten sonra heyecanla hemen yakınımızdaki Tripiti Plajı'na iniyor ve hüsrana uğruyoruz. Deniz dalgalı ve bulanık. E ama hani Thassos'un denizi harikaydı?!?! Buradan bize ekmek çıkmaz deyip yolumuza devam ediyor, 3-5 kilometre sonra sapılan Pefkari Beach’e ulaşıyoruz. Dalgaya rağmen turkuaz rengi ile Pefkari kalbimizi çalmayı başarıyor. Plaj kenarı konseptinde 2-3 restoran da var. E bundan iyisi Şam'da kayısı : )
Öncelikle acıkan karınlar Kapaki Taverna'da souvlaki (şiş), sucukaki (köfte), ev yapımı sosis ve de olmazsa olmazımız Grek salatanın suyuna bana bana doyurulup sonra denize atlanıyor. Yunan Adaları’nın en sevdiğim yanı bu… Restoran ve deniz iç içe… Denize gir-çık, güneşlen, ye-iç, hepsi bir arada ve de gayet mantıklı rakamlara (hesap 52 €).
Biraz daha bakınsak dalgasız bir deniz bulamaz mıyız? Potos merkezi geçtikten az sonra Thassos'un bence en muhteşem otellerinden Royal Paradise Beach'in yanı başında onu da buluyor, kuzularla denizde oynaştıktan sonra kumlara serilip uyuyakalıyoruz...
Artık otele dönsek hiç fena olmaz. Pantheon Aparts'ın güzel bahçesine nazır 5 çaylarımızı içtikten sonra ver elini Potos. Potos merkezi cıvıl cıvıl; restoranlar, butikler, hediyelik eşya dükkânları. Alışveriş severler için biçilmiş kaftan… Bizim gibi yeme-içme severler için de kumsal boyunca uzanmış pek çok taverna, kafe ve bar mevcut. Gerçi 4 çocukla bardan ziyade dondurmacılara bakınmak daha mantıklı : )
Öğlen et yemiştik; akşam için deniz ürünleri iyi gider diyor ve balık tezgâhı olan bir tavernayı, Taverna Poseidon'u seçiyoruz. Gerçi Yunanistan'da genelde tüm tavernalarda deniz ürünleri ve et bir arada. Türkiye'de olsa ikisini de satan ikisini de güzel yapamaz der girmem ama burada öyle değil. 8 kişi için iki karışık deniz ürünleri tabağı, iki kalamar, iki Grek salata ve iki uzo söyleyip güzel bir ziyafet çekiyoruz (hesap: 57 €). Kuzular yorgun; caz yapıyorlar, geceyi erken bitiriyoruz...
Ertesi sabah apartlarımızdan balkonu en güzel olanında bir önceki gün marketten aldığımız malzemelerle güzel bir kahvaltı hazırlayıp, mis kokulu zeytinyağı ve limonla tatlandırılmış domatesin suyuna ekmeğimizi bana bana karnımızı doyurduktan sonra adanın güneyine doğru yine düşüyoruz yollara...
Daha yola yeni çıkmışken tepeden gördüğümüz manzara ani bir frenle arabayı durdurup koşar adım Notos Beach'e doğru inmemize sebep oluyor. Bu nasıl güzel bir denizdir, nasıl bir renktir! Ağaç gölgesine yerleşip, masmavi sulara kendimizi bırakıyoruz...
Tüm günü burada geçirebiliriz ama daha görecek çok yerimiz var. Hedefimiz GIOLA... GIOLA; adanın güneybatısında 2 kilometrelik patika bir yoldan ulaşılan, kayalar arasında oluşmuş derince bir doğal havuz...
Bizim çocukluğumuz Karadeniz kıyısında, dalgalı günlerde böyle yerlerde geçti ama Ege'de böyle oluşumlar az olduğu için insanlara enteresan geliyor sanırım. Arabayı park ettikten sonra yaklaşık 20 dakika keçi gibi orman içinden aşağı doğru iniyoruz, 4 lapacı çocukla bu inişin çıkışı nasıl olacak, düşünmeden edemiyoruz...
İşte nihayet Thassos'un simgelerinden biri olan Giola'dayız. Çocuklar girebilirdi, giremezdi derken; sekizimiz de kendimizi bu doğal havuzun içinde buluyoruz.
Yüzmekten yorulunca biraz da yükseklerden havuza atlayan abileri seyrediyoruz. Yolcu yolunda gerek, hadi kalkıyoruz. Çıkışımız beklenildiği üzere ağaç gölgelerinde dinlene dinlene oldukça yavaş oluyor.
Bir sonraki durağımız; restoranı olan koylar arasında bence Thassos'un en güzel koyuALİKİ.
Bu sefer öğle vakti uzo sofrası kurmayalım diyor, çocuklar arabada uyurken biz de Aliki'nin tepesindeki karavan büfe Kantina Aliki'de Mytos eşliğinde pita ekmek arasındaki patates ve Yunan köftesi “sucukaki”leri götürüyoruz. Şimdi deniz zamanı...
Deniz seremonisinden sonra ağaç altındaki denize nazır restoran Beautiful Alice'de frappe'lerimizi yudumluyor, sonrasında hemen arkasında bulunan milattan önce 7. yüzyıldan kalma antik şehir kalıntılarını geziyoruz. Otele dönüş vakti geliyor...
Taverna, Yunancada “içkili restoran” demek. Çoğunun üzerinde ada haritası olan kâğıttan örtülü tahta masa ve sandalyeli tüm restoranlara taverna deniyor. Yani bizdeki gibi illa da canlı müzik ve eğlence olması gerekmiyor. Ama biz bu akşam bizim bildiğimiz anlamda bir tavernaya, Taverna Augustos'a gidiyoruz. Potos'un tepesindeki Theologos Köyü’nün içindeki mekânın spesiyali olan kuzu çevirmeden sipariş ediyor, lokum gibi kuzu etinin lezzetine bayılıyoruz.
Sahnede tonton Yunanlardan oluşan bir ekip yerel halk danslarından figürler sunuyor, restoran sahibi Augustos bizzat sahneye çıkıp şarkı söylüyor.
Sandalyelerinde gerdan kırmayla yetinemeyenler soluğu sahnede alıyor, kuzular sahne önündeki 4 sandalyeye oturmuş tiyatro seyreder gibi ağızları açık olanları seyrediyorlar. Eğlence, bir taverna klasiği olan “tabak kırma” ile sona eriyor (hesap: 63 Euro).
Thassos tatilimizin ilk yarısı böylece sonlanıyor. Hayatımda şimdiye dek gördüğüm en muhteşem deniz olan Marble Beach ve diğer Thassos güzelliklerini anlattığım ikinci kısımda görüşmek üzere…
Yazarın diğer yazılarını www.gezentianne.com'dan takip edebilirsiniz.