Kutsal kent anlamına gelen “Hierapolis”, Denizli sınırları içinde Pamukkale yakınlarında bulunan antik bir kenttir. M.Ö 190 senesinde 2.Eumenes tarafından kurulan kent çağlar boyunca, ibret dolu olaylara ve efsanelere sahne olmuştur. Hierapolis antik kentinin adını Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan aldığı bilinmektedir.
Denizli ilinin 18 km. kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kenti, altın çağını, M.Ö. 2. Yy’da Roma egemenliğine girdiğinde yaşamıştır. Ancak Roma İmparatoru Neron dönemindeki MS. 60 senesinde yaşanan büyük depreme sonrası büyük zarar görmüş ve kentin çoğu yerle bir olmuştur.
Bu depremler sonrasında kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiştir, yeniden Roma mimarisi ile yapılandırılmıştır. Kent, Roma döneminden sonra M.S. 395 senesinde Bizans’ın eline geçmiş ve bu dönemde de önemli bir merkez olma özelliğini sürdürmüştür. M.S. 80 senesinde Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philip’in romalılar tarafından burada öldürülmesi, kenti Hristiyanlığın bir merkezi haline getirmiştir. Kent, Büyük Constantin döneminde Frigya’nın başkenti, Bizans döneminde de Hristiyanlığın piskoposluk merkezi olmuştur.
Hierapolis, 1210'da Anadolu Selçukluları'nın sınırlarına dahil edilmiştir.
Binlerce yıl önce şifalı suyun ve inancın etrafında oluşturulan bir yerleşim olan Hierapolis ile ilgili çok sayıda efsane de mevcuttur. Özellikle su perileri anlamına gelen Nimfe’lerin suya kazandırdıkları şifa yayılınca insanlar buraya akın etmeye başlamıştır. Bununla beraber, kent ile ilgili bir çok yeni mitolojik efsane üretilmiştir. Bunlardan en önemlisi Hadesin Kapısı efsanesidir.
Hadesin Kapısı, kentin merkezinde bugün de var olan ve içinden zehirli gazların çıktığı mağaradır. Mağara içine merdivenler ile inilmektedir. Buranın yer altının kaynayan dünyasına bir geçiş kapısı olduğuna inanılmaktadır. İnanışa göre burası ölümden sonra gidilen ve geri dönüşü olmayan bir ülkedir. Ölenlerin ruhlarının huzura ermesinin ancak bu geçitten geçildiğinde mümkün olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle kent çok sayıda toplu mezarlığın bulunduğu bir nekropoldür.
Roma döneminde buraya Apollo tapınağı ve kehanet merkezi kurulmuş. Burada Apollo ve bölgenin ana Tanrıçası Kibele ile buluştuğuna inanılır. Bu nedenle burada Apollo adına festivaller düzenlenirmiş. Bu anıtsal yapıda teraslar üzerindeki kutsal alan, mermer merdiven ile birbirine bağlanmıştır.
Romalılar tarafından öldürülen Aziz Philip’in anısına öldürüldüğü yerde Martrion inşa edilmiştir. Dini ve ruhi tedavi merkezi olarak, sekizgen planlı yapılan yapının ortasındaki mermer kaplı alanda da Aziz Philip’in mezarı vardır. Sekizgen olması, ölümsüzlüğü ve yeniden doğuşu temsil eder. Yaklaşık 20 metre çapındaki sekizgen bölümün üstü kurşun kaplanmış bir kubbe ile örtülmüştür. Yapıda dua edilmesi için küçük şapeller de bulunmaktadır.
Bunun çevresine başka kiliseler de yapılmıştır. Hierapolis çok düzenli bir şehir olup, alt yapısı da gelişmiştir. Hamamlar, çeşmeler, tuvaletler vardır.
Buradaki en önemli çeşme, Tritonlu Çeşme binasıdır. Anıtsal çeşme binasının yapımına 3.yy’da başlanmış ve 5.yy’da tamamlanmıştır. Zamanın en büyük anıtsal çeşmesi olan Tritonlu çeşme’nin caddeye açılan 70 metre uzunluğunda bir havuzu ve bu havuzun içlerinde heykellerin konulması için oluşturulmuş olan nişler vardır.
Antik kentteki pazar yeri yani Agora ise dönemin en önemli ticaret ve eğlence alanıdır. Kentin büyümesi deri, tekstil ve mermercilik ile olmuş. Bölgedeki sudan dolayı, burada üretilen kumaşlar çok kaliteli olup, dünyanın bir çok bölgesinden talep görürmüş.
Daha önce burada bulunan Agora depremde hasar görünce M.S. 2. Yüzyılda 170 metre genişliğinde ve 280 metre uzunluğundaki bu agorayı inşa ederler. Yapıldığı dönemde Asya'nın en büyük agoralarından biri haline gelir.
Agora meydanında Gladyatör okulları gösteriler düzenlermiş. Birinci gelenlere içi zeytinyağı dolu, dışı kırmızı ya da siyah olan anforalar verilirmiş. Bunu anlatan rölyef bir gladyatör mezarının üzerinde resmedilmiştir.
Frontinus caddesi ise 14 metre genişliğinde yapılmış olup, zaman içinde genişliği 8 metreye düşürülmüştür. Kentin ana caddesidir. Caddenin her iki kenarında toplam uzunluğu 170 m olan dükkan, depo ve evler bulunur.
Antik kentte M.S 3. yy’da inşa edilmiş olan bir de tiyatro var. Tiyatro kapasitesi 9.500 kişi olarak tahmin edilmektedir. Tiyatronun tasarımından burada gladyatör dövüşleri yapıldığı sanılmaktadır.
Şehrin giriş kapısında Medusa figürünün işlendiğini görüyoruz. Bu ise Tanrıça Medusa'dan korunmak için yapılmıştır.
Hierapolis Antik Kenti, Pamukkale ile birlikte Unesco Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.
Bu bölgede, Hierapolis antik Kenti ile iç içe olan Pamukkale Travertenleri ise Dünya’da bir eşi daha olmadığından her sene yurtiçi ve yurtdışından milyonlarca turist ağırlamaktadır.
Pamukkale terasları, kaplıca suyu tarafından çökeltilmiş bir tortullu kayaç olan travertenden oluşur. Travertenler ise 36 derecedeki suyun içinde yüksek derecede kalsiyum hidro karbonat bulunması zamanla travertenlerin oluşmasına neden olmuştur. Bu bölgede, 35 dereceden 100 dereceye kadar olan sıcaklık aralıklarında 17 adet sıcak su kaynakları bulunmaktadır.
Zaman içinde, çevresel etkenler ve kentleşme sonucu oluşan hava kirliliğinde Pamukkale travertenleri de nasibini almıştır. Bu nedenle buraya yakın konumda olan yollar kaldırılmış ve oteller yıkılmış, travertenlere ayakkabı ile girilmesi yasaklanmıştır.
Buradaki yer altı sularının şifalı olduğu ve bir çeşitli hastalıklara iyi geldiği bilimsel olarak onaylanmıştır. Şifalı sulardan yararlanılabilmesi için bölgede bir de antique havuzu bulunmaktadır. Ziyaretçiler buraya yaz – kış akın etmektedirler.
Görülebilecek diğer bir önemli yer ise eskiden büyük hamam olarak kullanılan, günümüzde ise antik çağdan kalan eserler sergilendiği müzedir.
Siz de bu doğa mucizesine ve tarihin ayak izlerine tanıklık etmek için mutlaka Pamukkale ve Hierapolis’i ziyaret etmelisiniz.