Amasra Gezi Notları

Çarşamba günü, yoğun yoğunluklar akşamındayız… Sıcaklar gelmiş Ankara’ya, bayılma durumları söz konusu… Karpuz kabuğu denize indi diyoruz Oğuzhan ile… Bu sebeple birkaç gün önceden yapıldı Amasra planı... Deniz lazım diyoruz bedenimize, yeşil ve mavi… İşten apar topar çıkıyorum, saat bir hayli gecikmiş. Otobüsümüz 23.59’da kalkıyor. Taksiye atlıyorum, Oğuz’u alarak eve geliş, hızlı bir atıştırma, 5 dakikalık hazırlık ve otogara boylanıyoruz. Ön koltuklarımıza oturduğumuz gibi yorgunluk belirtisi, uyuklama evreleri başlıyor otobüs otogardan çıkmadan… 04.50 gibi Amasra’da bir deniz kıyısında duruyor otobüs biz daha uyanmamışken; uyandırılıyoruz, burası Amasra : ) Ne güzel bir durak burası denizin dibi ve biz ne yapacağız tüm şehir uyumaktayken… Sahili 10 dakika turluyoruz her yer kapalı; şu tepeye çıkmalı diyorum Oğuzhan’a en azından günü karşılarız, yürüyoruz. Çok da iyi yapmışız; manzara harika, tertemiz deniz kokusuna ve manzarasına karşı toprağa uzanıp uyuyoruz. İlk uyanan Oğuz, beni de uyandırıyor saat 07.30’a gelmeye yakın...

Gün doğumu bir sancı; izlemek sessizce çıt çıkarmadan, rahatsız etmemek için…

Uzun bir süre kalıyoruz burada… Hafızama kazımak için manzarayı ve fotoğraf çekerek anı oluşturmayı ihmal etmeyerek…

Yavaştan inelim diyoruz şehre, kahvaltı yapmalı ama ne ala herkes uyumakta… Bir köpek bizi sahiplendi, tüm şehri bizimle gezmekte… Tam merkezde, satranç alanında sabah sporumuzu yapalım diyoruz zaman geçirmek adına… 
Şehrin merkezinde yer alan ve adının verildiği parkta Barış Abi’nin heykeli ile karşılaşınca, başlıyoruz şarkılarını söylemeye… Nur içinde uyu Barış Abi…

Saat biraz daha ilerleyince kahvaltımızı yapıyoruz ve şehrin liman tarafını gezmeye koyuluyoruz sahil boyu. Ayrı banklarda otururken uykusuzluktan olsa gerek, tekrar uyuyakalmamız ve uyandığımızda sahilin insanlarla dolmuş olması… Uyandırılmamış olmamız ayrı güzel : )

Bir köprü ile şehre bağlanmış adayı ve çevresini gezmekle başlıyoruz. Adanın tepesine yürüyerek, buradan da bakıyoruz şehre… Tepeye tepeye, en tepeye…

Bulduğumuz her noktada uyumayı iş edindik, denize düşme riskimiz fazla fakat manzara güzel ve iyi esiyor : )

Zaman öğle saatlerine geçince, denize girmek adına ünlü Çakraz Plajı’na revan oluyoruz. 30 dakikalık bir mesafe… Bir güzel şortlarımızı giyip heyecanla kendimizi denize attığımız anda anlıyoruz ki burası KARADENİZ! Suyun soğukluğu 5 dakika içinde bizi uyuşturuyor, çıkıp güneşlenmek en iyisi…
 
Geri dönüp Amasra’nın çarşısını gezmeden olmaz tabii ki… Oğuz kendi oyuncağını bulup hemen alıyor; yay ve ok takımı… Memlekete gidene kadar Ankara’da evin içinde hedef olmaktan zor yırtıyorum, memlekette babaannemin tavuklarını hedef aldığı söyleniyor : )

Akşama yakın, biletlerimizi almak üzere yazıhaneye yaklaşıyoruz; iki seçenek var önümüzde ya gece otobüsü ya da 2 saat sonra hareket edecek akşam otobüsü… Rakı-balık yapmak için 2 saat az bir süre, çok kararsız kalarak akşam otobüsüne alıyoruz biletleri… Balığı yiyelim, rakısı eksik kalsın diyerek… Amasra’da her daim taze balık bulmanız mümkün; biz tercihimizi Mustafa Amca’nın yerindeki barbundan yana kullanıyoruz, enfes…

Amasra’da balığın yanında “Amasra Salatası” yememek çok ayıp, mutlaka siparişini vermelisiniz...

Birbirimize bakarak aynı şeyleri düşünüyoruz; buraya beraber gelmemiz biraz daha zaman alabilir, gün batımı güzel ve çekmekte bizi kendini, güneşi batırmadan deniz ardına düşülmez diyoruz yollara… Oğuzhan’a biletleri ertelet diyorum, rakılanmak lazım gün batımına…

Liman kasabaları geceleri bir başka olur, bir başka kokar… Ayın yansımaları, hikâyeleri olur şehir ışıklarının… Güzelleşir tüm sokakları şehrin… Oğuzhan aşka gelmiş olsa gerek ki söylenmeye başladığı anda eşlik etmeye başlıyorum:
        
“Ey zahit şaraba eyle ihtiram  
İnsan ol cihanda bu dünya fani  
Ehliye helâldır, naehle haram  
Biz içeriz bize yoktur vebali” 

Çorbacı bulmak lazım diyorum Oğuzhan’a… Tavsiye üzerine gittiğimiz yerde sıcak ve güzel bir çorba yumuşatıyor bizi. Biraz daha fotoğraflıyoruz Amasra gecesini…
 Fatih Sultan Mehmet Han, Amasra’yı gördüğü ilk anda şu cümleler çıkıyor ağzından: “Çeşm-i Cihan bu mu ola”… Öylesi güzel yani, öylesi bir göz Karadeniz için… Bu sebeple istemiyoruz buraya bir termik santral… Tatlı bir yorgunluk ve tenimizde deniz kokusu ile ayrılıyoruz. Karadeniz içinde mutlaka gezilmesi gereken bir yer… Gün geçtikçe gelişmekte ve diyorum ki aman ha gelişmesin böyle kalsın, hep böyle…

YAPMADAN DÖNME

- Bakacak Mevkii’nde durup, Amasra’yı seyretmeden, 

- Amasra’nın meşhur “Amasra Salatası”nı tatmadan, 

- Amasra’da özel tavada pişirilen mevsimlik balıklardan yemeden, 

- Amasra Çekiciler Çarşısı’nı gezip ağaç oyma veya tel kırma işlerinden almadan, 

- Barış Akarsu heykelini görmeden ve heykelin önünden gün batımını izlemeden, 

- Amasra mendireğinde bir tur atmadan (halen liman çalışması devam ediyor),

- Boztepe’ye çıkıp, Amasra manzarasını seyretmeden, 

- Amasra Kaleiçi, Bedesten ve eski kiliseleri (biri camiye dönüştürülmüş) görmeden dönmeyin.