Sinop adını mitolojide birden fazla kaynaktan alıyor. Hem geçmişte misafir ettiği Amazonların kraliçesi Sinope hem de ırmak tanrısı Asapos’un kızı olan su perisi veriyor bu güzel şehre ismini. Bir efsaneye göre Zeus, su perisi Sinope’ye aşık olur. Sinope o kadar güzeldir ki Zeus onu dünyanın en güzel yerlerinden biri olan bu bölgeye yerleştirir ve artık bu şehir, güzel peri Sinope’nin adıyla anılır.
6000 yıllık bir tarihi geçmişi olan Sinop, pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bu uygarlıklara ait birçok eseri Sinop Müzesi’nde görmek mümkün; M.Ö. 3000’lere uzanan Tunç Çağı’na ait eserler, batmış gemilerden çıkarılan amforalar, Osmanlı dönemi eserleri, ikonalar, lahitler, heykeller bu müzede görebileceklerinizden sadece bir kaçı… Müzenin bahçesinde, Serapis mabedinin temelleri ve 1335’e tarihlenen Aynalı Kadın Türbesi görülebilir. Sinop Etnografya Müzesi de görülmeye değer bir diğer müze.
Türkiye’nin en kuzeyinde yer alan, Karadeniz’e uzanan bir yarımada Sinop. Kültürel dokusuyla, tertemiz doğası ve deniziyle, hiç eksik olmayan rüzgârıyla, ufak balıkçı tekneleriyle ve Anadolu misafirperverliği ile hala kasabalı kalmış ufak bir şehir burası.
Sinop aynı zamanda dünyaca ünlü filozof Diyojen’in de kenti. Diyojen, M.Ö. 412 yılında Sinop’ta doğmuştur. Bu sebeple antik kaynaklarda “Sinoplu Diyojen” olarak anılır. Mutluluğun en basit biçimde bile elde edilebileceğini savunmuş olan filozof, yaşamını bir fıçının içinde geçirmiştir.
Diyojen ile ilgili bilinen en meşhur hikâye, Büyük İskender ile arasındaki konuşmadır. Büyük İskender, kendisinden korkuyla kaçan insanlar varken Diyojen’in cesaretinden etkilenerek neden kaçmadığını sorar: “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Diyojen: “Sen benim kölemin kölesisin çünkü dünya benim kölemdir, sen de dünyanın kölesisin” diye cevaplar. İskender bu cevaptan çok etkilenir ve Diyojen’in kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorar: “Gölge etme, başka ihsan istemem” cevabı ise İskender’i şaşırtır.
Bir diğer hikâye ise şöyle: Diyojen elinde bir fenerle gündüz vakti dolaşıyormuş. Kendisine sormuşlar: “Hayrola! Gündüz vakti fenerle ne arıyorsun?” O da cevaplamış: “Adam arıyorum.” İşte bu hikâyeler nedeni ile Sinop’un tam girişinde Diyojen’in elinde bir fener ile fıçı üzerinde, yanında da köpeği ile betimlenmiş bir heykeli var.
Karadeniz’in en güzel doğal limanına sahip olan Sinop, özellikle son senelerde karayollarının inşa edilmesi ve Sinop Havaalanı’nın hizmete girmesi ile kuzeyin turizm kenti olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Sinop denilince, Sinop Kalesi’nden bahsetmemek olmaz. 4000 yıllık tarihe sahip olan kale, üzerinde pek çok uygarlıktan izler taşımaktadır. Bizans döneminde savunma amaçlı kullanılan kale, Selçuklular döneminde bir iç kale eklenerek genişletilmiştir. Bu iç kale Osmanlılar döneminde bir dönem tersane olarak kullanılmış ve 1887’de cezaevine dönüştürülmüştür.
Sinop cezaevini duymayan yoktur. Kalenin dış surları ve surların hemen dibinden başlayan deniz, burayı mahkûmlar için kaçması imkânsız kılar. Bu nedenle Anadolu’nun Alcatraz’ı olarak bilinir.
Burası aynı zamanda oldukça ünlü kişileri misafir etmiş bir cezaevidir. Kırım Hanı Devlet Giray, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel bu cezaevinde yatmış bazı kişilerdir. Cezaevini meşhur eden şiir ise Sabahattin Ali'nin “Aldırma Gönül” isimli eseridir.
1999’da burası müzeye çevrilmiş, turistik ziyaretlere ve kültürel etkinliklere açılmıştır. Burada mahkûmların yaptığı el sanatı eserlerinden satın alabilirsiniz.
Kentte görülmeye değer diğer tarihi eserler arasında; Bizans dönemine ait Balatlı Kilisesi, Selçuklular döneminde yaptırılmış olan Alaaddin Camii, Alaaddin Hamamı, Alaaddin Camii’nin karşısında yer alan Pervane Medresesi, Gazi Çelebi Türbesi, Hıdırlık Tepesi’nde yer alan ve 1297’ye tarihlenen Seyid Bilal Türbesi, Cezayirli Ali Paşa Camii, Sinop ile Karakum arasındaki Osmanlı-Rus Savaşları sırasında denizden gelebilecek saldırılara karşı yapılmış olan Paşa Tabyaları sayılabilir.
Sinop doğal güzellikleri ile de dikkat çekicidir. Deniz ile kardeş olan Sinop’ta, volkanik ve simsiyah kumlarla kaplı olan Karakum Plajı’na mutlaka gitmelisiniz. Sinop’ta iç limanda ve dış limanda Akliman’a kadar her yerde rahatlıkla denize girmek mümkündür. Akliman tarafında yaklaşık 7 km uzunluğunda ve üzerinde neredeyse hiçbir tesis olmayan kumsallar, sakin ve sessiz bir tatil arayanlar için birebirdir.
Akliman
Akliman
Karadeniz’in tek fiyordu olan Hamsilos da Sinop’ta yer alır. Akliman piknik park bölgesine yaklaşık 1 km mesafededir. Hamsilos Fiyordu Sinop’ta görülmesi gereken yerlerin başındadır.
Hamsilos
Hamsilos’tan devam ederseniz Türkiye’nin en kuzey noktası olan İnceburun’a ulaşırsınız. İnceburun’da kayalıkların üzerinde bir deniz feneri vardır. Önünde yürüyüş alanları yer alır.
İnceburun yolu üzerinde olan Abalı Köyü, Sinop’a 12-13 km mesafede yer alan, orman içinde çok güzel bir piknik alanıdır.
Sinop’ta şehir merkezinde konaklamak isterseniz Tersane bölgesindeki otelleri tercih edebilirsiniz. Merkez dışında ise Akliman ve Karakum tarafındaki otel ve pansiyonları tercih edebilirsiniz.
Sinop’ta yenilecek en güzel şey şüphesiz ki Karadeniz’in taze ve leziz balıklarıdır. Ancak Sinop’a özgü üzümlü, cevizli ve kıymalı “Nokul” adı verilen yöresel çöreği de denemelisiniz. Cevizli ve yoğurtlu mantı da tatmanız gerekenler listesinde.
Sinop’tan dönmeden alınabilecek en güzel hediyelik, maket kotralardır. Kotracılık ilk olarak 1940’lı yıllarda Sinop Cezaevi’nde başlayan bir el sanatıdır. İlk zamanlar Sinop’a gelen yolcu vapurlarına hediyelik eşya olarak sunulan maket kotralar, sanatın da gelişmesi ile daha geniş kitlelere ulaşmaya başlamıştır. Alınabilecek bir diğer hediyelik ise el yapımı bıçaklardır. Bıçakların yapımında yüksek karbonlu çelik, saplarının yapımında ise manda veya geyik boynuzu ile gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe kısmı için ise kaliteli pirinç malzemesi kullanılmaktadır.
Zamanınız bol ise Sinop’un çevresini de gezmelisiniz. Erfelek ilçesindeki Tatlıca Şelaleleri, 28 irili ufaklı şelaleden oluşmuştur.
Sinop’un batısında yer alan Ayancık da eski evleri ile görülmeye değerdir. Yol üzerindeki Sarıkum Gölü, çevresi ile birlikte tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Gölün kendisi ise zengin bir kuş gözlem merkezidir. Yine Ayancık’a bağlı olan Akgöl ve İnaltı Mağarası da doğa tutkunları için cezbedicidir.
Yıllar önce “Beyaz Balina Aydın”a ev sahipliği yapan Gerze ve ahşap evleri ile Boyabat da görülmeye değerdir.