Bu liman kentini ziyaretimiz tamamen tesadüfen. Nasıl mı? Murat ve ben seyahat öncesi o kadar yoğunduk ki sadece Nice gidiş, Floransa dönüş uçak biletlerimizi alıp yola çıktık. Kafamızdaki plana göre Nice’de inip 1-2 gece Nice’de kalacak, sonra Monaco, San Remo, Rapallo şeklinde seyahate devam edecektik. Hiç rotamızda Cenova yoktu. Ancak San Remo’da kiraladığımız aracın bir gün sonra tarihli olduğunu düşündüğümüz için bir gün boyunca bisikletle şehri turlamak, kaldığımız yere 1-2 kez fahiş taksi parası ödeyerek gidip geldikten sonra araç kiralama şirketine gidip aslında rezervasyonumuzun bir gün önceden başladığını öğrendik.
Burada bir gün arabasız kalıp ödediğimiz taksi paralarına mı yanalım diye düşünürken bir de üzerine rezerve ettiğimiz tarihte aracı almaya gitmediğimiz için aracı başkasına kiraladıklarını öğrenmemiz ve de ellerinde hatta tüm San Remo genelinde başka hiçbir araç kalmamış olması tüm planımızı değiştirdi ve aslında kiralık araç bulmak için Cenova’ya gittik. İşte bu da bizim zorunlu Cenova seyahatimizin hikayesi...
Yüzyıllar boyunca Cenevizliler’e başkentlik yapmış olan Cenova, tarihte olduğu gibi günümüzde de önemli bir ticaret merkezi ve İtalya’nın en büyük liman şehri. Akdeniz’in ise Marsilya’dan sonra en büyük ikinci liman kenti. Kristof Kolomb'un doğum yeri olan Cenova denizcilik konusunda özellikle de Andrea Doria zamanında büyük öneme sahip.
Çizmeye benzeyen İtalya’nın diz kısmında kaldığı için Cenova adı, anatomideki diz anlamına gelen latince “Genu” sözcüğünden türemiş. 2004 yılında Avrupa Kültür Başkenti olan kentte motorsiklet kullanımının oldukça yaygın olduğunu göreceksiniz.Biz Cenova’ya San Remo’dan tren ile geldik. Ancak Cenova’ya direkt gelmek isterseniz İstanbul’dan her gün karşılıklı sefer olduğunu unutmamalısınız. Cenova'nın havaalanı adını Kristof Kolomb’dan alıyor. Kristof Kolomb Havaalanı’ndan kent merkezine Volabus adı verilen ve havaalanı ile Brignole Tren Garı arasında servis veren otobüsler ile yaklaşık 6-7 Euro ödeyerek 15-20 dakikada ulaşabilirsiniz. Brignole Tren İstasyonu kuzey İtalya’nın en büyüğü.
Otobüsten indiğiniz yerde, yani Brignole Tren Garı'nın girişinde yine sizi Kristof Kolomb’un heykeli karşılayacak.
Cenova’nın eski kent merkezi Avrupa’nın en büyük eski kent merkezlerinden biri. Çok köklü bir tarihe sahip olan Cenova yıllarca tüccarlara ve denizcilere ev sahipliği yaptığı için burada sayısız saray var. Neredeyse adım başı “palazzo” yazısı göreceksiniz. Buradaki bir diğer özellik ise yapıların oldukça büyük ve gösterişli olması. Pek çok tarihi bina ise en az 3-4 katlı.
Kentte az vaktiniz varsa Hop-on/Hop-off tarzı araçlara binerek kenti hızlı bir tur ile tanıyabilirsiniz. Ancak bizim gibi siz de kente hayran kalıp buraya asla bir gün yetmez diyerek yeniden programınızı organize ederek burada kalış sürenizi 2-3 gün uzatıp kenti sindire sindire gezebilirsiniz.
Her İtalyan kentinde önemli meydanlar ve bu meydanları çevreleyen önemli binalar var. Cenova’da da o yer Ferrari Meydanı, yani Piazza de Ferrari.
