Interrail - Avrupa Gezisi: Stuttgart

Neredeyse bir aydır Interrail ile o şehir benim, bu şehir senin geziyorduk.. Artık sıra gelmişti, gezinin bizim için son durağı olan Stuttgart’a.. Ben bu sene ilk defa mayısta Berlin ile başlamıştım Almanya gezilerime. İkinci şehrim Stuttgart; biz biraz yorgun, hava ise biraz yağmurlu iken karşılaşıyoruz kendisiyle. “Son tren istasyonumuz diyorum” içimden, vardığımız zaman Hauptbahnhof’a.. O zaman “Merhaba Stuttgart, hadi tanışalım ve de kaynaşalım biraz; ne dersin?”

Tren istasyonundan yönümüzü hemen şehrin en büyük caddelerinden Königstrasse’ye çeviriyoruz. Tabi ki de planlı, düzenli, kolay bir şehir yaratmalı demiş Almanlar. Bu sebeple Hauptbahnhof’un hemen karşısına Turist Bilgi Noktası” hazırlamışlar. Valla iyi ki de yapmışlar; çünkü bu noktada ücretsiz wifi, ücretsiz çok detaylı bir Stuttgart haritası bulabiliyorsunuz. Haritamızı da aldık mı şimdi elimize, başlıyoruz artık Stuttgart’ı sokak sokak gezmeye!

Stuttgart Almanya’nın altıncı büyük şehriymiş ve şehir merkezinde altı yüz bin kişi yaşıyormuş. Şehir merkezini yürüyerek gezmek oldukça kolay. Königstrasse şehrin kalbi durumunda; oldukça büyük bu caddenin iki yanında mağazalar, kafeler ve restoranlar bulunuyor. Caddede ilerlemeye başladığımızda ilk durağımız Katolik Kilisesi. Bugüne kadar ziyaret ettiğim en modern ama en ruhsuz, en soğuk kiliselerden bir tanesiydi. Stuttgart II.Dünya Savaşı’nda büyük yıkımlar yaşadığı için bazı kısımları sonradan inşa edilmiş bir şehir; tabi bunu da unutmamakta fayda var.

Stuttgart’ın 4 önemli meydanı var; Schlossplatz, Schillerplatz, Karlsplatz ve Marktplatz. İşte bunlardan en büyüğü hemencecik karşımıza çıkıyor; Schlossplatz yani Saray Meydanı. Şehirdeki bütün önemli etkinlik ve kutlamalar burada yapılıyor. Meydandaki binalardan ilki, 1700-1800’lü yıllarda yapılan Neues Schloss yani Yeni Saray1860’ta inşa edilen Königsbau, burası pasajlardan oluşan bir alışveriş merkezi, da bu meydanda yer alıyor. Diğer önemli bina ise Kuntsgebaude yani Sanat Evi.

Schlossplatz’tan sonra ikinci meydanımız ise Schillerplatz. Burası daha küçük ama daha bir sempatik diyebilirim. Schiller Meydanı’nda bizi neler bekliyor dersek; ilki Landesmuseum Württemburg im Altes Schloss yani Wüttemburg Eyalet Müzesi. Müzede eyalet hazinesi ziyaret edilebilir; bunun yanı sıra müzede Çocuk Müzesi (Kinder Museum) de yer alıyor. Müzik Evi (Haus der Musik) de yine Schillerplatz’taki önemli noktalardan.

Schiller Meydanı’ndan hemen Stiftskirsche’ye geçiyoruz. Bu protestan kilise eski Stuttgart’ın önemli simgelerinden; kilise 1175 yılında yapılıyor; 2. Dünya Savaşı’nda ağır hasar görüyor ve daha çok yeni, 1999-2003 tarihleri arasında renovasyonu tamamlanıyor. Stiftkirsche’nin bulunduğu alan Stuttgart’ın gerçekten hoş, güzel, yer yer pahalı dükkanlarının olduğu bölüm. Burada isterseniz sadece vitrinleri izleyerek, isterseniz ise alışveriş yaparak keyifle zaman geçirebilirsiniz.

Biz kiliseden sonra yönümüzü Rathaus yani Belediye Binası’na doğru çeviriyoruz. Rathaus’un önündeki meydan ise MarktplatzRathaus ne kadar soğuk bir binaysa, Marktplatz da şehrin en renkli binalarına ev sahipliği yapan meydanı. Biz maalesef denk gelemedik ama Marktplatz’da salı, perşembe ve cumartesi günleri sabah 7’den öğlen 1’e kadar pazar kuruluyor ve meydan da ismini bu pazardan alıyor.

