Rize bin bir renkteki ormanları, masmavi denizi, dik yamaçlı vadileri, coşkun akan dereleri, buzul gölleri, yemyeşil yaylaları, renkli insanları, tarihi köprü ve kaleleriyle eşsiz bir şehrimizdir. Çay ile özdeşleşmiş olan bu kent Rize gezilecek yerleri ile de her geçen gün ünlenmektedir. Şehir, günümüzde yayla turizmi ile ön plana çıkmaktadır.
Bizim ilk durağımız Fırtına vadisi oldu. Fırtına Vadisi'nde 2.400 farklı , 400 civarında nadir bitki bulunuyor. Fırtına deresi, başka vadilerde başka sularla birleşerek Erzurum'a kadar uzanıyormuş. Fırtına deresinin debisi yüksek olduğundan rafting yapmak için de tercih edilebilecek bir bölge. Bunun yanı sıra Rize’deki İkizdere, Taşlı Dere ve Kara Dere’de de rafting yapmak mümkün.
Biz, Fırtına vadisinde ilerleyerek Çamlıhemşin ilçesindeki Ayder yaylasına geliyoruz. Çamlıhemşin’in 19 kilometre güneydoğusunda yer alan Ayder Yaylası, Kaçkar dağları eteklerinde 1350 metre yükseklikte muhteşem doğaya sahip bir yer. Aslında burası yayla sayılmıyor. Yayla denilebilmesi için, 1.800 metre yükseklikte olması ve üzerinde büyük ağaçların yetişmiyor olması gerekiyor. Aslında Ayder daha yukarıdaki Hala yaylalarına çıkmak için bir dinlenme noktası.
Ayder Yaylası, termal turizm açısından Rize’nin en önemli merkezlerinden birisi. Kaplıca sularının birçok hastalığa iyi geldiği söyleniyor.
Her yer yemyeşil. Bulunduğumuz otelden 2-3 kilometre yukarıya araba ile çıkıp, nefis doğa manzaralarını seyrederek, aşağıya doğru yürüyerek iniyoruz. Gelintülü Şelalesine geliyoruz. Suyun düşüş şekli gelin tülünü andırdığı için şelaleye bu isim verilmiş. Görülmeye değer bir tabiat harikası. Fotoğraflarımızı çekerek yola devam ediyoruz.
Bu bölgede işletmesini ailelerin yaptığı küçük küçük Rize otelleri yer alıyor. Bu otel, restoran, hediyelik eşya satan dükkanların tamamı ahşap ile doğaya uyumlu biçimde inşa edilmiş. Buradaki en yaygın ağaç cinsi şimşir ve gürgen.
Yoldan aşağıya doğru yürürken yüksek ağaçların üzerindeki karakovanları görüyoruz. Bu bölgeye has olan Karakovan Balı, şifalı olmasına rağmen bir seferde 1 kaşıktan fazla tüketildiği zaman zehirlenmelere yol açabiliyor. Balın hazır olması için 3 ay gerekiyor. Ve ballar Ağustos ayında toplanıyor.
Daha sonra otobüsümüze binip Zilkale’ye diğer adıyla Kale-i Zir’e devam ediyoruz. Yolda 1696 yapımlı Osmanlı döneminden kalan Şenyuva Köprüsü’nü görüyoruz. Eski adıyla Çinçiva Köprüsü bölgenin en eski taş köprülerinden birisidir. Dere seviyesinden yaklaşık 15-20 m. yükseklikte ve 40 m. Uzunlukta olan tek kemerli bir köprüdür.
Zilkale, Çamlıhemşin’in 15 km güneyinde olup, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. 13. yy.’da Trabzon imparatorluğu döneminde Komnenoslar tarafından yapılmıştır.
Bu kale, denizden 750 metre, dere yatağından 100 metre yükseklikte yer almaktadır. Tarihi İpekyolu üzerinde bulunduğundan önemi büyük. Kalenin uzaktan görüntüsü sanki havada asılıymış izlenimi veriyor.