Adını zamanın zengin tüccarlarından birinden alan meydanın ortasında oldukça gösterişli büyük bir havuz, Garibaldi heykeli, çevresinde bu zengin tüccara ait bir bina, opera binası, günümüzde sanat merkezi olarak hizmet veren Palazzo Ducale ve Güzel Sanatlar Akademisi yer alıyor.
Pek çok ana caddenin bağlandığı bu meydan kentin en hareketli noktalarından. Meydana çıkan caddelerden XX Settembre, Cenova’nın en önemli alışveriş caddelerinden biri. Bu cadde üzerinde bilindik ünlü markaların satış mağazaları ve tasarım mağazaları yer alıyor. Tabii bu mağazaların her biri tarihi binaların en alt katında. Ancak tarihi yapıya zarar vermeyecek şekilde konumlanmış. Etrafta hiçbir göze kötü gelen bir tabela örneği yok.
Siyah-beyaz renkli mermerleri ve Gotik mimarisi ile kentin simgesi haline gelmiş olan, 13. yüzyıla tarihlenen San Lorenzo Katedrali, bulunduğu meydana da adını vermiş. Çok sayıda kafeye ev sahipliği yapan meydanda oturup biraz soluklanıp etrafı gözlemleyebilirsiniz. Katedralin merdivenleri ise aynı Roma’daki İspanyol Merdivenleri gibi yerel halkın oturup sosyalleştiği bir mekan haline gelmiş.
Sayısız palazzo yani saraya ev sahipliği yapan Via Balbi, sahip olduğu tarihi zenginlik nedeniyle 2006’dan bu yana UNESCO Dünya Mirasları Listes'inde yer alıyor. Bu tarihi binalar dışarıdan bakıldığında birbirine benzer bir görünüm çizse de her biri zamanının sarayı. Bu yapıların çoğu günümüzde, müze ya da üniversite. Pek çoğunun içi gezilebiliyor. İçleri dışlarından çok daha ihtişamlı. Hepsini gezmek isterseniz en az 7-8 gün ayırmanız gerekeceği için ben önemlilerden birkaç tanesi olan Palazzo Reale, eski Cenova düklerinin yaşadığı Palazzo Ducale ve Università degli Studi di Genova’yı görmenizi öneririm.
UNESCO Dünya Mirasları Listesi'nde yer alan binalara ev sahipliği yapan Via Garibaldi ise kentteki en güzel caddelerden biri. Binlerce yıllık tarihe tanık olan binaların her biri görülmeyi hakkediyor. Bu binaların bir kısmı günümüzde büyük bankalara ev sahipliği yapsa da bir kısmının içi gezilebiliyor. Unutmayın binaların içinde sizi sürprizler bekliyor.
Via Garibaldi sonrası Kristof Kolomb’un doğduğu evi ve kente eski giriş kapısı olan Porto Soprano’yu görebilirsiniz. Porto Soprano’dan girdiğinizde çok sayıda küçük dükkan, yerel restoran ve kafeler ile karşılaşacaksınız.
Yerel halk özellikle de daha genç kesim Del Erbe Meydanı, yani Piazza Del Erbe çevresini tercih ediyor. Bu meydan daha çok aile işletmeleriyle çevrili. Etrafta klasik Cenova mimarisi aynı boy ve tarzda, renkli, özellikle de yeşil renkli panjurlu evler yer alıyor. Burası bir şeyler atıştırıp yola devam etmek için güzel bir durak.
Buradan sonra eski liman yani Porto Antico’yu ziyaret edebilirsiniz. Adında antik olsa da görünüm olarak oldukça modern bir liman burası. Vaktiniz varsa burada yer alan Avrupa’nın en büyük ikinci akvaryumunu ziyaret edebilirsiniz. İçinde “Galata Museo del Mare” yani Denizcilik Müzesi ve yapay bir biyosferin yer aldığı akvaryum kompleksini gezmek isterseniz 24-25 Euro ödemelisiniz. Biz içerisine girmedik ama gezmek için önerilen süre yaklaşık 2-3 saat.
Bu limandaki bence en etkileyici yerlerden biri Roman Polanski’nin 1986 yılında çektiği “Korsanlar” filminde kullanmak üzere özel olarak birebir ölçülerine göre yapılmış olan Ortaçağ korsan gemisi.
Günümüzde ise bu gemi, müze olarak hizmet veriyor.
Çevresinde çok sayıda lüks restoranın yer aldığı Porto Antico’da bir de Ortaçağ’dan kalma bir deniz feneri var. Açık havalarda denizdeyken 50 km öteden görüldüğü söyleniyor. Bu bölgede etrafı izleyip fotoğraflayabilmek için güzel bir düzenek yapmışlar. Asansöre benzer bir mekanizma ile sizi izleme terasına yükseltiyorlar. Buradan fotoğraflarınızı çektikten sonra geri iniyorsunuz.
Liman çevresi oldukça hareketli. Çok sayıda restoranın yer aldığı liman bölgesi son derece lüks yatlara da ev sahipliği yapıyor.
Peki Cenova'da neler yemeli?
Cenova denilince ilk akla gelen Focaccia. Pizzayı andıran ancak daha kalın hamurla yapılan bu yiyecek, dikdörtgen olarak şekillendiriliyor. Aslında oldukça yağlı bir ekmek denebilir. Ama zeytinli, peynirli, kekikli, susamlı gibi pek çok çeşidi var. Kahvaltılar için ideal.
Tatlı olarak içi muhallebiyi andıran dışı ise sert milföy ya da dondurma külahı gibi olan üzerine bolca pudra şekeri serpilerek servis edilen cannoli denenmeli. Bir diğer tatlı ise anneanne tatlısı olarak bilinen torta di nonno.
Ligurya bölgesinin merkezi olan Cenova’da mutlaka Ligurya şarabı tadılmalı. Hatta bazı kafelerde sadece şarküteri ve yanında şarap sipariş edebilirsiniz. Bölgede özellikle kızartma yiyecekler çokça tüketiliyor. Deniz mahsulleri kızartmaları, sebze kroket, nohut ve patatesten yapılan panissa en çok tercih edilen kızartma türleri.
Cenova’da neredeyse her kafe ve her restoran tarihi bir binada. Bir pizzacıya giriyorsunuz avizesi antika, bir pastaneye giriyorsunuz duvarları 10 bin senelik, bir restorana uğruyorsunuz içinde sanat eserleri ve antikalar dolu... Yemeğe mi, çevreye mi odaklanacağınız konusunda kararsız kalıyorsunuz.
Şehirde pesto sosu da çoklukla kullanılıyor. Özellikle pesto soslu pizza ya da pesto soslu makarna denemelisiniz.Kentte eğer yerel kültürü biraz daha yakından tanımak isterseniz, Mercato Orientale uğramanız gereken bir durak. Bu pazar yerinde sadece insanlarını daha yakından tanımakla kalmayacak, aynı zamanda bölge halkının yeme-içme kültürünü de yakından tanıma fırsatı bulacaksınız. Özellikle sabah saatlerinde gitmenizi tavsiye ederim.
Gece hayatını sevenler için en ideal bölge ise Piazza del Vegni. Burası restoranlarla dolu küçük bir meydan. Daha çok Cenova yerli halkı tarafından tercih ediliyor. Çoğu zaman yemek yerken canlı müzik de dinleyebiliyorsunuz. Cenova akşam saatlerinde ne kadar hareketliyse de, gece yarısından sonra o kadar ıssızlaşıyor. Bu saatlerde kentte gezerken dikkatli olmanızı öneririm.
Biz tesadüfen gittiğimiz Cenova’yı çok sevdik. Hiç aklımızda yokken 3 gece kaldık. Araba mı? Evet burada havaalanına yakın bir merkezden arabamızı da kiraladık. Bir sonraki durağımız Rapallo...