İstanbul'a İstanbul'dan Yakın: Tirilye

Tirilye, Büyükçekmece kalkışlı Adalar fotoğraf gezisi planlamışken bir anda ortaya çıkan fırtına ihbarı sonrasında kaptan tarafından gezi teknesinin kalkmayacağı söylenince eşimle beş dakikalık bir değerlendirme neticesinde fotoğraf çekmek maksadıyla gitmeye karar verdiğimiz bir belde. Fırtına nedeniyle bir gün konaklamak zorunda kaldığımız ancak güzel tat ve sohbetleri ile aklımızdan hiç çıkmayacak şirin bir yer. O kadar şirin ki çektiğiniz fotoğraflar bile gördüğünüz gibi fotoğraf olmaktan çıkıp tablolaşabiliyor. Bu nedenle Tirilye’yi yüzeysel bir şekilde geçmemek için zeytini bile kendine has olan bu güzel beldeyi iki bölüm halinde anlatmaya karar verdim. Birinci bölümde henüz fırtına etkisini göstermemişken İskele Caddesi’nin sol tarafında kalan daha tarihi bölümü anlatacağım.

Tirilye (Zeytinbağı), Bursa ilinin Mudanya ilçesinin 11 kilometre batısında yer alan eski bir Rum beldesi. 1330 itibariyle Osmanlı egemenliğine girmiş. Osmanlı döneminde de bölge halkı ipekçilik, şarapçılık, balıkçılık ve zeytincilik yaparak yaşıyormuş. Özellikle kırmızı balık türleri, zeytin ve zeytinyağı geniş bir coğrafyada ünlüymüş. 1923’teki mübadeleye kadar Tirilye’de yoğun olarak Rumlar yaşamaya devam etmiş. Mübadele sonrası buradan giden Rum nüfusun evleri Girit’ten gelen Türklere verilmiş. Onlar da bu evleri şimdiye kadar ellerinden geldiğince korumaya çalışmış. Genelde 1-3 katlı ahşap veya taş 150-200 yıllık tarihi olan Rum evleri var. Maalesef yeni yapılan beton apartmanlar bu zarifliğe hiç yakışmıyor. Ne kadar para harcanarak benzerleştirilse de sırıtıyor. Bence beton yapılaşmanın durdurulması ve eski evlerin gerçek bir restorasyon ile güzelleştirilmesi gerek.

Buranın adı ile ilgili üç hikâye duydum.

Bir hikâyeye göre Cenevizliler zamanında Sivzi, Trilye ve Kapanca'da üç köy varmış. Bu köylere korsanlar sürekli saldırıyormuş. Bahse konu köylerin halkı dağınık kalırlarsa korsanlarla baş edemeyeceklerini anlayınca iki köy taşınarak şimdiki Tirilye’yi oluşturmuş.

Diğer bir hikâyeye göre İznik’te fresklere yönelik yorum farkları nedeniyle aforoz edilen Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Satri adlarındaki üç papaz yeni hayatlarını geçirmek üzere Tirilye'nin şimdiki bulunduğu yere gelmiş. Bu üç papazdan ötürü "tri: üç; ilya: papaz" adı verilmiş.

Bir başka hikâyeye göre ise zamanında maalesef şuan beldenin ana caddesi altında kalmış olan dere ağızında bol miktarda barbunya balığı olduğundan ve buradan Doğu Roma İmparatorlarına barbunya (Latince trilye) götürüldüğünden köyün adı Trilye olmuş.  Bunlardan hangisine inanacağınız ise gezip gördükten sonra size kalmış. Tirilye’yi daha iyi anlayabilmeniz için önemli sembol yapıların ve etkinliklerin olduğu yerleri gösteren bu haritayı kullanabilirsiniz.

Sanırım artık dolaşmaya başlayabiliriz. Yer ayırttığımız Trilyalı Otel’e eşyalarımızı bırakıp hemen kendimizi yollara bırakıyoruz. İlk hedefimiz Kemerli Kilise. Buraya ulaşabilmek için İskele Caddesi vasıtasıyla plaja ulaşıyoruz. Plaj henüz başlayan güneyli fırtınanın da etkisiyle yosun tutmuş durumda. Birkaç kişi dışında denize giren kimse yok.

Plajdan merdivenler ile bizi Kemerli Kilise’ye götürecek Üç Yol sokağına çıkıyor ve tırmanmaya başlıyoruz. Yukarıdan plajda gördüğümüz ilginç görüntüleri fotoğraflıyoruz.

Bölgede dolaşırken çok güzel süslenmiş evler ile karşılaşıyoruz.

Küçücük ara sokaklar dâhil nerdeyse her sokakta fotoğraf çektiriyoruz.

Sonunda Kemerli Kilise’ye varıyoruz. 13. yüzyıl sonunda yapılan Kilise, Ortodoks dünyası için oldukça önemli. Çünkü bu kilise dünyada duvarlarına resim yapılan ilk kilise. Yapının kubbe ve çan kulesi 1855 depreminde yıkılmış, 1883 yılında onarılmışsa da özgün niteliğini yitirmiş. Bugün terkedilmiş, kapısına kilit vurulmuş, metruk durumda. Kilitli olduğu için ününü aldığı duvardaki freskleri görmek mümkün değil. Fener Rum Patrikhanesi bu kiliseyi satın almış. Onarılınca günü birlik ziyaretlere açık tutulacak ve yılda birkaç kez de ayin düzenlenecekmiş. Turizme katkısı düşünüldüğünde bunların güzel gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, dine freski sokmaya çalıştıkları için aforoz edilen ve Trilye’ye adını veren 3 rahibin hikâyesini düşününce acaba bu kilise de onların kilisesi mi diye kendi kendime soruyorum.

Üçyol sokağının devamı olan ve Çamlı Kahve’ye çıkan Tepe sokak üzerinden tırmanmaya devam ediyoruz.

Biraz yorulsak da sonunda Çamlı Kahve’ye varıyoruz. Çamlı Kahve bölgede serpme kahvaltısı ile bilinen güzel bir mekân. Tirilye’nin en popüler kahvaltı yeri. Serpme kahvaltısıyla meşhur. Arabayla gelecekler için ücretli otoparkı da var. Hemen yanı başında yeşil ve siyah zeytin, turşu, zeytinyağı ve baharatların satıldığı küçük bir köylü pazarı da mevcut. Zamanımız az olduğu ve artık neredeyse öğlen olduğu için kahvaltı yapmadan buradan ayrılıyoruz. Ancak sizin burada kahvaltı yapmanızı kesinlikle öneririm.

Tepe sokak üzerinden geri dönüp Marangozhane sokak üzerinden Dündar Evi’ne doğru gidiyoruz. Eski ve bir o kadar da bakımsız evleri fotoğraflıyoruz.

19. yüzyılda inşa edilen ve günümüzde Dündar Evi olarak bilinen Hagios Ioannes Kilisesi mübadelenin ardından özel mülkiyete geçmiş. Halen bir kısmı konut olarak kullanılıyor. Duvarlarında Bizans mimarisine özgü motiflere rastlamak mümkün. İşin ilginç tarafı satılıp satılmadığını bilmiyorum ancak 17 Ekim 2018 itibariyle 680.000 $ karşılığında internette satılığa çıkarılmış. 

Dündar Evi’nden aşağıya doğru inen merdivenlerden devam ederek 1890 yılı yapımı perili eve ulaşıp evi fotoğraflıyoruz. Yanlış anlaşılmasın bu sadece halk arasındaki bir söylentiymiş. İlk katın penceresine asılan yazıda bunu sadece bir söylenti olduğu ancak yıkılmak üzere olan evden uzak durulması gerektiği belirtilmiş.

Devam ederek Eskipazar caddesine ulaşıyoruz. Atıl ve bir o kadar da gizemli evlerin fotoğraflarını çekiyoruz.

Devam ederek Eskipazar caddesi üzerindeki Taş Mektep binasına ulaşıyoruz. Tirilye’nin sembol yapılarından olan Taş Mektep 1909‘da Trilye Metropoliti Chrisostomos tarafından yaptırılmış. Tanzimat Fermanı sonrası batı tarzı düzenlemeler yapmaya yönelen Osmanlı Devleti’nin eğitim alanındaki reformlarının hala ayakta olan örneklerinden biri. Eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un eğitim aldığı okul 1988 yılına kadar ilkokul olarak kullanılmış sonra da yapısal sorunlar mazeret gösterilerek kaderine terk edilmiş. 1989’da bina çatısındaki ve cephesindeki sorunlar nedeniyle çürüğe alınarak tamamen boşaltılmış. Biz gittiğimizde geniş kapsamlı bir restorasyon çalışması yapılıyordu. Yakında kültür-turizm merkezi olarak halka açılacakmış.

Taş Mektep’in hemen önünde bulunan Sebzeci sokakta da kendine has görüntüler var. Buradaki çekimlerimizi de bitirip Eskipazar caddesi üzerinden Fatih Camii’ne doğru yürüyoruz.

