Otobüsümüz Rize’ye doğru hareket ederken yol boyunca Karadenizli rehberimizin Karadeniz şivesiyle anlattığı fıkralar gezimizin neşe kaynağı oldu. Rize’de bir çay fabrikasını ziyaret ettik. Ziraat mühendisi olan üretim müdürünün nezaret ettiği fabrika gezisinde çay hakkında bilgiler aldık. Çay yılda dört kez verim alınan verimli bir bitki. Filiz vermeye başlandığı andan itibaren belli bir boya gelmeden toplanabiliyor. Size iyi çayla ilgili vereceğim bilgi şöyle; marketlerden veya başka yerden aldığınız çayların üretim tarihlerine bakın ve Mayıs ayı üretim tarihli olanları tercih edin. İlk sürüm denilen bu çay en iyi ve en güzel çay olduğu bilgisini aldık. Marka ismi vermeyeceğim ama piyasada bilinen çay markalarını almaya gayret edin. Kalite, hijyen ve lezzet olarak bu çayların ismini verdiler. Kısaca fabrikalar çayları toplayıp mahalle ve ya köylerdeki ambarlara götürüyorlar.
Burada fazla bekletmeden fabrikalara götürülmesi gerekiyor. Yıkanıp, kurutulduktan sonra öğütülüyor, paketleniyor ve marketlerde tezgâhlarda yerini alıyor. İyi bir çayın nasıl demlendiğini de öğrendik. Kullandığınız suyun kalitesi ve çaydanlığınızın porselen olması ilk kural : ) Sonra demliğe kaynar suyu koyuyoruz, üstüne de çayı ilave ediyoruz. Kısık ateşte çayı yaklaşık 10 dakika demlemeye bırakıp sonrada afiyetle içiyoruz. Demlediğimiz çayı çok bekletmeden tüketmeye çalışıyoruz.
Çay fabrikasında bize özel fiyatlarla Mayıs tarihli çaylardan aldık. Sonra Ardeşen’den Fırtına Vadisi boyunca yukarıya tırmanmaya başladık. Yol boyunca sol tarafımızda kıvrıla kıvrıla akan fırtına deresi ve çay bahçelerini, sağ tarafımızda Kaçkar Dağları’nın eteklerindeki volkanik kayaçları izliyorsunuz. Fırtına Vadisi kızılağaç, kayın, ladin, nadir bulunan şimşir ormanları, kayaç yapısı, bozulmamış ekosistemiyle ve içinde barındırdığı biyolojik sistemiyle Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından Avrupa’da acil korunması gereken 100 orman içerisine alınmış. Uçsuz bucaksız o ormanların görüntüsü bize ege kıyılarında sık sık yaşanan orman yangınlarını hatırlatıp içimizi titretti. Böyle güzelliklerin korunması hem bizim hem gelecekteki nesillerimiz için inanın çok önemli. Bir yandan Karadeniz’de turizmin artmasını isterken bir yandan da kontrolsüz ve açgözlü insanlar yüzünden böyle kalsın daha iyi dedik sohbetlerimizde. Fırtına Deresi kenarında müthiş manzaralı bir yerde konaklayıp alabalıklarımızı yedik. Kuymakın tadına baktık tereyağından hoşlanmasam da : ) Alabalıklarda tereyağında pişiriliyor siz özel bir pişirme söylemezseniz. İlk defa Laz böreğini burada yedim ve tadını beğendim. Bizim böreklerimize benzemiyor çünkü tatlı : )
Yediklerimizi eritmek için kemençe ve tulum eşliğinde horon tepen arkadaşlarımız oldu. Biz de bu arada Fırtına Vadisi’ne gelmişken rafting yapmamak olmaz deyip yaklaşık 12 kişilik bir grupla hazırlık yaptık. Tesis sahibi araçlarla bizi rafting yapabileceğimiz bir yere yönlendirdi. Soyunma odalarında giyinip bize verilen can yeleği ve kasklarımızı taktık. Ellerimizde kürekler ve şişirilmiş botlarla start verilecek noktaya gitmek için beklerken soyunma odalarının kilitlenmemesi ve bizim haricimizde başkalarının da girip çıkması bizi tedirgin etti. İçeride eşyalarımız, cüzdanlarımız, telefonlarımız ortadayken işletme sahibinin de bir şey olmaz gibi lakayt tavırları bizi raftingden soğuttu. Verdiğimiz ücretin karşılığı olarak aldığımız hizmet yetersiz görüp grup olarak vazgeçtik. Bu esnada küçük ağız münakaşaları yaşadık. İnsan bir kere soğuyunca sonra ne kadar özür de dilense aynı heves ve istekte olmuyorsunuz. Kısacası rafting yapamadık. Bu konudaki gözlemimiz Karadeniz’de turizmin daha yeni olduğu ve hizmet sektöründeki işletmelerin öğrenmesi gereken şeyler olduğu yönündeydi. Bu konuyu rehberimiz şu anlattıkları ile destekledi: “Karadeniz insanımız güler yüzlü, esprili ama aynı zamanda denizleri gibi hırçın. Ani çıkışları olabiliyor bu onların kötü niyetinden değil sadece yapılarından kaynaklanan bir durum. Eğitimle hizmet sektörü daha iyi duruma gelecektir”.
