Sezon başında büyük bir hevesle aldığımız kayak kıyafetlerimizi sessizce bir kenara bırakıp şu güzel havaların tadını çıkarmaya ne dersiniz? Mümkün mertebe kardan uzak kalmak isteyen ve aynı zamanda şehrin sorumluluklarından kaçıp küçük bir nefes almak isteyenler için; buyurun Amasra tavsiyeleri…
Ruhumun doğuştan gezgin olduğuna inanıp, bileğime dünya haritası dövmesi yaptırmayı planlasam da aslında hepsi hikâyeymiş; bu sefer yollar beni ne yazık ki Cape Town’a ya da Zanzibar’a değil, Amasra’ya götürdü. Tabii ki sağlık olsun… O halde iki günlük Amasra turumuz başlasın!
Öncelikle söyleyebilirim ki Amasra’nın mükemmel bir denizi var! Karadeniz’in kendine has koyu ve hırçın denizinden Amasra’da neredeyse eser yok, kendinizi Ege kıyılarında hissetmeniz için her şey hazır! Deniz çok berrak, sokaklar ise tertemiz… Bize mi böylesi denk geldi yoksa ekip olarak fazla mı pozitiftik bilmiyorum fakat bir ara ciddi ciddi kaymakamın yanına uğrayıp “Helal olsun be abi, tebrikler, vallahi ellerinize sağlık” şeklinde memnuniyetimizi bildirmeyi bile düşündük, neyse ki vazgeçtik…
Kalacak yer konusunda telaşlanmaya hiç gerek yok, Amasra’da her sokak pansiyon/otel kaynıyor. Biz tamamen fiyat ve hijyen odaklı ilerlediğimiz için Uygulama Oteli’nde kalmaya karar verdik. Hemen fiyatları söylüyorum; 3 kişilik oda kişi başı 40 lira. Odalar gayet temizdi; sıcak su vardı, ılık duşumuzu aldıktan sonra saçlarımızı kurutabiliyorduk ve en önemlisi, kahvaltıda tonlarca salatalık vardı. Bana kalırsa daha iyi bir kombinasyon olamaz.
Amasra o kadar küçük bir yer ki ilçe merkezini gezmeniz 2 saatten fazla zamanınızı almıyor. Belediye Binası’ndan iç tarafa doğru ilerledikçe karşınıza doğal taşlar kullanan bir takı dükkânı çıkacak, oradan mutlaka bir şeyler alın, tavsiyemdir. Fiyatlar aman aman pahalı değil, tabii ki de taş ebadı büyüdükçe fiyatlar tuzlanıyor ama sevgili/arkadaş/anne/abla kontenjanından hediye almayı düşündüğünüz birileri varsa bu dükkân biçilmiş kaftan!
Şehrin bir diğer güzel yanı (en azından benim için) kişi başına en az 3 kedi veya köpek düşüyor! İtiraf ediyorum kediler biraz açgözlü ama köpekler dünya sevimlisi, sevin, sevdirin! : )
Gelelim akşam yemeği konusuna… Bir şehre ilk defa gidiyorsanız orada yediğiniz ilk akşam yemeği önemlidir. Biz de tüm tavsiyelere kulak verdik, Amasra’nın en eski ve en meşhur restoranında akşam yemeğimizi yemeye karar verdik. Mekânın adı; Canlı Balık/Mustafa Amca’nın Yeri… Mezeler oldukça lezzetli, garsonlar çok güler yüzlü ve sevdiğiniz insanlarla beraber denizin yanı başında güzel bir şeyler yiyip içebilme şansı burada fazlasıyla mevcut… Bu yüzden Amasra’ya giderseniz mutlaka uğrayın!
Amasra’ya gideceğinizi duyan herkes size mutlaka salata yemeniz konusunda psikolojik baskı yapacaktır, aldanmayın. Salatanın görünümü, şekli şemali 10 numara fakat Amasralılar sirkeyi fazlaca sevdiğinden olsa gerek; salatanın tepesindeki bir pancarı mideye götürdükten sonra çatalı yavaşça bıraktım, hazırlayanlara sevgilerimi ilettim. En iyisi mi, sirke sevmiyorsanız temiz yoldan hiç bulaşmayın derim.
Böyle bir manzarada kahveleri yudumladıktan hemen sonra ise Amasra Kalesi’ne doğru yola çıkabilirsiniz. Bu arada sahil kenarında oldukça güzel ve salaş nargileciler mevcut, biz ilk gördüğümüze damladık, sonuç gayet iyiydi. Nargile seviyorsanız kaçırmayın derim.
Rengârenk Amasra’nın, rengârenk merdivenleri! Kalenin manzarası harika, eşi dostu hayrete düşürecek onlarca “snap” atabilirsiniz, bu da akıllarda olsun.
Amasra’nın en çok kıskandığım kadını, Lütfiye! Lütfiye, az önce bahsettiğim takı dükkânının biraz üstünde yer alan; organik reçeller, marmelatlar, lokumlar gibi bilumum güzel lezzetli şeyler yapan bir cafe/dükkân… Şöyle söyleyeyim; Amasra’ya sadece Lütfiye için bile gidebilirsiniz, marmelatların tadına baktıktan sonra ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
İçerinin şahane bir dekorasyonu var. Zamanında 24 odalı bir ev olarak yapılan bina; zamanla bir tarafı otel, diğer tarafı da dükkân olmak üzere ikiye ayrılmış. Dükkân kısmı oldukça küçük, içeriyi yapan mimar duvarların orijinal haline hiç dokunmamış; yalnızca duvarların üzerindeki sıvayı indirtmiş ve mekânın asıl havasını meydana getiren tuğlalar ortaya çıkmış.
Biz içeriye merakla bakarken sevimli dükkân sahibi bize marmelatlardan, reçellerden, fındık ezmesinden ve lokumlardan ikram etti. Lokumda ve fındık ezmesinde gözüm yok ama kızılcık ve kuşburnu marmelatları için gözümü karartmış bulunmaktayım, herkese hayırlı olsun.
Özetle, Amasra 2 günlük nefes alma ihtiyacı için oldukça sevimli bir adres olabilir. Biz çok eğlendik, Lütfiye’yi çok kıskandık ve denizi şimdiden özledik. Bir sonraki nefes alma adresimizin, Honduras olması dileğiyle… Şimdiden iyi eğlenceler!