Yaklaşık olarak 500 metre yürüdükten sonra bu bölümün son eseri eski bir kilise (Hagios Stephanos-Hinelakkos Kilisesi) olan Fatih Camii’ne varıyoruz. Cami hala haç formunda. MS 610 - 850 arasında inşa edilmiş. Günümüze kadar gelen ender Bizans mimarisi örneklerinden biri. Bölgenin Türklerin eline geçmesiyle birlikte yapıya minare ve mihrap eklenerek 1560 yılında camiye dönüştürülmüş. Ancak her ne kadar günümüzde cami olarak kullanılsa da kilisenin genel yapısı korunmuş. Cami Caddesi’nden devam ederek Tirilye’nin ana caddesi olan İskele Caddesi’ne fotoğraf çekerek yürüyoruz.

Bu kadar gezmeye tabii ki karnımız acıkıyor. Nerede yiyeceğiz diye düşünürken karşımıza sevimli mi sevimli aynı zamanda hoş sohbet bir amca çıktı. Hasan Güzelce 87 yaşında. Bizi kızı Mürüvet Emil’in işlettiği Tirilye Yemek Salonuna davet etti. Eskiden dükkânı kendi işletiyormuş. Yaş kemale erince bırakmış. Şimdiye kadar birçok belgeselde yer almış. Kendisiyle birçok röportaj yapılmış.

Bize öncelikle yemek öncesi tadımlık Tirilye zeytini getirtti. Biz zeytinlerin tadına bakarken o eski Tirilye’yi, buraya has tuzlu ya da tuzsuz Tirilye zeytinin nasıl yapıldığını anlattı. Tirilye zeytininin en önemli özelliği yağ oranının yüksek olmasıymış. Bu nedenle de sofralık zeytinin kraliçesiymiş. Örneğin Edremit zeytininin 10 kilosundan Tirilye zeytininin ise 4 kilosundan 1 kilogram yağ çıkarmış. Ondan çok kısa sürede çok şey öğrendik. O kadar hoş sohbetti ki harika işkembe çorbası ve kuru fasulye ile birlikte yediğimiz yemekten son derece zevk aldık. 

Çok eski tarihi yapılar bir tarafa bence merkez bölgede bulunan eski ev Tirilye’nin sembolü. İnternette “Tirilye” diye arattığınızda ilk olarak altında manavı olan bu ilginç ev karşınıza çıkıyor.

Evin değişik açılardan en güzel pozunu yakalayabilmek için en az 100 fotoğrafını çektim. O kadar da fotojenik. Bu ev dünya çapında ün yapabilecek potansiyele sahip. Tüm dünyadan gezgin ve fotoğrafçılar tek başına burayı görmeye bile gelebilirler. Ancak, o kadar bakımsız ki yıkıldı yıkılacak. Tamam, burası birinci derece sit alanı ama bir şeyler yapmak için yıkılmasını da beklemeye gerek yok. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur diye boşuna dememiş atalarımız. Beldenin ekonomisinin turizm ile olan bağının yükseltilmesi ile bunun mümkün olabileceğini düşünüyorum.

Gezmeye başlamadan önce yine Tirilye’yi daha iyi anlayabilmeniz için önemli sembolik yapıların ve etkinliklerin olduğu yerleri gösteren bu haritayı kullanabilirsiniz. Sanırım artık dolaşmaya başlayabiliriz.

Sembol evin sağ tarafındaki sokaktan girip ilk sağa saparsanız bu güzelliği gözlerinizle göreceksiniz. Güneşin batışına yakın yassı ışıklar ve beyaz renk üzerindeki yansıması harika. Tirilye çok ciddi turist çekebilecek bir potansiyele sahip. Keşke tam anlamıyla değerlendirilebilse.

Mahalle dokusunu kaybetmemiş bir yer Tirilye. Yine aynı yerde evin doğallığı ile ve mavinin güzelliği nasıl da bütünleşmiş değil mi? Beldenin mavisi ayrı güzel, yeşili apayrı. Kartpostal gibi bir güzelliğe sahip olan bölgede yapılacak en keyifli aktivitelerden biri fotoğraf turu.

Fotoğraflarımızı çekip sahile Atatürk Meydanı’na doğru yürüyoruz. Tirilye’nin küçücük, sevimli mi sevimli, 5 dakikada gezebileceğiniz bir çarşısı var. İlk durak Tirilye Çarşısı. Fırtına yaklaştığı için dükkânlar biraz erken kapanıyor. Fiyatlar birçok turistik ilçeye göre makul. Tirilye zeytini genel olarak en çok İstanbul’da tüketiliyor. İstanbul’daki adı ise oradan gönderildiğinden Gemlik zeytini. Özellikle arabanız var ise dükkânlardan ya da köylü kadınlardan zeytin, zeytinyağı, baharat ve taze sebze-meyve almanızı kesinlikle öneriyorum.

Rengârenk, içeriye girerek bir şeyler alma isteğinizi arttıran ve belleğinize güzel bir resim olarak kazınacak güzel dükkânlar bulunuyor burada. Aradığınız ya da aramadığınız çoğu şeyi bulabileceğiniz keyifli yerler var.

