Damla Sakızı Kokan Ada: Sakız Adası

Damla sakızlı gazozumu içerek Alaçatı değirmenlerine bakıyorum ve sabırsızlıkla yarını bekliyorum çünkü yarın Ege’yi iyice hissedeceğim. Chios’a yani namıdiğer Sakız Adası'na gidiyorum. Çoğu insanın hayali için fazla küçük olan bu ada benim - dürüst olmak gerekirse- için dünya turumun ilk durağı. Sakız bana hep farklı hissettirir çünkü ben Ege’de doğdum, denizin kızıyım işte…

Sabahın erken saatlerinde kalktık ve otelin başlamamış kahvaltısına indik. Feribot saat 09.00’da tekerleri döndürür sonuçta. :) Ne kadar erken o kadar iyi. Vardığımızda saat 08.30’du. Gittiğinizde karşınıza feribot bileti satan tur şirketleri çıkıyor, biz Turyol’dan gidiş-dönüş 25 euroya iki bilet aldık. Yolculuk yaklaşık 30 dakika falan sürüyor.

Feribottan ilk indiğimizde o heyecan ile insan ne yapacağını şaşırıyor. Ama ben bence biraz fazla şaşırdım, yere dokundum ve içimden vay canına dedim. Çok değişik hissettim, her yerde Yunanca yazılar yazıyordu. Adeta büyülenmiştim, tam da hayal ettiğim gibi… Akıllardaki soru şimdi ne yapacağımızdı. Kültürü hissedip bir şeyler öğrenmek için en iyisi tur ile gezmek deyip günübirlik bir tura katılmaktı. Yarım saat serbest zamanda bir kafeye oturup bir pankek ile çay içtik, ama yapmaz olaydık bu kadar tutacağını bilmiyorduk hele bir de pankek güzel olmayınca…

Tur otobüsünün kalkmasına on dakika vardı ve biz biraz fazla uzaktaydık. Yetişmek için koşmamız gerikiyordu ama nereye bilmiyorduk. Sakız Adası'nı ne kadar bilmesem de ara sokaklardan ezberimde kaldığınca hızlı yürümeye hatta koşmaya başlamıştık. Neyse ki yetiştik, güzel yeri de kaptık.

Sakız Adası’na gittiğinizde yol üstünde sıklıkla minyatür evler görürsünüz. Yoğun anlamı olan bu minyatür evler, orada kaza sonucu hayatını kaybetmiş insanlar için yapılır, içinde mumlar yakılır ve İsa’nın resimlerini koyarlar. Böylece onların hatıralarını daima canlı tutarlar. Diğer anlamı ise sürücülerin daha dikkatli olmasını sağlamaktır.


Minyatür evler


Kale Gibi Sağlam Köy: Mesta Köyü

Mesta, ortaçağ köylerinden en eski ve en uzakta olanıdır. Ama aynı zamanda, iyi korunmuş sağlam taş evleri, dar ve çoğu yerde üzerleri kemerlerle kapatılmış, labirent sokakları ile, açık bir müzeyi andırır bizlere. Diğer ortaçağ köyü olan Pirgi gibi, Mesta köyü de, korsan saldırılarından korunma amaçlı olarak, yine bir, kale köy olarak inşa edilmiştir. Köye giriş ve çıkış, sadece iki kapıdan yapılmaktadır. Tehlike anında, bu kapılar kapatılmakta, zaten üzeri de kapalı olan köyde, güvenlik bu şekilde sağlanmaktaydı. 

Mesta adeta tarih kokuyordu. Köye girerken ilk kapıdan girdik, sanki köye değil de kaleye girmiş gibiydik. Yani bahsettikleri kadar varmış, ne zaman korsan saldırısı olacak diye bekliyorduk. Köyde bir kiliseye girdik. Işıl ışıl, kristal avizeler, görkemli İsa tabloları ve yanmayı bekleyen mumlar… Her seyahatimde illa ki bir çılgınlık yaparım, hiperaktiflik mi dersiniz bilmem ama ben özgür ve keşfetmeyi bekleyen bir ruhum var diyorum. Kiliseden çıkınca kilise çanının olduğu kulenin kapısının açık olduğunu gördüm. Etrafta kimse yoktu ama köyün yukardan nasıl durduğunu da çok merak ediyordum. Uzun merdivenleri çıkınca kafamın yanında biten bir çan vardı ve karşınızda Mesta köyü… İnsanların bence asıl bunu görmesi lazımdı. Ama kendilerini turist olmaya o kadar kaptırmışlardı ki etraflarındakileri fark etmeye halleri kalmamış.

 
 

Mozaik Pasta Tadında: Pirgi Köyü

Mesta’dan hemen sonra yel değirmenleri, minyatür anıtlar ve sakız ağaçları eşliğinde Pirgi’ye vardık. Köyde dikkatinizi ilk olarak evlerin üstündeki geometrik desenler çekiyor. Ksista denilen bu kazıma tekniğinin Cenevizler tarafından getirildiği düşünülüyor. Metrekaresi çok pahalı olduğundan sadece evlerin bir bölümüne yaptırabiliyor ve genellikle zenginlerin evlerinde bulunuyor. Köyün bir diğer uğrak noktası ise Kristof Kolomb’un konakladığı ev. Buraya gelen fotoğraf çektirir, bu gelenek sonrasında evin önünde fotoğraf çektirenin çok kısa sürede Amerika seyahati yapacağı düşünülür. Tabii Sakız’dan da uzo almadan gitmek olmaz. Peki nedir bu uzo? Bir nevi Yunan rakısı diyebiliriz.

Emperios'ta Akşam Yemeği

Emporios tarihi ve volkanik plajı, Sakız Adası'nın merkezinden 29 kilometre uzaklıkta, güneydoğuda yer alan, adanın en önemli ve büyük siyah taşlı plajıdır. Eski yıllarda, denizin içindeki bir volkanın patlaması sonucu, etrafa yayılan, denizin içinde ve dışında oluşan, zamanla katılaşan lavlar, şimdilerde bizlere, güzel ve tarihi bir görüntü olan, simsiyah taşlı bir plaj sunmaktadır.

Gezinin sonu doyurucu ve farklı bir deneyimle bitti diyebilirim. Yani hayatım yediğim ilk karidesi doğru yerde yediğime eminim. Yemekte kızarmış kabak eşliğinde karidesli makarna yedik. Toplamda 23 euro tuttu ve size büyük bir tavsiye vereyim; eğer bir gün Sakız’a giderseniz ve iki-üç kişi iseniz 1 tabak veya 1 porsiyon söyleyin çünkü porsiyonlar fazla oluyor.  Ardından Emporios plajı manzarasına karşı Ege’nin serin sularına ayaklarımızı soktuk.

Gitme vakti gelmişti, ama asıl yere yani adaya adını veren sakız ağaçlarının olduğu yere gitmeden adadan ayrılamazdık. Her sakız ağacının altına pekmez toprağı dökülür ki yere damlayan sakız reçineleri kuruduğunda kirlenmesin. Ve size bir tavsiye daha sakız reçinesine temas ederken dikkat edin elinizi yapış yapış edebilir, hele saçınıza değsin hiç istemezsiniz…