Öğleden sonra Çamlıhemşin’den geçerek yaklaşık 1400 metre yükseklikteki Ayder Yaylaları’na ulaştık. Benim hayatımda denizin ayrı bir yeri vardır ve çok severim. Ama Ayder Yaylaları inanın büyüleyici ve muhakkak görmeniz gereken bir yer. Yayla evleri, yemyeşil düzlükleri, çam ormanları arasında insan başka bir dünyada olduğunu hissediyorsunuz. İzlemekle, okumakla hissedilecek bir duygu değil. Orada olup yaşamalı ve o havayı içinize çekmelisiniz. Kalacağımız otel, Ayder’in en güzel ahşap otellerindendi. Eşyalarımızı bırakıp keşfe çıktık. Küçük bir yerleşim Ayder… Köy evleri, pansiyonlar, hediyelik eşya dükkânları… Ama o kadar şirin ki! Gelintülü Şelalesi’nin manzarası çok güzel. Adını gelin tülüne olan benzerliğinden almış. Müthiş manzaraya bakarken çay keyfi yaptık. Ayder’de kaplıcada var. Şifalı kaplıcaları turizme yönelik hizmet veriyor. 1400 metrede aldığınız nefes sizi çarpıyor zaten. Asıl yaylaların 2300 metrelerde olduğunu, oralarda da evlerin olduğunu, küçük küçük göllerin olduğunu öğrendik. Sabah o yükseklikte uyanınca her yerin bembeyaz olduğunu öğleye doğru güneşle her yerin yemyeşil olduğunu görebilirmişsiniz. Yiyeceklerini açtıkları çukurlara gömüyorlar ve sonraki gelişlerinde yine aynı lezzette yiyebiliyorlarmış : )
Ayder Yaylası’nda biz de üşüdük zaten. Akşamüzeri yağan yağmur geceye kadar sürdü. Ağustos ayında yorganla uyuduk, akşam zaten kaloriferleri hafiften yakıyorlar : )
Ayder Yaylaları beni etkileyen ve bir daha gidilecek diye not aldığım yerlerdendir. Özellikle daha yüksek rakımlı yerleri merak ediyorum. Umarım bir gün oraları ve sessizliğini sizlerle paylaşma şansını yakalarım.
Benim ‘’mutlaka deneyin’’ ve ‘’yapın’’ listem şöyle:
1- Atatürk Köşkü Müzesi’nde, Atamızın vasiyetini yazdığı odayı görün.
2- Çay tiryakileri ilk sürüm çay fırsatını kaçırmasın. Hediye olarak bile götürebilirsiniz.
3- Uzungöl’ün etrafında yürüyerek keşif yapın ve sıcak bir çayla içinizi ısıtın.
4- Sümela Sümela Sümela başka bir şey demiyorum!
5- Laz böreği, sütlaç, fasulye turşusu muhakkak tatmanız gerekenlerden…
6- Fırtına Deresi’nde alabalık yemeyi unutmayın. Biraz daha pahalı ama özellikle benekli olanları daha lezzetli.
7- Meşhur Ayder balını yerinden almak için iyi bir fırsat.
8- Ayder’de yöresel motifli çoraplardan ve puşi alın. Kadınların kafalarına bağladıkları puşinin bağlanış şeklini de ayrıca size öğretiyorlar.
9- Ayder’de dere boyunca bol bol fotoğraf çekip gezeceğiniz yürüyüş parkurları var.
10- Yanınızda uzun kollu bir giysiniz ve yağmurluğunuz mutlaka olsun. Üşüyeceksiniz, ıslanacaksınız : )
Güzel anılar ve güzel yerler daima sizinle olsun…