Sadece Tunis kentinde değil, bence tüm Tunus’taki en etkileyici müze Bardo Müzesi. Burası 19.yy’da Osmanlılar tarafından saray olarak kullanılmış, 1888’de müzeye dönüştürülmüş. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan müzede Tunus’un antik çağlardan günümüze kadar geçirdiği evrimleri görebiliyoruz. Bu müzenin en ilgi çekici kısmı ise Mozaiklerin sergilendiği alan.
Biz ilk olarak tarihi buluntuların olduğu kısımdan başlıyoruz. Size de mozaikleri sona bırakmanızı tavsiye ederim.
Tunus’ta ilk kurulan şehrin M.Ö. 8. yy’da olduğu düşünülüyor. İlk medeniyet ise Kartaca medeniyeti.
Bir rivayete göre, “Elissa”, Tunuslular için bir Tanrıça çünkü Tunus’u ilk kuran kişi olduğu düşünülüyor. Elissa’nın, Fenike imparatorluğunun Tire bölgesi kralı olan babası ölünce babasının yerine geçiyor. Kocası kral, kendisi ise kraliçe oluyor. Ancak çok geçmeden Elissa’nın erkek kardeşi, kocasını öldürerek tahta geçiyor. Bunun üzerine Elissa, ülkesinden kaçmak zorunda kalıyor. Kaçarken yanına birkaç zengin aileyi ve kölelerini alıyor. İlk olarak Kıbrıs’a geliyor, Kıbrıs’tan da yanına birkaç aile alarak Tunus kıyılarına geliyor. Bu dönemde Tunus’ta Berberi halkı yaşıyor. Elissa, “Bana sadece bir sığır derisi verin, ben bundan kendime alan yapayım” diyor. Sığır derisini ilmek ilmek yaparak alanını oluşturup, kenti kuruyor. Bu kente de yeni şehir anlamına gelen Cascadas deniliyor. Bu sırada Cezayir kralı, kendisine evlenme teklif ediyor. Ama Elissa bağlılık yeminini bozmamak için reddediyor. Bunun üzerine eğer kabul etmezse Cascadas’ın yerle bir edileceği söylencesi dolaşınca, Elissa kenti korumak için kendisini bir hançer ile öldürüyor ve Tanrıça olarak adlediliyor. Bu nedenle Elissa’nın diğer bilinen adı ise Kartaca Kraliçesi Dido. Zaman zaman Afrodit ile özdeşleştiriliyormuş.
Kartaca yönetimi kurulduktan sonra insanlar ölümden sonrasını sorgulamaya başlıyorlar. Kendilerine has bir inanış oluşturuyorlar. Verimli topraklara yerleştikleri için Bereket Tanrısı’na tapıyorlar. Ama barbar bir din. Önce ilk ürünlerini Tanrılarına kurban ediyorlar. Hatta ilk doğan çocuklarını 12 yaşına gelince, Tanrılarına kurban ediyorlarmış. Zaman içinde insan kurban etmek, hayvan kurban etmeye dönüşmüş. Ölümden sonra tekrar yaşamın devam ettiğini düşündükleri için kişisel eşyaları ile birlikte gömülüyorlar. Bu nedenle arkeolojik çalışmalar sırasında mezarlardan pek çok kişisel eşya çıkartılmış, bu müzede sergileniyor.
Ardından mozaiklerin yer aldığı bölüme geçiyoruz. Burası devasa bir yer. Rehberimiz biraz mozaik tarihi ile ilgili bilgi veriyor. Tarihteki ilk mozaikler, geometrik desenlerden oluşuyormuş. Özellikle Roma döneminde mozaik çok yaygınlaşmış. Mozaik taşları çok ufak olduğundan ilk zamanlar düzgün iş çıkması için, minik elleri olduğundan çocuklar kullanılmış.
Önceleri mozaikler sadece dekorasyon amaçlı kullanılıyormuş. Saraylarda süsleme ve göz boyama için yapılıyormuş, çünkü zenginliğin bir göstergesiymiş. Ama daha sonra bilgi aktarımı için kullanılmaya başlanmış. Daha çok çocuklar öğrensin diye mitolojik kahramanlar ve mitolojik olaylar resmedilmiş.
Kartaca medeniyeti deniz kenarında yer alan bir medeniyet. Bu nedenle de ilk gereksinimleri gemicilik ve balıkçılık. Burada isimleri hem Latince, hem Yunanca yazılmış olan 24 gemi modeli içeren bir mozaik görüyoruz. Bu mozaik dünyanın ilk gemi kataloğu. Buraya gelen denizciler, gemilerini bu mozaiğe bakarak seçerlermiş.
Deniz kenarında olduğu için buradaki en önemli Tanrıça da denizler tanrısı Poseidon. Her zaman kılıç ve 3 yabası ile birlikte resmedilmiş olarak görüyoruz. Tunus’ta tarih boyunca şarap ihraç edildiğinden ikinci önemli Tanrı da Şarap tanrısı Bachus. Bachus, üzüm ve asma yaprağı, Poseidon ise gemi, balık, deniz kızları ile özdeşleştiriliyor. Bu nedenle bu figürler pek çok mozaikte karşımıza çıkıyor.
Göklerin hakimi olan Tanrı Zeus’un ve çocukları Apollo ile ikiz kız kardeşi Artemis’in de çok sayıda ve boyutta heykelleri yer alıyor müzede.
Bu müze Osmanlı döneminde saray olarak kullanıldığı sırada, tabii Haremlik bölümü de varmış. Burası Ali Bey’in Haremi olarak biliniyor. Harem bölümünde 4 oda var, demek ki Ali Bey’in 4 eşi varmış.
Bu odalardan birinin yerinde Zeus’un çocuklarının resmedildiği bir mozaik var. Apollo ve Artemis de dahil olmak üzere 7 çocuk resmedilmiş. Bu 7 çocuk haftanın 7 gününü temsil ediyormuş.
Diğer bir odada ise dönemin şehir hayatını ve kırsal hayatını anlatan mozaikler görüyoruz. Dünya’nın en küçük mozaiği de bu müzede yer alıyor. Ne kadar ufaksa, değeri de o kadar büyük. Günümüze çok ufak bir bölümü kalmış olsa da, dünyada en ufak kübiklerin kullanılarak yapıldığı mozaiği görmek çok keyifliydi.
Mozaiklerin çıkartılıp, müzeye taşınma işlemi ise şu şekilde yapılıyormuş. Önce kazı alanında görülen mozaiğin üzerine güçlü bir yapıştırıcı sürülüyor, sonra da alçı gibi bir malzeme dökülüyor. Kuruduğunda halı gibi dürülüyor. Ardından bu mozaik müzede açılarak üzerine sürülen malzeme ve yapıştırıcı çıkartılmaya çalışılıyormuş.
Bu müze gerçekten muhteşem, en az 3-4 saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim.