Fas'ta Yolculuk

Fas’a seyahat etmeden önce zihnimde hep renkli kumaşlar, baharatlar ve kahve tonlarında bir manzara canlanıyordu. Kazablanka ve Marakeş yolculuğuna başlamadan önce bu toprakları biraz anlamak ve bilmek için bir çok yazı okudum, müziklerini dinledim. Dillerini araştırdım. Ve seyahatim başladığında artık Fas’ın bu iki şehrini keşfetmeye hazırdım.

Beyaz Şehir, Kazablanka (Casablanca) (Dâr-ül Beydâ)Atatürk Havalimanı'ndan 5 saatlik yolculuk ile akşam saatlerinde Kazablanka'ya vardım. Fas ile 2 saatlik zaman farkımız var, vardığınızda saatlerinizi ayarlamayı unutmayın.

Fas genel olarak sıcak iklime sahip olduğundan, yaz ayları dışında buralara gelmekte fayda var. Ben de ekim ayında gelmeyi tercih ettim. Kazablanka'ya varır varmaz elbette öncelikle paramı Dirhem'e çeviriyorum. Euro ve Dolar'ı rahatlıkla tüm döviz bürolarında Dirhem'e çevirebilirsiniz. 1 Euro yaklaşık 10 Dirhem. (Bir şişe suyu havalimanı ve restoranlarda 10 Dirhem'e alıyor, marketlerde ise 3 Dirhem e satın alabiliyorsunuz.)

Kazablanka Havalimanı'ndan benim transit aracım olduğundan otelime bu şekilde geçtim. Fakat ulaşım olarak tren istasyonunu ve ya taksileri kullanabilirsiniz. Tren Kazablanka'ya ve oradan Marakeş'e kadar devam ediyor. Taksi kullanırsanız kesinlikle pazarlık yapmayı ihmal etmeyin. Zaten buralarda alışveriş yaptıkça pazarlığın ne kadar önemli olduğunu anlayacaksınız. Size 100 Dirhem dediklerini 30 Dirhem'e satın alabileceksiniz. Yeter ki gerçekten alıcı olun.

Kazablanka'ya akşam saatlerinde vardığımdan yorgunluğumu gidermek için otelime geçiyorum. Sabah erken saatlerinde kalkıp önce kahvaltı ile keşfe başlıyorum.

Fas 1900lü yıllarda Fransız sömürgesi altındaydı. Yüzde 90'ı Berberi olan halk, Berberi dili haricinde Fransızca da biliyor ve kullanıyor. Elbette Fransız sömürgesi sadece dillerini de etkilememiş; Fransızların bazı alışkanlıkları da bu ülkede mevcut. Kahvaltıda kruvasan çeşitleri bolca mevcut. Genel olarak Faslılar kahvaltılarında zeytin, zeytinyağı, nane çayı, tereyağı ve balı tercih ediyorlar. Ve yemeklerinde baharat ve şeker kullanmayı ihmal etmiyorlar. Bir pişirme yöntemi olan Tajin ise vazgeçilmezleri; yine çeşitli baharat ve sebzelerle ya tavuk ya da et kullanıyorlar Tajin'de.

Kahvaltıdan sonra, hemen otelden kendimi atıp, yürümeye başlıyorum. Sabah erken saatlerinde Atlas Okyanusu'nun etkisiyle de yoğun bir sis var bu sabah. Fakat öğleye doğru sis kalkıyormuş. Hızlı adımlarla Kazablanka'nın meşhur Korniş Caddesi'ne (La Corniche) doğru yürüyorum. Spor yapanlar sise rağmen sahili doldurmuşlar. Atlas Okyanusu'nun serinliği ile dünyanın üçüncü büyük camisi Hasan II Camii'ye ulaşıyorum. Hasan II Camii, 1993 yılında inşaa edilmiş, 25.000 kişi cami içinde 80.000 kişi avluda namaz kılacak kapasiteye sahip. Cami minaresi 210 metre uzunluğunda, Dünya nın en uzun minaresi. Namaz saatleri dışında, belli bir ücret karşılığında cami içerisini gezebiliyorsunuz.

Atlas Okyanusu kıyısında yer alan camii, Kazablanka'nın simgesi niteliğinde.

Tabii Kazablanka şehrinin asıl tanınmasını sağlayan, 1942de Hollywood stüdyolarında çekilen Casablanca filmi.

Hasan II Camii'den ayrılıp, Kazablanka Kraliyet Sarayı'nı geziyorum ve müthiş detayları ile büyüleniyorum. Ayrıca bu bölgede gezerken alışveriş yapabilirsiniz.

Kırmızı Şehir Marakeş 
Kazablanka'dan çıkıp, Berberi dilinde “Tanrının Ülkesi” anlamına gelen Marakeş'e doğru yola koyuldum. Kazablanka ile Marakeş arası araba ile yaklaşık 3 saat sürüyor.

Marakeş'e giderken, evlerin rengi kızıla dönmeye başladığında Marakeş'e yaklaştığımı anlıyorum. Burası turistlerin çoğunlukla ziyaret ettiği, egzotik bir şehir. Tarihi binaları, meydanları ve çarşıları ile yürüyerek gezip keşfedebileceğiniz bir yer. Varır varmaz kalabalıklar içinde kayboluyorum. Hemen her yerde, baharatçılar, kumaşçılar ve çeşitli hediyelik eşya satan dükkanlar göreceksiniz. Kalabalıklar içinde yürüyüp Medina'ya (Eski şehir) ulaşıp Marakeş'in meşhur meydanına varıyorum, Djemaa El Fna. Yani Faniler Meydanı.

Unesco tarafından korunma altına alınmış olan meydan, eskiden idamların yapıldığı meydan olduğu için bu ismi almış. Falcıların, dansçıların, yılan oynatıcılarının olduğu bu meydanda aynı zamanda çeşitli ürünler bulabilir alışveriş yapabilirsiniz. At arabası ile meydanı gezebilirsiniz. Fakat fotoğraf çekerken dikkat etmekte fayda var. Her fotoğraf için ücret talep edeceklerdir. Ya da bazıları fotoğrafını çekmenize izin vermeyecektir. Bu konuda dikkatli ve nazik olmak gerekir. Ayrıca tekrar hatırlatayım, alışveriş yaparken eğer gerçekten alıcıysanız mutlaka pazarlık yapın. Meydanı gezip birkaç hediye aldıktan sonra Marakeş'i gezmeye devam ediyorum. Ara sokaklardan Kutubiye Camii'ye (Koutoubia) ulaşıyorum. 13. yüzyılda inşaa edilmiş olan cami, Marakeş'in en büyük camisi. Bu muhteşem yapıyı portakal ağaçlarının arasından uzun süre seyredip tekrar yürümeye devam ediyorum. Ve Bahia Sarayı'nın kapısına ulaşıyorum. 19. yy da inşaa edilen saray zamanın en ihtişamlı sarayıymış. Bahia Sarayı, içinde bahçeleri, havuzları ve sarayın bölümlerinden oluşmakta ve inşası 14 sene sürmüş en iyi korunmuş yapılardan biridir. Saray içerisinde tarihi yaşıyor, vezirin gözdesi için ince ince işlenmiş duvar detayları ile bir aşka şahit oluyorum.
Uzun uzun yürüdüğüm Marakeş sokak ve çarşılarından çıktığımda şehrin yine modern yüzü karşılıyor beni. Ve bambaşka topraklarda olduğumu bir kez daha anlıyorum.