Tirilye Çarşısı’ndan devam ederek Atatürk Meydanı’na varıyoruz. Fırtına artık iyiden iyiye kendini hissettiriyor. Meydandaki satıcılar malzemelerini toplamaya çalışıyor. Bir çiftin ise hiçbir şey umurlarında değil. İskeleden Tirilye’nin fotoğrafını çekiyorum. Bu fotoğrafın adını aşk ve fırtına koyuyorum.

Artık fırtına net olarak hissediliyor. Meydan gittikçe sessizleşiyor. Bu fotoğrafa da fırtınanın güzelliği diyorum.

Dalgalar artık setleri aşmaya başlıyor. İnsanlar tedirgin.

Emniyet açısından iskeleyi terk edip Tirilye’yi tepeden yani Mudanya yolu üzerinden çekmeye karar veriyoruz.

Fırtına henüz mendireği aşmamış. Liman önündeki merdivenlerden Mudanya yoluna çıkıyoruz.

Fırtınada tepeden Tirilye’ye bakmak harika. Birden iskelenin üzerinde insanlar görüyorum.

Bu gelin ve damadı ve tabii ki fotoğrafçı arkadaşları cesaretleri nedeniyle tebrik etmek lazım. Çok uzaklardan fotoğraflarını çektiğimi bilselerdi anı olması için eminim fotoğrafları mutlaka isterlerdi. Birkaç poz fotoğraf çektirip bayağı da ıslanıp fırtına nedeniyle hemen iskeleden uzaklaştılar.

Şiddetli fırtınaya rağmen akşam hayat devam ediyor. Tirilye sahili yanyana balık restoranları ile dolu. Buraya gelip sahildeki restoranlarda rakı - balık yapmadan, enfes mezelerden tatmadan ve taptaze balıklardan yemeden olmaz. Genelde Bursa ahalisi balık yemeye hafta sonu buraya geliyor. Biz akşam yemeği için daha önceden güzel bilgiler edindiğim Tirilye Balık Restoranı’nı tercih ettik.

İçerdeki ortam çok hoş. Garsonlar son derece kibar. Dekorasyonu güzel. Balık ağlarıyla tavanı, eski antika eşyalarla da mekânı süslemişler. Mekânın genel olarak ortamı huzur vadediyor. Mezelere ve salataya zeytinyağı konulmadan servis ediliyor. Ortaya getirilen siyah zeytinde bile zeytinyağı yok. Her masada zeytinyağı şişesi bulunuyor. Zeytinyağını istediğiniz kadar koyabiliyorsunuz. Mezeler ve balıklar şahane. Saganaki ise çok özel. Fiyata gelince yiyip içtiklerinize göre değişecek ama İstanbul’a göre çok uygun olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle hafta sonu rezervasyon şart.

Kalınacak yere gelince Trilye’de bütçenize göre bir sürü otel mevcut. Beldenin en iyi oteli 12 odalı Trilyalı Hotel. Burası, deniz manzaralı, dekorasyonu yalıyı andıran hoş bir butik otel. Plansız olarak geldiğimiz Trilye’de sanırım yaptığımız en iyi hareketlerden biri bu güzel otelde kalmak oldu. Tarih ile modernlik iç içe. Deniz manzarası muhteşem.

Sezon olmasına rağmen telefon ile önceden anlaşıp Kız Denizi Balıkçısı’ndaki muhteşem kahvaltı dâhil iki kişi 280 TL’ye bir gece bu otelde kalıp oldukça memnun olarak ayrıldık. Bu nedenle fiyatlar doluluk oranına göre değişebileceğinden internet üzerinden değil direkt oteli arayarak fiyat almanızı tavsiye ederim.

Gece fırtına dindi. Sabah ise Tirilye yeniden şirin bir belde oldu. Aklımızda hep bizi mutlu etmiş bir yer olarak kalacak. Bu şirin beldeye nasıl geleceğinize gelince Büyükçekmece’den BUDO feribotlarıyla hiç trafik görmeden 1 saat 15 dakikada Mudanya’ya gelip iskelenin önünden geçen minibüsler ile  20 dakikada Tirilye’ye varabilirsiniz.  Bu arada BUDO bu seferler için kişi başı tek yön 28 TL ücret alıyor. Biletleri çok önceden alırsanız maliyeti 14 TL’ye kadar indirmeniz mümkün. Günde karşılıklı sabah akşam birer sefer yapılıyor. Özellikle İstanbullu gezi ve fotoğrafsever arkadaşlarıma sesleniyorum. Tirilye, İstanbul’a İstanbul’dan bile yakın. Sağlıcakla kalın.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı