Palenque’de kalacağımız otel bir ormanın içerisinde yer alıyor. Kaldığımız odaların çevresinde ise rengarenk papağanlar ve papağan cinsi kuşlar uçuşuyor. Adeta bir cennet burası…
Otele yerleşmemiz ardından Palenque şehir merkezine indik. Çok küçük bir meydanı var. Bu ufak meydanda ise en çok göze çarpan yapılar kilise ve hükümet binası. Bunun dışında meydan çevresinde ufak tefek hediyelik eşya satan dükkanlar var.
Palenque’ye varışımız akşam üzeri olduğundan ilk gün sadece şehir çevresini dolaşıp, asıl amacımız olan Maya Uygarlığı Kalıntılarını bir sonraki güne bırakıyor. Akşam saatlerini otelde rengarenk kuşlar arasında dinlenerek geçiriyoruz.
Ertesi sabah, 16 kilometrekarelik büyük bir alanı kaplayan Maya uygarlığının en önemli arkeolojik bölgesine gidiyoruz. Bu yerleşim yeri, yüzlerce yıl toprak ve orman altında kalmış. 1785 senesinde bulunmuş. Şu anda bu arkeolojik alanın sadece %20’si açığa çıkarılmış durumda. %80’i ise hala orman içerisinde, gün ışığına çıkmayı bekliyor.
Palenque’nin tarihi M.Ö 2300’e kadar dayanıyor. Orta Amerika ülkelerinde (Meksika, Guatemala, Belize, El Salvador, Honduras, Costa Rica, Nikaragua) Maya kültürünün izleri çok derin. Meksika’da Maya tarihi 600 kilometrekarelik bir alan içerisinde görülüyor. Bunlar Chiapas, Yucatan, Campeche,Tobasco, Quintana Roo Federal devletlerinin bulunduğu alanı kapsıyor. Bu alan içerisinde yaklaşık 2.000 civarında ören yeri bulunuyor. Şamanist ve büyü ağırlıklı dönem MÖ 2300 – MS 200 senesi aralarına denk geliyor. 200-300 seneleri arasında din adamlarının yönetici olduğu pro-klasik dönemi yaşıyorlar. 300-900 seneleri arası klasik dönem, 900 – 1521 arası ise post klasik dönem olarak geçiyor.
Maya’lar MS 1500 yılından sonra Orta Amerika’nın güneyine yerleşip, klasik çağlarını Chiapas, Honduras ve Guatemala’da yaşamaya başlıyorlar. En parlak dönemlerini Yucatan yarım adasında yaşıyorlar. Toltekler’in etkisi ve Aztekler sonrasında ise zayıflıyorlar. Ama İspanyol istilası sonrasında 17. Yy’a kadar bu bölgede kalabiliyorlar.
Palenque, 300-900 arasına tarihleniyor. 1785 senesinde bulunan şehir orman içerisinde kaldığından günümüze kadar korunabilmiş. 16 kilometrekare alana yayılmış olan bu şehirde 40.000 kişinin yaşadığı ve bunlardan 4.000 kişinin de elit sınıf olduğu ve şehrin merkezinde yaşadığı tahmin ediliyor. Mayalar tarım ve avcılık ile uğraşıyorlarmış. Meyve sebze yetiştiriciliğinde oldukça ileriymişler. Bunun yanında Meksika körfezine kadar uzanıp, balıkçılık yapmışlar ve balıkları tuzlayarak iç bölgelere kadar getirebiliyorlarmış.
Mayalar, ufak tefek insanlar. Boyları 1.50 – 1.60 civarında. Oval biçimli ve yassı kafataslarının aklı ifade ettiğini düşündükleri için bebeklikten itibaren çocuklarının kafasını önden ve arkadan tahtalar arasına sıkıştırarak yassı bir biçime getiriyorlar. Bu şekilde bebekliğinden beri mengene içine sokulan çocuk kafası giderek ovalleşiyor. Aynı yöntemi Peru ve Bolivya’da da görmüştük ve çok dikkat çekici idi. Aynı şekilde şaşılığında zeka belirtisi olduğunu düşündükleri için, çocuklar doğduğundan itibaren çocukları şaşılaştırmak üzere çocukların farklı yöndeler bakmalarını ve bu sayede şaşılaşmalarını sağlamaya çalışıyorlarmış.
