Amasra; tarihin ona emanet ettiği değerler ve doğanın ona bahşettiği doğal güzelliği ile Batı Karadeniz bölgesinin en önemli turizm merkezi. Ayrıca, Anadolu’nun Karadeniz’e açıldığı kapılardan biri. Öyle ki biz Ankaralılar için en yakın deniz sahilinin olduğu yer.
Zaten 1950’li yıllardan başlayarak sevilen bir dinlenme ve plaj yeri olarak iç turizmde kendinden söz ettirmiş, Türkiye’de ilk ev pansiyonculuğu Amasra’da başlamış, doğal olarak Ege ve Akdeniz’in ünlendiği 80’li yıllara kadar da Ankara’nın sayfiyesi olmuş. Tüm bu nedenlerle yılbaşı yurtdışı planımızı iptal etmek zorunda kalınca aklımıza gelen ilk yer Amasra oldu ve 2018 yılına Amasra’da girmek üzere fotoğraf malzemelerimizi alarak yola koyulduk.
Amasra; pek çok medeniyetin tarihi değerlerini güzel coğrafyasının içinde saklamış bir liman kenti. Bilinen tarihi en az 3.000 yıl. İsmini şehrin kurucusu İskender’in baldızı İran Kraliçesi Amastris’ten aldığı sanılıyor. Tarihte buraya gelenlerin hem denizci, hem tacir, hem de savaşçı olduklarını söylemek mümkün. Amasralılar tarihleri boyunca uzaklardan gelen ve uzaklara giden insanlarla alışverişi olan, onlardan öğrenen insanlar olarak yaşamış. Fatih Sultan Mehmet bile Amasra‘yı almak için şehre geldiğinde lalasına seslenip “Lala lala Çeşm-i Cihan Bu Mu Ola?” yani “Dünyanın göz bebeği burası mıdır?” diye sormuş ve şehre zarar vermemek için haber gönderip teslim olmalarını istemiş. İşte Amasya böyle güzel bir yer.
Amasra, iki korunaklı limanı ile tarih boyunca zor denizleri aşıp gelen gemicilerin sığınma ve ticaret yeri olmuş. O kadar ki İstanbul Boğazı’nı geçince doğu yönünde ilerlerseniz sığınılacak ilk doğal liman yarımadanın doğusunda ve batısında oluşan iki koy. Bu gelenek cumhuriyetin ilk yıllarında bile bozulmamış. İstanbul gezginlerinin 1940’larda Etrüsk ve Tırhan posta gemileriyle yaptıkları Karadeniz seyahatlerinde ilk durak hep Amasra olmuş.
Amasra’yı daha iyi anlayabilmeniz için yukarıdaki haritayı kullanabilirsiniz. Bu kadar özet bilgiden sonra sanırım fotoğraf gezimize başlayabiliriz. Amasra’nın görülecek yerleri haritada da gördüğünüz gibi genel olarak Kale ve civarında. Kale’nin inşasına ilk Romalılar başlamış, Bizanslılar geliştirmiş, en kuvvetli haline ise Cenevizliler getirmiş. Kale bir bütünlük arz etmiyor. Haritadan da takip edebileceğiniz üzere Kale; iki ana kütleden oluşuyor. Birisi, eskiden bir ada olan Boztepe’deki eski mendirek ile ağlayan ağaç bölgesine kadar devam eden Sormagir Kalesi, diğeri Amasra’daki Zindan Kalesi. İki kale ise tam ortasındaki Romalılar zamanında yapılan Kemere Köprüsü ile birbirine bağlanmış. Bu nedenle önce buraya indiğimiz otogardan başlayarak tüm Küçük Liman bölgesinde fotoğraf çekip bir yemek arası vermeyi daha sonra ise Zindan Kalesi ve Boztepe’yi gezmeyi planlıyor ve fotoğraf gezimize başlıyoruz.
Şu an Otogar bölgesindeyiz. Karadeniz bugün fırtınalı. Otogarın sol tarafı liman koruması altında olmadığından dalgalar sahili dövüyor.
Otogardan Kale’ye doğru yürüyoruz. Otogardan itibaren uzaktan Kale’yi de seyretmek için sahile oturma grupları yapılmış. Yazın buraların çayınızı yudumlarken nasıl keyif alacağınızı görebiliyorum. Küçük limana çekilmiş bakım ve tamirat bekleyen tekneleri görünce hemen Amasra manzaralı resimlerini çekiyoruz.
Sahil boyunca devam ederek küçük liman bölgesine geliyoruz. Burada Direkli Kaya’ya inen rengârenk bir merdiven var.
Eskiden Kraliçe Amatris Antik Havuz ve Mermer İskele’ye havi Dilekli Kaya’yı kendine özel deniz hamamı olarak kullanıyormuş. Burayı kullanarak rengârenk merdivenlere ya da Boztepe’ye havi muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.
Dilekli Kaya’ya inince binlerce yıl önce buranın ihtişamını tasavvur edebiliyorsunuz. Buradaki çekimlerimizi tamamlayıp gezimizin ilk bölümünü bitiriyor ve Mustafa Amca’nın Yeri'nde yemek arası veriyoruz.
Yemeğimiz yedik. Küçük limandan Boztepe’ye doğru fotoğraf turuna devam ediyoruz. Bizans dönemine inşa edilen Amasra Kalesi, özelikle Ceneviz ve Osmanlı dönemlerinde ciddi onarım görmüş. Kuzeydoğu ucunda büyük liman kapısı, batısında küçük liman kapısı ve güneyinde zindan kapısı var. Şu an Sormagir Kalesini’ni ana karaya bağlayan Kemere Köprüsü’nün üzerindeyiz.
Sormagir Kalesi'ne, Kemere Köprü’ye bitişik “Karanlık yer” denilen tonozlu ana kapıdan girdikten sonra eski Antik Liman ve Ağlayan Ağaç yönlerine devam eden iki yol var. Sol tarafa devam ederseniz batı surlarının 50 metrelik bir kısmının hala ayakta olduğunu da görebilirsiniz.
Biraz ilerleyince manzaralı bir kafe ve açık balkonunu göreceksiniz. Buradan Kemere Köprüsü, Zindan Kalesi ve Dikili Kaya’yı içerisine alacak şekilde harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Yaz için söylüyorum. Şimdi burada kış zamanı, üst üste sandalye masa öbekleri olduğu için ancak bu kadar manzarayı fotoğraflayabildik. Köprüde bir şey dikkatinizi çekti mi? Bilmiyorum. Su borusu geçirmişler. Maalesef hep söylüyorum. Bizim estetik anlayışımız berbat. Bunu planlayan ve izin veren kim varsa kutlamak gerek!
Geri dönüp Ağlayan Ağaç yönüne ilerliyoruz. Limanının işlek zamanlarında Sormagir Mahallesi’nde gemici pazarı kurulur makaradan halata birçok gemi malzemesi satılırmış. Şimdi gördüğümüz kadarıyla ağlayan ağaca kadar olan yol üzerinde sadece yerel meyve, sebze, konserve ve el yapımı malzemeler satanları görebiliyorsunuz.
Çok merak ettiğim hemen solda gördüğünüz Ağlayan Ağaç bölgesindeyiz. Amasra’nın nemlenme etkisiyle yapraklarının verdiği tepkime nedeniyle “Ağlayan Ağaç” ismini verdikleri yer Tavşan Adası manzarasıyla da birleşince gerçekten muhteşem bir görüntü ortay çıkıyor. Genç sevgililer buraya kadar yürüyüp bu manzara eşliğinde hem çaylarını yudumluyor hem de sohbet ediyor.
Küçük limandan Boztepe’ye doğru yol alırken Kemere Köprüsü’ne varmadan yolun sağ tarafında yukarıya doğru uzanan yokuşlar ve merdivenler göreceksiniz. Bu yolların her biri sizi Zindan Kalesi’nin içine götürüyor. Kalenin içerisinde Cenevizlilerden kalma küçük bir kilise ile kiliseden camiye çevrilme Fatih Camisi var. Yukarıya tırmanarak yolun sonuna geldiğinizde ise Büyük Liman’a varıyorsunuz.
