Anadolu ve Yunanistan yarımadaları arasında 3000’e yakın ada ve adacık olduğunu biliyor muydunuz? Bizim yakadan bakınca onların ışıklarını, yollarını ve hatta evlerini görebildiğimiz ve insanlarının hafta sonları bizim pazarlara alışverişe geldiği o Yunan Adaları’ndan en popüler olanlarını gezmeye gittik; Santorini ve Mykonos. Ama Santorini ve Mykonos bize yakın adalardan değil. Mykonos’un ünlülerin tercih ettiği ve en sıra dışı gece âlemlerinin yaşandığı bir yer olduğunu medyadan takip ediyorduk. Santorini’nin ise güzel bir yer olduğunu duymuştuk.
Yunan Adaları için en güzel ve en uygun turların, gemi turları olduğunu öğrenip İzmir çıkışlı-İstanbul bitişli bir tur ayarladık arkadaşımla. Arzu ederseniz uçakla ulaşım da mümkün ama Atina aktarmalı olarak. İzmir limanında pasaport işlemleri limanda kurulan tur stantlarında yapılıyordu. Yunan Adaları’na gemi turlarında vize olmadığı için pasaportunuzun temiz (yırtık, kirli olmaması) olması yeterli. Gemiye girişte size kamaranızın anahtarlarını veriyorlar, ama pasaportları alıyorlar : )
Gemi turlarının en güzel tarafı ne yiyeceğim derdiyle uğraşmamanız. Onlar sizin yerine düşünüp hazırlamışlar, açık büfeden canınızın istediğini yiyorsunuz. Beğenmeseniz de yiyorsunuz çünkü denizin ortasında başka çareniz yok : ) 3 gece-4 günlük bu turda biz de afiyetle bol bol yedik. Zaten yemekler herkesin beğeneceği, yiyecek bir şeyler bulabileceği bir menü düşünülerek hazırlanmış. Gezi sırasında birkaç kilo almıştık bu yüzden. Gemi mürettebatı arı gibi çalışkan ve neredeyse her masaya bir garson düşecek şekildeydi. Bu ilgi ve hizmet tabii ki bizleri de memnun etti.
İlk gün akşam yemeklerini yedikten sonra gemimiz demir aldı İzmir limanından. Genelde bu tür kısa süreli gemi turlarında gece yolculuk yapılıyor, gündüz de yanaştığınız yerde gezme şansınız oluyor.
Gece boyunca gemimiz yol almıştı, güzel bir kahvaltıdan sonra Santorini Adası’na yaklaştık. İlk önce denizden adaya bakınca garipsedim Santorini Adası’nı. Çok yüksek rakımlı bir ada ve tepesinde beyaz beyaz evler vardı. Ancak daha sonra Santorini’den yani en yukarıdan o doyumsuz manzarayı görünce övgüleri hak ettiğini anladım.
Gemimiz açıkta demirlemiş ve bizleri teknelerle karaya taşıyorlardı. Birkaç tane daha büyük gemi olduğu için kalabalıktık ve yanaştığımız yer liman değildi. Küçük bir iskeleye yüzlerce insan iniyordu. İndiğimiz yer bir uçurumun dibine yapılmış bir iskeleydi. Buradan yukarıya ya teleferikle çıkıyorsunuz ya da eşeklerle… Yürüyerek çıkanı görmedim : ) Buraya indiğiniz zaman Santorini’yi görmeniz için kullanacağınız teleferiğe veya eşeklere binerken bir ücret ödemeniz gerekiyor. Aklımda kaldığı kadarıyla teleferikle gidiş-dönüş bir kişi 8 Euro idi. Düşünsenize kazancı! Turizm zekâsı budur işte dedik. Bizi adanın diğer tarafına indirebilirlerdi. Teknelerimizle kıyıya yanaşıp düzayak kıyıya çıkabilirdik ama kişi başı 8 Euro kazanmayacaklardı o zaman. Her gün en az 5 gemi yanaştığını söylüyorlar : ) Gerçekten tebrik ediyorum, yaratıcılık budur. Teleferik sırasındaki kuyruk kısa sürede eriyordu. Bir yerde kazanç varsa hizmet hızlıdır prensibini yerleştirmişler.
Yukarıya teleferikle vardığımızda saat 11.00 civarıydı. Toplanma zamanımıza 4 saat vardı. Yukarıdan gördüğümüz manzaraya karşı 4 saat inanın yeterli değildi. Göz alabildiğine uzanan mavilik, ileride gökyüzüyle birleşiyordu. Yukarıda yani bulunduğumuz yerde de durum pek farklı değildi. Mavi kapı ve pencereleri, bembeyaz duvarları ile bizi karşılayan Santorini evleri insanın içini ısıtıyordu. İnanın bizde niye böyle değil diye hafiften bir milliyetçilik duygusu içimde kabardı. Sonra bunun bir yönetim ve vizyon meselesi olduğuna inandım. Kendi tarihini ve dokusunu bu kadar bozan bir millet nasıl turizmde ve eğitimde başarıya ulaşacak ki! En basitinden, burnumuzun dibindeki bir Yunan adasının yaptıkları ortada. Diğerlerinde de aynı sanırım, evlerinde mimari açıdan bir karmaşa yok. Tarihi yapılarını iyileştirerek, restorasyonlarla turizmin hizmetine açmışlar. Adada olduklarını unutmadan, ona uygun şekilde yapılaşmışlar. Evlerin çoğu avlulu ve teraslı, rengârenk çiçeklerle bezenmiş, daracık sokakları ise tertemizdi. Adanın en güzel manzaralarına hâkim köşelerinde kafe-barlar ve restoranlar vardı ama inanın her biri o ada dokusuna uygundu. Çok keyif aldık, görsel anlamda oldukça etkilendik. Evet, yine gitmek isteyeceğim yerlerden birisi kesinlikle Santorini olur. Umarım uygun zamanda daha uzun süreli kalmak için giderim.