Marktplatz’ın hemen arkasında, benim için Stuttgart’a gelmişken uğramadan kesinlikle dönülmemesi gereken şahane mekan bizi karşılıyor; Markthalle. Bir şehirde yemek için özel sabit pazar alanları varsa, işte orada saatler harcanır! Markthalle, 1910 yılında art nouveau tarzında inşa edilmiş muhteşem bir bina. Bir yemek düşkününün birbirinden farklı lezzetleri, dünya mutfaklarından çok çeşitli alternatifleri; taze meyve, sebze, et ve daha nicelerini bulabileceği bir mabet. Pazarın sadece alt katıyla yetinmeyin; üst katına çıkıp birbirinden güzel mağazaları gezmeyi ve Markthalle’ye bir de yukarıdan bakmayı sakın ihmal etmeyin! Bu arada Markthalle pazar günleri kapalı; ziyaret planınızı buna göre yapmayı da unutmayın!

Stuttgart’ın dört önemli meydanı var demiştim, işte şimdi sıra Karlsplatz’da. Karlsplatz bizi sakinliği ve sonbahar renklerine bürünmüş ağaçlarıyla cezbetti. Şehri gezmenin yorgunluğunu atmak ve biraz da keyif yapmak için Karlsplatz’ın hemen köşesinde bulunan kafeyi tercih ettik biz. Siz de dışarıda otursanız bile, kesinlikle içeriye girin; bir görsel şölen olan pasta vitrininden kendinize en uygun olana karar vermeye çalışın. Unutmadan ikinci el pazarlarını seviyorsanız da, her cumartesi bu meydanda kurulan pazarı listenize ekleyin!

Biraz dinlendikten sonra yine tabana kuvvet diyoruz ve şehri arşınlamaya devam ediyoruz. Sıra Neues Schloss yani Yeni Saray’ın arkasındaki bahçeye geliyor. Küçük bir göletin de olduğu bu alanda Stuttgart Devlet Tiyatrosu bulunuyor ve 1900’lerin başında inşa edilen tiyatro Batı Avrupa’nın bu alandaki en büyük merkezi olma özelliğine sahip. Devlet Tiyatrosu’nun arkasında kalan alanda ise  Stuttgart Şehir GalerisiTarih Evi ve Stuttgart Müzik Akademisi yer alıyor.

Artık tam anlamıyla başladığımız noktaya tren istasyonuna geri döndük. Bundan sonra biz sonbaharın keyfini çıkarmak için yönümüzü “Unterer Schloss Garten”a kısaca adı ile  “Das Grüne U” yani “Yeşil U” parkına çeviriyoruz. Park şekli itibariyle bu ismi almış ve gerçekten çok geniş bir alana yayılıyor.  Eğer parkın en uç noktasına kadar giderseniz, sizi bekleyenler ise Rosensteinpark içerisindeki Wilhelma Hayvanat Bahçesi ve Botanik BahçeleriNeckar Nehri üzerinde cruise gemileri ile gezinti ya da Batı Avrupa’nın en büyük mineral su kaynağı olan Stuttgart Mineral Havuzları. Biz parkın daha şehir merkezine yakın kesimlerinde kalmayı ve lokallerin satranç müsabakalarını izlemeyi tercih ettik.

Stuttgart’a kadar gelmişken iki önemli aktivite daha sizi bekliyor; Porche ve Mercedes Benz Müzeleri. Her iki firmanın da genel merkezleri bu şehirde yer alıyor. Siz de araba tutkunuysanız ya da arabalarla biraz ilgileniyorsanız bile, bu iki müzeyi gezmeden Stuttgart’tan dönmek gerçekten olmaz.

Stuttgart şehir merkezi yürümeye elverişli ve dört ana meydana sahip. Yeşil mi yeşil bir şehir; güzel mi güzel dükkanları, pazarları ve sokakları var. Şehir hem çocuklu aileler, hem de büyükler için farklı müzeler ve parklar sunuyor. Bir taraftan şehirde devasa projeler ve inşaat hali, sanırım her Alman şehrinde olduğu gibi, devam ediyor. Ama özellikle şehir merkezinin keyfini çıkardığınızda; damağınızda küçük ama sempatik bir şehir tadı kalıyor! Bir daha gelir miyim sorusu ise; belki daha güzel havalarda neden olmasın cevabı ile noktalanıyor.

Sinem Kocacan

Yazar Hakkında

Sinem Kocacan

İlk kez uçağa bindiğimde tek başınaydım, İtalya’da bir gönüllülük projesinde çalışmaya gidiyordum; yıl 2005.