Büyük Liman bölgesi turistik olmasa da Küçük Liman bölgesine göre daha canlı. Lüks balık lokantalarının yanında her keseye uygun ayaküstü balık pişirme yerleri ve yürüyüş yolları da var. İskelede bu görüntüleri de çekerek Amasra fotoğraf turumuzu bitiriyoruz.
Arkadaşlar Amasra’da ne yenir? Nerede yenir? Genel olarak internette basit bir araştırma yaparsanız balık çeşitleri, pidesi, salatası ve yoğurt tatlısının öne çıktığını göreceksiniz. Konu ile ilgili yaptığım detaylı araştırmada ise ufak tefek şikâyetler olsa da Mustafa Amca’nın Yeri’nin öne çıktığını gördüm. Amasra’da da tercihimizi bu yerde kullandık. Mekânın hikâyesi ise şöyle: Amasra'nın Çekiciler Çarşısı'nda bulunan köhne bir balık lokantasında kendini yetiştiren Mustafa Amca (Mustafa Ayyıldız) burada edindiği tecrübesini 1945 yılında Küçük Liman’da açtığı Canlı Balık Restaurant'ta devam ettirmiş. 2003 yılında rahmetli olduktan sonra çocukları ve torunları bu işi devam ettirirken mekânın adını da hürmeten “Mustafa Amca’nın Yeri” yapmışlar. Mekânın önce dezavantajlarından başlamak daha doğru olur. Öncelikle burası tercihinize bağlı olarak içki eşliğinde arkadaşlarınızla ya da sevgilinizle uzun uzun sohbet edebileceğiniz denize sıfır ama küçük bir mekân. Ancak özellikle öğle yemeklerinde bebekli ya da çok küçük çocuklu ailelerin gelmesi nedeniyle neredeyse konuştuğunuzu bile duymuyorsunuz. Mekân küçük olduğu için özellikle hafta sonları cam kenarı bir yer bulmak ise oldukça zor.
Gelelim yemeklere. Burası sadece mevsimine uygun taze balıkları sunuyor. Yani donmuş balık yok. Bu harika. Gördüğüm kadarıyla porsiyon yerine tava almak (3 kişilik) hem fiyat olarak hem de pişirilme kalitesi açısından daha doyurucu. Biz hem mevsime uygun olduğundan hem de üç kişi olduğumuzdan barbun tava aldık. Yanına da Amasra salatası ve kalamar. Üzerine ise burada ünlü olan yoğurt tatlısı. Tava ile alacağınız barbun yanında da salata ve ara sıcak olursa üç kişi için oldukça doyurucu. Tavanın lezzeti gerçekten muhteşem. Merak edenler için bir karşılaştırma yapalım. Üç kişilik barbun tava 90 TL. Aynı miktarda temizlenmiş barbunun aynı dönemde Ankara Balıkçı fiyatı 85 TL. Takdir sizin. Diğer ürünlere gelince; lezzet açısından kalamar orta, Amasra Salatası harika ve ilk defa yediğimiz yoğurt tatlısı ise çok özel değil diyebilirim. Bu güzide mekânda servis gündüz saat 12.00’den gece 00.00’a kadar sürüyor.
Nerede kalacağınıza gelince. Bölgenin en güzel manzaralı oteli hiç kuşku yok ki Diamond Hotel. Yılbaşını Amasra’da geçirmeye karar verince manzarasından da etkilenerek balo dâhil oda teklifi veren söz konusu oteli seçtik. Memnun da kaldık.
Amasra İstanbul’a 440, Ankara’ya ise 300 kilometre uzaklıkta. Ankara ve İstanbul’a direkt ulaşım seferleri mevcut. Ankara’dan 5 İstanbul’dan 6 saatte ulaşabilirsiniz.
Aslında Amasra’da adeta tarihî özellikleri yok eden bir bozgun olmasa ve zamanında koruma uygulansaymış olsa bugün dünyanın sayılı “old town”larından biri olurmuş. Maalesef artık kalanları korumaktan başka çaremiz yok. Amasra ile ilgili anlatabileceklerim bu kadar. Yılbaşında burada olmak hedefimiz bu olmasa da güzel ve keyifliydi. Güzel fotoğraflar çekebilmek için çevre gezileri de dâhil en azından iki gün burada kalmanızın doğru olacağını değerlendiriyorum.Sağlıcakla kalın.