Kim demiş millete, ırka ihtiyacımız var diye! Ne farkımız var ki birbirimizden?
Mahabalipuram ve Pondicherry’de geçirdiğim birkaç güzel tatil gününün ardından Auroville’deki yeni evime: Sadhana Forest’a vardım.
Ne yalan söyleyeyim kalacağım yeri, tuvaleti, banyoyu ilk gördüğümde “ne işin var burada be deli, mis gibi hayatı bırakıp dağ başına yaşamaya gelmek de neyin nesi?” dedim kendi kendime. Ama hayat o kadar gerçek ve doğal ki burada, buraya alışıp burayı evim olarak benimsemem sadece 1 günümü aldı. Önce biraz Auroville’den sonra da Sadhana Forest’tan bahsedeyim sizlere…
Auroville’i ilk kez Türkiye’de bir bilgi yarışması sırasında sorulan soru sayesinde öğrendim. “Hindistan’ın güneyinde yer alan, dünyanın her yerinden insanın dil, din, mezhep, ırk ayrımı olmadan bir arada yaşaması hedefiyle kurulan UNESCO’nun desteklediği universal şehrin adı” gibi bir şeydi soru. O kadar heyecanlandım ki bu soru karşısında, birileri hayalini kurduğun şehri gerçekleştirmiş heyecanıyla hemen bilgisayarımı alıp ne olduğunu araştırmaya başladım. Türkiye’den oraya giden ve sonra da Menemen civarında ekolojik bir köyün kuruculuğunu üstlenen bir üstadın şehir hakkında yazdıklarını okudum, şehrin internet sitesine ulaşıp orada yazılanları okudum. Okudukça heyecanım arttı ve “ben bir gün buraya gideceğim” dedim kendime bu yolculuğumdan 1,5 yıl kadar önce…
Auroville; Sri Aurobindo’nun en gözde öğrencilerinden biri olan “The Mother”ın hayalini kurduğu bir şehir. The Mother, Mısırlı bir anne ve Türk bir babanın 1878 yılında Paris’te doğan kızı. 1910 yılında Pondicherry’de Sri Aurobindo ile tanışıyor ve yıllar içerisinde onun öğrencisi oluyor. 1930 yıllarında The Mother’ın aklına tüm insanlığın birlikte kardeşçe yaşayacağı evrensel bir şehir hayali düşüyor ve 1960’lı yıllarda Sri Aurobindo topluluğu Auroville projesini ortaya atıyor, UNESCO da bu projeyi destekliyor.
Pondicherry ve Auroville'de birçok yerde göreceğiniz The Mother'ın fotoğrafını sizler de görün isterim : )
28 Şubat 1968’te 124 farklı milletten 5000 kişi Auroville’in ortasındaki banyan ağacının etrafında bu şehrin temellerini atıyor. 124 milletin temsilcilerinin kendi ülkelerinden getirdikleri topraklar, beyaz mermerle kaplı lotus şeklindeki bir kabın içerisinde karıştırılarak saklanıyor. Şu anda da amfitiyatronun ortasında bulunuyor bu kupa.
Banyan ağacı; Hindistan'da yetişen, kökleri yukarıdan aşağıya doğru büyüyen ve köklerin dışarıda olduğu kocaman bir ağaç türü. Bir çeşit incir ağacı aslında. Bu ağaç tek başına bir ormana benzeyebilir. Kutsal bir ağaçtır, sonsuzluğu temsil eder.
MATRIMANDIR ismiyle anılan büyük kristal şeklindeki tapınak Auroville’ın ilk yapısı ve ayrıca da sembolü. Matrimandir, dünyada görebileceğiniz en sessiz tapınak. Tapınak dediğime bakmayın, tapınılacak herhangi bir şey yok içeride, burası aslında bir meditasyon alanı. Bembeyaz bu tapınağın içinde su sesinin haricinde en ufak bir ses dahi duyamıyorsunuz. Burada meditasyon yapmak gerçekten güzel bir deneyimdi benim için.
İşte bu da Matrimandir...
Auroville’de insana yakışır bir yaşam görmenin şaşkınlığı ve heyecanı içerisindeyim. Burası içeriğinde birçok organik çiftlik barındıran bir bölge. Dükkânlarda el yapımı organik ve sağlıklı besinleri kolaylıkla bulabiliyorsunuz, dalından koparılmış taze sebzelerle yapılan yiyecekleri tadıyorsunuz. Vegan beslenenler için (hiçbir hayvansal ürün tüketilmeyen beslenme çeşidi) hayat burada kolay, birçok besinin vegan alternatifini bulabiliyorsunuz kolaylıkla.
Buyurun efendim dalından koparılmış taze taze muz ve papayelerimiz de burada : )
Gün içerisinde süregelen dans, yoga, pilates, aerobik, tiyatro, müzik, meditasyon ile ilgili workshoplara katılabilirsiniz. Akşamları düzenlenen partiler kulaktan kulağa yayılıyor, sizin de kulağınıza çalınan olursa akşam ateş başı eğlencelerine dâhil olabilirsiniz. Gönüllü çalışmalara katkıda bulunabilirsiniz. Kısacası insanca yaşama dair yapmak istediğiniz ne varsa burada hayata geçirebilirsiniz.