Ziynet eşyalarını ağız, burun, dil ve kulaklarına takıp, vücutlarını ve yüzlerini değişik dövmelerle ve boyamalarla süslüyorlar. Poligami yani çok eşlilik çok yaygın. Elit tabakada bir ailenin en az 30 çocuğu olduğu var sayılıyor.
Kralın sarayının bulunduğu yer şehrin merkezi durumunda. Saray 300 metreye 240 metrelik bir platform üzerine kurulmuş. Sarayın kulesi rasathane olarak kullanılmış. Sarayın merdivenleri karşısında Güneş ve Haç tapınakları bulunuyor.
Yazılı tapınaktaki fresklerde toplum yaşamı anlatılıyor. En üstte şef Halacnuinic, altında din adamları, aristokratlar, daha altta papazlar, mimarlar ve bilim adamları yer alıyor. Onların altında ise kakao çekirdeğini para birimi olarak kullanan tüccarlar, en altta ise alınlarından birbirlerine bağlı olarak resmedilmiş olan çiftçiler yer alıyor.
21 metre yüksekliğindeki piramit 7. ve 9. Yüzyıllar arasında yapılmış ancak 10. Yy’da terk edilmiş.
Sarayın ortasındaki avlu dini törenler için kullanılmış. Sarayın 2 yanındaki merdivenler güneşin doğuşunu ve batışını sembolize ediyor. Sarayın sahip olduğu en orijinal şeylerden biri ise saunası. Buradaki gezimize yağmur ormanları içerisinde devam ediyoruz. Ormandaki gezintimizde çok çeşitli ve ilginç ağaçlar görüyoruz. Bazı ağaçların kök kısımları, aynı Angkor Wat’taki gibi beton sütun gibi olmuş. Bu orman içerisinde kakao ve sakız ağaçları ağırlıkta. Ayrıca bu ormandaki bir kısım ağaçlar birbirine sarılıp beraberce büyümüşler. Bu tarzda gelişen ağaçlara Epifit deniliyor. İnsan ormanda dolaşırken şunu düşünmeden edemiyor; “Üzerinde gezdiğimiz ormanın altında açığa çıkacak kim bilir ne kadar çok tapınak ve yerleşim yeri var”
Daha sonra, Kırmızı Kraliçe’nin (Kral Pakal’ın annesi) mezar anıtını gezdik. Bütün bu mezarlardan çıkan takılar, kıymetli eşyalar birileri tarafından götürülmüş.
Bu bölgedeki piramitlerde de, aynı Mısır piramitlerinde olduğu gibi mezar odaları var, ama içleri tamamen boşaltılmış.
Ören yeri içerisindeki müzeyi geziyoruz. Buradaki henüz çözülememiş olan alfabeyi görüyoruz. Çözülebilirse daha pek çok şeyin aydınlığa kavuşacağı kesin. Bu müzede Kral Pakal 69 yıl hükümdarlık yapmış ve 81 yaşında ölmüş.
Bu müzede obsidyen ve yeşim taşından yapılmış Kral Pakal’a, annesine, torunlarına ve ailesine ait pek çok süs eşyası görüyoruz. Yine yeşim taşından yapılmış muhtelif bıçaklar müzenin en önemli parçalarından.
Palenque, Meksika’da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Gerek çevresindeki Aqua Azul Şelaleleri gerek renkli papağanları gerek ören yeri, tapınakları ve piramitleri gerekse daha keşfedilmeyi bekleyen pek çok bölgesi ile tam anlamıyla cezbedici bir yer…
Palenque arkeolojik alanına çok yakın mesafede bulunan Hotel Chablis Palenque ve Hotel Cañada Internacional geziniz sırasında tercih edebileceğiniz oteller arasında.