Ardından 3-4 km giderek, Palovit Şelalelerine geliyoruz.
Debisi çok yüksek, çok güzel bir şelale. Kaçkar Dağları Milli Parkı içindeki doğal güzelliklerden biri olan Palovit Şelalesi, 15 metre yükseklikten dökülmektedir.
Burada fotoğraflarımızı çekip, Fırtına deresinin kıyısında bulunan Osmanlı organik alabalık tesislerine öğle yemeği için geliyoruz. Burada kırmızı benekli alabalık, mıhlama, laz böreği, mısır ekmeği, kara lahana dolması yiyip, meşhur Rize çaylarımızı içtikten sonra yola devam ediyoruz. Yemekler çok lezizdi. Yalnız bu restoranın tabelası tesisi geçtikten sonra dikilmiş. Üzerinde de “Osmanlı Lokantası 100 metre geride” diye yazılmış. Karadeniz zekâsının müthiş bir örneği, oldukça zekice yapılmış bir reklam.
Yemek sonrası Fırtına deresini takip ederek Rize merkeze doğru geliyoruz. Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Rize, bölgenin en karakteristik özelliklerini gösteriyor. 1461’de Fatih Sultan Mehmet burayı, Osmanlı topraklarına katmış. 1640 yılında buraya gelen Evliya Çelebi Rize’den “Trabzon’a bağlı deniz kıyısında bahçeli güzel bir yerdir” diye söz etmiştir.
Rize’nin merkezindeki Atatürk Evi Müzesi (Mehmet Mataracı Konağı) gezilmesi gereken yerlerden. 1920 – 1921 yapımlı Mehmet Mataracı’ya ait iki katlı bu konak, Atatürk’ün 1924 yılında Rize’ye geldiğinde kaldığı evmiş. Atatürk’ün doğumunun 100. Yılında yani 1981 senesinde bu konak, İl Özel İdare’ye bağışlanmış. Daha sonra Kültür Bakanlığı’na bağlanarak, Rize Atatürk Müzesi olarak hizmet vermeye başlamış. İçinde Atatürk’ün kaldığı odayı, yatağını ve çeşitli kişisel eşyalarını görüyoruz.
Diğer önemli müzesi ise Sarı ev olarak da bilinen Rize Etnografya Müzesi. Müzede birinci katta idare odaları, ikinci katta sergi salonları bulunmaktadır. Müzede çok çeşitli arkeolojik ve etnografik eseri görmek mümkündür.
1954 yılındaki Rize Belediye Başkanı “Denizi kara, karayı para yapacağı”nı söyleyerek denizi doldurup geniş yer kazanmış. O tarihten itibaren sahildeki dolgu çalışmaları halen devam ediyor.
Stadı ve Adalet sarayı ise yeni yapılmış. Kentte yer alan küçük Rize Kalesi 1995 yılında restore edilmiş.
Dünyanın en önemli 200 vadisinden birisi olan İkizdere Vadisi de Rize’ye 56 kilometre mesafede yer almaktadır. Çamlık Deresi ile Cimil Deresinin birleştiği yerde kurulan İkizdere yerleşiminde yaklaşık 9.000 kişi yaşamaktadır. Ünlü pop sanatçısı Tarkan aslen buralıdır.
Burada İkizdere-Anzer (Ballıköy) Yaylası Turizm Merkezi mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. İkizdere ilçesinin 39 km. güneyinde yer alan yayla, denizden 3.000 metre yükseklikte yer almaktadır. Burada trakking, zirve tırmanışı ve yamaç paraşütü yapan pek çok kişi ile karşılaşabilirsiniz. Çok sayıda hastalığa şifa olan dünyaca ünlü Anzer Balının hasını bu yaylada bulabilirsiniz.
Rize’ye gelip de, Zilkale’yi, Palovit Şelaleleri’ni, Ayder Yaylası’nı görmeden, Laz böreği, Anzer Balı, Hamsili pilav ve ekmeğini yemeden ve Rize Çayı almadan dönmeyiniz.