Essaouira (Suvayr) (Mogador)
Atlas Okyanusu kıyısında bulunan bu şehir, merkezi ile Unesco Dünya Mirası Listesi'ndedir. Marakeş'den Essaouira yaklaşık 1 saat sürüyor. Essaouira'ya vardığınızda sizi Atlas Okyanusu'na doğru uzanmış beyaz evler karşılıyor. Burası bir balıkçı limanı. Atlas Okayanusu'nun sahil şerdi oldukça geniş. Bunun sebebi gel git yaşanması. Sahil şeridinde çokça balıkçılarla karşılaşıyorsunuz. İçerlere girdikçe beyaz evlerin arasında kayboluyor; renkli, dar ara sokaklarda bir sanat galerisini gezer hissine kapılıyorsunuz. İçerilerde binaların üst katında bir kafeye oturduğunuzda, Atlas Okyanusu'nun, boyları 2 metreye kadar çıkan dev dalgalarını izleyebilirsiniz. Ayrıca yine buradan Game Of Thrones dizisinin çekimlerinin gerçekleştiği kaleyi de görebilirsiniz.

Essaouira sokaklarında dolaşırken sıkça rastlayacağınız Bob Marley, Jim Morrison, Jimi Hendrix resimleri ve müzikleri sizleri şaşırtmasın. Zamanında buraya sıkça gelirlermiş…

Çarşılara daldıkça, yine burada da baharatçılar, ahşap eşyalar ve kumaşçılarla karşılaşabilirsiniz.
Son olarak ben de sokak aralarında adım adım kaybolduktan sonra kendimi sahile atıyorum. Ve dalgalarla birlikte martıların dansını izliyorum.

Argan
Fas’ın güneybatısında yetişen Argan ağacı, meyvelerinin çekirdeklerinde elde edilen yağ ile oldukça değerli. Çeşitli kozmetik ürünlerde ve gıda olarak kullanılan yağın bir çok faydası var. Yüksek miktarda E vitamini içeren Argan bitkisi çekirdekleri kırıldıktan sonra taş değirmenlerde yağı çıkarılıyor. Ayrıca yine Argan balı da bu topraklarda üretiliyor.

Atlas Dağları ve Berberi köyleriYine erken saatlerde uyanıp, Marakeş'den yaklaşık 45 dakika süren, 4x4 araçlarla yolculuğa başlıyorum. Yollarda ilerledikçe, güneyin bitki örtüsünü ve muhteşem manzarası eşlik ediyor bana.

Tizintes yolunu takip edip önce bir Berberi köyünde mola veriyorum. Ve bir berberi evine konuk oluyorum. Rehberimiz eşliğinde bizi karşılayan amcamız mütevazı sofrasını sunuyor bize. Soframızda nane çayı ve argan balı var. Rehberimiz eşliğinde sohbet etmeye çalışıyoruz. Bize nane çayının nasıl yapıldığını anlatıyor. Bir yandan torunları merakla bizleri izliyor. Ben de fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmiyorum. Vedalaşıp tekrar yola koyuluyorum. Yine aynı yol üzerinden Kik platosuna ulaşıyorum. Atlas Dağları manzarası eşliğinde Mulay Brahim, Tifruin ve Taddart köylerinden geçiyorum. Buralar yüzyıl öncesi evleri ile zaman içinde başka bir tarihin içine atıyor beni. Bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi yaşamlarına tanık oluyorum. Yol en sonunda beni Lalla Takerkust Baraj Gölü'ne götürüyor. Burada Tajin yemeğinin tadına bakıyor, Casablanca birası ile yorgunluğumu atıyorum. Tekrar yoluma devam ediyorum. Atlas Dağları'nın ardı Sahra Çölü başlıyor. Sanırım buralara bir daha gelip büyülü Sahra Çölü'nü de keşfedeceğim.

Fas'ın Kazablanka ve Marakeş şehirlerinde yaklaşık bir hafta geçirdim. Kuzey Afrika toprakları, bambaşka kültür ve yaşam tarzları ile dünya üzerinde yaşanan bunca karmaşadan sıyrılmıştı. Kendi öz kültürlerini, alışkanlıklarını değiştirmemiş bu güzel insanlar her gün hızlıca tükettiğimiz, lüks olarak adlandırdığımız birçok şeyi henüz topraklarına, evlerine almamışlar. İyi de yapmışlar...

Video için: https://www.youtube.com/watch?v=Xjw01ATLbM8