Çocukluğunuza Gezi Rehberi

İzmir’e her gittiğimde ben çocukluğuma gidiyorum.

Çıngır çıngır çay karıştırma sesleriyle miskin uykumdan uyandığım bir akşamüstü gibi geliyor bana İzmir. Anneannem arka balkonu yıkamış, iple sarkıttığımız sepete akşamüstü gevreği koyuyor sokaktan geçen yüksek sesli adam.

Körfezin üzerinde güneş her battığında ben İzmir’e değil, çocukluğuma gidiyorum.

Varyant’tan aşağı inerken modern bir belediye otobüsünde değil, elektrik kesilince 3-5 dakika durup da yolcularını homurdatan troleybüste gidiyorum. Elimde dedemin fuardan aldığı, bileğime bağlı uçan balon.

Üçyol’un keşmekeşinde daracık sokaklara araba park etmeye çalışmıyorum, Altıntaş’tan körfeze doğru salkım salkım akan yokuşlarda meşe yuvarlayıp, komşu çocuğun sırtına plastik borunun içine koyduğum kağıt külahları tüftüflüyorum. Mahallenin kızlarının saçlarında az önce attığım pisipisi otu.
İzmir’e her gittiğimde ben çocukluğuma gidiyorum.

Akşam Ortadoğu’daki keşmekeş ve şımarık futbolcuların marifetleriyle dolu ana haberi izlemiyorum, Ferah Açıkhava Sineması’nda Cüneyt Arkın’la Fatma Girik beni bekliyor çünkü. Tahta sandalyelerde otururken bir elimde bir külah çiğdem, bir elimde sarı gazoz.

“İzmir’e Travel Turkey Turizm Fuarı'na gidiyorum” dediğimde herkes beni yanlış anlıyor. Belki bedenim Limontepe’deki, hayli uzak yeni fuar merkezine doğru yolda ama ruhum Kültürpark’ın ağaçlı yollarında kız kardeşimle kovalamaca oynuyor. Yabancı ülkelerin açtıkları “pavyon”larda hiç görmediğimiz yerlerden fotoğraflara bakıyoruz. Lunaparkta uçaklara bindikten sonra kardeşimin elinde dedemin aldığı dövme dondurma, benim elimde bir dilim adisababa.
İzmir’e her gittiğimde ben çocukluğuma gidiyorum.

Güzelliği belki en az bozulan Karşıyaka bile doldurulmuş Bostanlı sahili ve onlarca kat apartmanlı siteleriyle değil, balıkçı barınağıyla, Churchill’de tavla sesleriyle, tren geçerken tantanları kapanan hemzemin geçidiyle selamlıyor beni.

Bugün gördüğümüz o İzmir’e gitmiyorum ki ben. Artık hayatta olmayan insanların sımsıcak kucaklamalarına, şimdi büyüyüp baba olmuş kuzenimle duvarlara tırmanarak yaptığımız yaramazlıklara, denizin kokusuna, Çeşme’ye, Foça’ya, Efes’te tarihi bana sevdiren gezintilere gidiyorum. Sabah yanında yumurtayla boyoz, akşamüstü çıtır gevrek, balığın gerçek tadına, köftenin annelerin avucunda ezilerek yapıldığı zamanlara, İzmir’e gidince ben, zeytinyağının yıllar önceki mis gibi kokusuna gidiyorum.

Nereyi gezerseniz gezin, hiçbiri çocukluğunuz geçtiği yere gittiğinizde hissettiklerinizi hissettirmeyecek size. Hiçbir geziniz çocukluğunuza yaptığınız gezi gibi olmayacak. İşte ben o yüzden İzmir’e her gittiğimde çocukluğuma gidiyorum. Peki sizin İzmir’iniz neresi?