Tesadüfi başlayan ancak çok beğendiğimiz için kalış süresini uzattığımız Cenova seyahatimiz sonrasında Rapallo’ya uğruyoruz.
Cenova’nın yaklaşık 30 kilometre doğusunda yer alan Rapallo aynı zamanda şarkılara konu olan meşhur İtalyan kasabası Portofino’nun da 9 kilometre kuzeyinde.
Cenova’dan yarım saatlik tren yolculuğu ile de ulaşılabilen Rapallo’ya biz araç ile yaklaşık 40 dakikada vardık. Yol boyunca sahil kasabaları ve deniz manzaralarını izleyerek yaptığımız bu yolculuk oldukça keyifli geçti. Ancak Rapallo’ya vardığımızda yaşadığımız en büyük problem park sorunu oldu. Çünkü burası yaz aylarında turist ile dolup taşıyor. Bir saat içinde iki defa park cezası yemeyi başardığımız tek yer olarak seyahat kayıtlarımıza geçti.
“İtalyan Rivierası”nın en çekici tatil bölgelerinden biri olan Rapallo, kuzeybatı İtalya’da Tigullio Körfezi’nde yer alıyor. Masmavi deniz ve yemyeşil dağlar arasında yer alan Rapallo, yeşil ahşap panjurlu pastel tonlu binaları, tarihi yapıları ve zengin sanatsal faaliyetleri ile öne çıkıyor.
Rapallo’da konaklamak için hemen sahil bölgesinde yer alan Europa Hotel Design Spa 1877 otelini tercih ettik. Gerek hoş tasarlanmış odaları gerek zengin kahvaltısı gerekse her yere yakınlığı nedeniyle kesinlikle tavsiye edebileceğim bir otel.
Ancak biraz daha otantik bir yer isterseniz, Hemingway’in “The Cat in the Rain” romanını yazdığı Hotel Riviera’yı da tercih edebilirsiniz.
Bizim kaldığımız otel hem tren istasyonuna yürüme mesafesinde hem de tekne turlarının kalktığı noktaya çok yakın. Rapallo’dan her gün Santa Margherita Ligure, Portofino ve San Fruttuoso’ya feribot seferleri var. Temmuz-Eylül döneminde ise yine hergün Cinque Terre’ye feribot seferleri düzenleniyor. Ancak deniz yolu yerine tren ile de Cinque Terre’ye gidebilirsiniz. Ancak Portofino’ya gitmek isterseniz deniz yolunun alternatifi karayolu.
Hızlıca otele yerleşmemiz sonrasında hemen sahile indik. Sahile paralel uzanan Lungomare Vittorio Veneto kentin en hareketli caddesi. Bu cadde boyunca dizilmiş restoran ve kafelerin hepsi birbirinden güzel.
Sahilde özellikle yaz aylarında sıra sıra tezgahlar kuruluyor. Oyuncak satanından antika satanına kadar çok çeşitli tezgahlar arasında yürüyüş yapıyoruz.
Akşam üzeri güneşin batışını kaçırmamak için meşhur Castello sur Mare manzarasını görebileceğimiz bir kafeye geçip İtalyan ev yapımı şarap sipariş ediyoruz. Denizin içindeki bu kale Rapallo’nun simgesi.
Tüm kartpostalları süsleyen bu kale, Osmanlıların saldırılarına karşı kenti korumak için 16. yüzyılda yapılmış. Günümüzde içinde çeşitli sergiler ve konferanslar yapılıyor.
Kalenin hemen yanında yer alan minik balıkçı tekneleri hoş bir görsellik sunuyor.
Güneşi batırdıktan sonra Rapallo’nun tarihi merkezine doğru bir yürüyüşe başlıyoruz. Tarihi merkezde daracık sokakların bağlandığı küçük meydanların neredeyse hepsinde farklı bir aktivite var. Bir meydanda tango yapanları izliyorsunuz, diğer meydanda yerel halkın oluşturduğu caz dinletisine konuk oluyorsunuz.
İlk olarak 6. yüzyılda yapılmış sonrasında defalarca restore edilmiş olan tarihi merkezdeki en geniş meydan Guiseppe Garibaldi Meydanı. Bu meydanı çevreleyen binaların çoğu sarı, pembe ve turuncu tonlarında. Panjurlar ise aynı renk, koyu yeşil. Bu meydana çıkan ara sokaklarda çok şık restoranlar var.
Biz de bunlardan birine geçip bir şişe ev yapımı şarap, pizza ve risotto söyleyerek keyifli bir akşam yemeği yiyoruz.
Zamanında tarihi merkezi çevreleyen duvar ve kapılardan maalesef günümüze pek bir şey kalmamış. Sadece sahil kıyısından tarihi kente giriş kapısı olan Saline kapısı günümüze ulaşmış.
Tarihi merkezdeki en önemli yapılardan biri Chiesa di Santo Stefano kilisesi ve her yerden görülebilen uzun kulesi “Torre Civica”.
Bizim restoranımız da bu kuleye bakar pozisyondaydı. Kule, aynı Castello sur Mare gibi kentin anıt yapılarından biri. Kulenin hemen yanında ise 16. yüzyılda yapılmış olan küçük çan kulesi ile dikkat çeken Oratorio dei Bianchi yer alıyor.
1118 senesinde yapımına başlanmış ve 17. yüzyıl başlarında yeniden modellenmiş olan Sts. Gervasius ve Protasius Basilikası ile 1519’da yapılıp 20. yüzyılda restore edilen Saint Francis Kilsesi de Rapallo’da görülmesi gereken yerlerden.
Akşam ışıklandırma ile çok güzel görünse de, ara sokakları bir de gün ışığında gezmelisiniz.
Gündüz dilerseniz hemen sahilde yer alan çakıllı plajdan denize girebilirsiniz. Ancak sabah erken saatlerde su çok daha berrak. Sahil boyunca farklı hizmetler sunan farklı plajlar var. Mesela şemsiye, şezlong ya da kabin kiralayabiliyorsunuz. Bunlar ücretli. Hatta ücretlendirme çoğunda kalış sürenize göre yapılıyor.
Ancak hemen kalenin yanı ve ilerisindeki bölgede ücretsiz plajlar da var.
Denize girmek istemezseniz Rapallo’yu tepeden seyretmek için Santuario di Montallegro Kilisesi'ne gidebilirsiniz. Teleferikle yaklaşık 8 Euro ödeyerek çıkabileceğiniz bu tepeden olduğu kadar, çıkarken göreceğiniz manzaralar da çok etkileyici. Her yarım saatte bir sefer yapan teleferikle tepeye yolculuk 8 dakika sürüyor. Piazza Solari’den binebileceğiniz teleferik hattı 2 bin 349 metre uzunluğunda ve 600 metre yüksekliğe çıkıyorsunuz. Ancak teleferikle tepeye çıkacağınız saati doğru seçmenizi öneririm. Hem güneş ışıkları açısından hem de uzun kuyruklara yakalanmamak için sabah erken saatleri ya da akşam üzeri saatleri tercih edebilirsiniz. Tepede 1558 senesine tarihlenen Santuario di Montallegro Kilisesi'ni gezebilir ardından eğer trekking seviyorsanız yürüyerek tepeden aşağıya ağaçlar arasındaki muntazam patikalardan inebilirsiniz. Ancak tepeden aşağıya iniş öyle sanıldığı kadar kısa ve kolay değil. Yaklaşık 2-2,5 saat sürüyor.
Rapallo konum olarak Portofino, Cinque Terre, Camogli, Santa Margarita Ligure’ye çok yakın olduğundan konaklamak için çok tercih edilen bir turistik merkez. Bu saydığım İtalyan Rivierası merkezleri arasında en büyük olanı.
Dolayısıyla konaklama alternatifi de daha fazla olduğundan fiyat olarak diğerleri ile kıyaslandığında biraz daha avantajlı.