Bu fotoğraf Johny'nin evinden… Johny 20 küsur senedir Auroville'de yaşayan 70 yaşlarında tatlı bir amcamız. Her Pazar güzel bir Pazar kahvaltısı için evinin kapısını açıyor gelmek isteyen herkese. İsteyen orada pişiriyor yemeğini, isteyen yanında getiriyor. Yiyecekler ortaya konuluyor, hep birlikte yeniliyor. Kendisi de geçiyor ocağın başına herkese üşenmeden cizleme yapıyor ve tabii müzikler, sohbetler de cabası…
Burada herkes, her şey eşit ve bunu görmek beni gerçekten inanılmaz mutlu ediyor. Burada ve tüm Auroville’de kimse kimsenin ırkının, dininin farkında değil, umurunda değil… Herkes gerçekten ne olduğumuzun farkında ve ben bu farkındalığa bayılıyorum. Dünyanın her yerinden insanı bir arada, mutlu, kavgasız görmek ve bunu böyle güzel, yemyeşil doğanın içerisinde görmek; “insan daha ne ister” dedirtiyor insana.
Gelelim SADHANA FOREST'a; Sadhana Forest, kendilerine yeniden ağaçlandırma misyonunu görev edinmiş vegan bir komün. Dünyanın birçok yerinden insanlar buraya gelip gönüllü olarak bu projeye katkıda bulunup bu komün içinde kendine bir yer bulabiliyor.
Komünde doğayla dost bir yaşantı sürdürülüyor. Yaşam alanımız beton bloklar değil doğal bambu kulübeler… Yemeklerde hiçbir hayvansal ürün kullanılmıyor. Bulaşıklar, deterjan ile değil külle temizleniyor; sirkeli suyun içinde bekletilerek hijyen sağlanıyor. Artık yemekler, pişmiş ve pişmemiş yemekler olarak farklı kovalara dökülüyor ve köpeklerimizin karnı da böylece doymuş oluyor.
Bu da mutfağımızdan ufak bir görüntü…
Tuvaletlerde de geri dönüşüm uygulanıyor. Şöyle ki küçük ve büyük tuvaletimizi yaptığımız delikler farklı… Büyük tuvaletimizi yaptıktan sonra su değil kum döküyoruz, daha sonra bu dışkıları belli bir süre beklettikten sonra gübre olarak kullanıyoruz.
Tuvalet kullanım kılavuzumuz : )
Çamaşırlar için makine olacağını düşünmediniz değil mi? Tabii ki ellerimizle yıkıyoruz : )
Sadhana Forest’a her Cuma günü Auroville’den tur düzenleniyor. Cuma günü aynı zamanda film günü… Gelen misafirlere Sadhana Forest’ı gezdirip sürdürülebilir yaşantı hakkında bilgi verdikten sonra akşam yemeği ikram edip o haftanın filmini izlemeye davet ediyoruz.
Ayrıca serinlemek için kendimizi attığımız “mud pool” yani çamur havuzumuzu da unutmadan eklemek istiyorum. Kahverengi bir suyun içinde yüzdüğünüzü düşünün. Temiz olduğunu ne kadar bilsem de suyun içinde bacaklarımı göremeyince korkuya kapılmadım değil, ama gün geçtikçe alıştım tabii. Mud pool, en güzel eğlencelerimizden biri oldu. İnsanların bilmem kaç dolarlar vererek satın aldıkları bu çamur bizim için bedava bir eğlence aracıydı.
Her Çarşamba akşamı Sadhana Forest'ta Untalented Show (Yeteneksiz Show) yapılıyor. Bir yeteneğim var ya da yok ama sahneye çıkmak istiyorum diyen herkesin önü açık : ) Yunan bir arkadaşla birlikte yarı Türkçe yarı Yunanca Aman Katerina mou / Aman Cevriye Hanım şarkısını söyledik, eğlendik, eğlendirdik : )
Her gün saat 6.00'da toplanma alanında toplanıyor ve her birlikte ormana ağaç ekmeye gidiyoruz. 8.00'e kadar ormanda oluyoruz, ondan sonra sabah kahvaltısı için dönüyoruz.
Kahvaltıdan sonra komün işleriyle ilgili herkes kendine bir görev seçiyor. Öğle yemeği hazırlığı, temizlik, tuvalet temizliği, bahçe sulama, geri dönüşüm çalışması gibi işler… Öğleden sonra genelde serbest oluyoruz ve genelde her gün workshoplar oluyor, onlara katılıyoruz. Kaliteli vakit geçiriyoruz.
Hayal edebileceğinizin ötesinde bir yerden bahsediyorum. Ekolojik yaşamı destekleyen, doğayla dostça yaşamayı isteyen ve kardeşçe, paylaşımcı bir dünya hayali kuran herkesin mutlaka gidip bu deneyimi yaşamasını isterim. Kısaca özetlemeye çalıştım. Sadhana Forest’ı, hayatı öğrenmek istiyorsanız bir gelin ziyaret edin, 1 ay gönüllü olarak çalışın, hayata bakışınızda güzel değişiklikler olacak inanın. Çocuklarınızı okulu bitirdikten sonra çalışmaya zorlamak yerine bir gönderin buraya, öyle çok paralara ihtiyacınız yok burada yaşamı öğrenmek için.
Blog sayfam: http://sonradedimkikendime.blogspot.com.tr/