Kilise değil ama şapelleri çok fazlaydı. Mum yakıp, dua ettikleri küçük kiliselere “şapel” diyorlar. Neredeyse her sokakta bir tane vardı. Taş döşemeli küçük yollarından yukarıya tırmanıp manzarası harika olan bir yerde bir şeyler içmeye karar verdik.
Ada halkının çok güler yüzlü ve sıcak olduğu söylenemez. Ama bir şeyler içmek için oturduğumuz kafenin sahibinin ilgisi ve güler yüzlülüğü bizi memnun etti. Eşsiz bir manzara eşliğinde biralarımızı yudumladık. Taştan duvarları ve döşemesi olan kafenin, mavi tahtadan sandalyeleri ve masaları vardı. Beyaz duvarlarında çerçevelenmiş fotoğraflar ve işletmenin aldığı ödüller dikkatimizi çekti. Turizm sektöründe en iyi işletme ödülü ve kalite belgesi almıştı.
Hediyelik eşya satan küçük dükkânları da dolaştık. Santorini Adası’nın eskiden volkanik bir ada olduğunu ve volkanik patlamalardan dolayı çevresine de zarar verdiğini adanın yakınındaki başka bir adadan anlayabiliyorduk. Volkanik küllerden dolayı simsiyah olan ve üstünde başka bir renge rastlayamayacağınız bir adaydı. 1900’lü yılların başında çekilmiş siyah-beyaz fotoğraflar gördük duvarlarda. Eskisi kadar olmasa da hala aktif olduğunu gösterir fotoğraflardı bunlar. Sonra kalkış saatimizin yaklaştığını görüp teleferikle tekrar aşağıya iskeleye indik. Santorini’den gemimiz uzaklaşırken güneşin batışının yukarıdan seyredilmesinin harika olacağını düşündük.
Rotamız şimdi güneyden yukarıya doğru, yani Mykonos’a… Mykonos 86 kilometrekarelik bir alana sahip, yaklaşık 15000 nüfuslu bir ada. Popülerliği ise gece hayatından ve son zamanlarda jet sosyetenin de bu adayı tercih etmesinden sanırım. Son yıllarda Türkler de yoğun bir şekilde ziyaret ediyormuş, eğlence hayatının sabahlara kadar sürdüğü, canlı olduğu bu yere… Böyle olunca bizi akşam saatlerinde Mykonos’a getirdiler eğlenelim diye : )
Gemiden çıkmamız ve pasaport işlemleri falan saat 23.00 olmuştu zaten. Gece olunca görebileceğimiz sadece barları, kafeleri, restoranları ve limanı oldu. Yoğun bir kalabalık ve müzik sesleri altında Mykonos’u keşfetmek çok da kolay değildi. Ne görebilirdik ki! Biz de herkesin yaptığı gibi kendimizi gece hayatının merkezi olan barlar sokağına attık. Bodrum’dan Marmaris’ten ne farkı var diye sorarsanız? Tek farkı; burada kişilerin cinsel özgürlüklerini ve tercihlerini sorunsuz bir şekilde yaşamaları… Bu yüzden alışık olmadığınız manzaralara burada rastlamanız mümkün. İnsanların cinsel tercihlerine saygı duysak da her özgürlüğün bile bir sınırı olmalı bence, çünkü bazı görüntüler rahatsız ediciydi.
Santorini gündüz, Mykonos gece gezilir gibi tur konsepti oluşmuş bu kısa süreli gemi turlarında. Belki gündüz Mykonos’ta gezme şansımız olsaydı size daha güzel ve keyifli şeyler anlatabilirdim. Eğlenmeyi de seviyorum ama Santorini inanın mükemmeldi.
Gece vakti yol alan gemimiz artık kuzeye doğru, yani İstanbul’a dönüş yolundaydı. 1 gün boyunca denizde olacaktık. Yani son günümüz ve gecemiz boyunca denizde yol aldık. Gündüz havuza girip güneşlendik. Gece de düzenlenen canlı müzik etkinliği ile eğlendik. Sabah kahvaltımızın ardından gemimiz İstanbul’da Karaköy limanına yanaşmıştı.
Benim “mutlaka deneyin” ve “yapın” listem şöyle:
1- Gemide akşam yemekleri romantik oluyor. Sevgiliniz veya eşinizle deniz manzarası eşliğinde (ve bir de Ay varsa mükemmel) güzel bir akşam yemeği harika olur.
2- Santorini’de yukarıya teleferikle çıkın. O kadar dik bir teleferik ki o heyecanı yaşamalısınız.
3- Santorini sokaklarında mavinin ve beyazın içinde kaybolun : )
4- Santorini’de muhteşem manzara eşliğinde soğuk bir bira, daha ne olsun : )
5- Yunan Adaları’nda en güzel yapılan şey; ahtapot salatası ve kalamar, mutlaka deneyin.
6- Mykonos’ta barlar sokağını turlayın.
Güzel anılar ve güzel yerler daima sizinle olsun…