Uyandığımda hala bacaklarımın ve kollarımın halsizliğini duyumsuyordum. Gece dalga seslerini duyabilmek için ve deniz havasından olabildiğince fazla faydalanmak için balkon kapısını açık bırakmıştım. Sabaha karşı üşümüş olmam fakat yorgunluktan dolayı kalkamamış olmamla birlikte kemiklerim bu soğuktan da nasibini almış durumdaydı. Gece seslerini duyduğum deniz şimdi tüm güzelliği ile karşımda, günaydın fotoğrafı çekiyorum.
Balkondan İnebolu manzarası…
İnebolu’ya dair bildiklerim, Karadeniz ilçesi olması ve Kurtuluş Savaşı yıllarından birkaç öykü, bir de Şerife Bacı… Yolda cep telefonundan bakabildiğim kadarı ile de İnebolu’nun aşı boyalı evleri…
Hepsini ve daha fazlasını keşfedebilmek için çantamı toplayıp, hızlıca bir duş alarak, kahvaltı yapmak üzere aşağıya iniyorum. Lobide sadece Zaman Gazetesi’ni görmek üzüyor beni ve bu sebeple bıyıklı amcalara selam vermeden ayrılıyorum. Kalitesizliği de eklenince İnebolu Öğretmenler Evi’nden uzak durmanızı öneriyorum.
İnebolu Gezilecek Yerler
Türk Ocağı Evi
İlk durak, hemen yan tarafta bulunan Türk Ocağı evi… Tarihi 1300’lü yıllara dayanıyormuş. Cumhuriyet tarihimiz için önemi ise Atatürk’ün Şapka Devrimi’ne ait konuşmasını yaptığı yer.
2005 yılındaki restorasyon çalışmaları sonrasında turizme kazandırılıyor, iyi de yapılıyor. İçeri de Kurtuluş Savaşı’na ait birçok eserin yanında İnebolulu önemli isimlere ait eserler de gösterimde. İnebolu kültürü de yansıtılıyor. Beni cezbeden ise binanın kendisi, gerçekten büyüleyen bir mimari…
Camiye düşüp patlamayan mermi yine ilgi çeken eserler arasındaydı.
İnebolu’ya özgü DENK kayıkları
Yine çok ilgi çeken başka bir şey ise İnebolu’ya özgü DENK kayıkları… Günümüz kayıklarından farklı bir yapım tekniğine sahip olan bu kayıklar, bu bakımdan dünyadaki eşsiz örnekler. Kurtuluş Savaşı yıllarında silah nakliyesinde kullanılmışlar. Tam da bu noktada çok önemli bir nokta daha, İnebolu’nun İstiklal Madalyası almış tek ilçemiz olması. Halkın bu yıllarda göstermiş olduğu üstün ve özverili gayrettir bugünleri bir TÜRK olarak görebiliyor olmamızın nedeni. Önce DENK kayıklarını fotoğraflıyorum...
Savaş yıllarında destek veren İnebolulu iki önemli isim var ki onlar için edeceğimiz dua ve şükran yeterli olmayacaktır. Bunlardan ilki Hamamcı Kadı Salih Reis… 70 yaşında emekli denizci dedemin bir elinde bastonu omzunda mermileri taşımasıdır inanç. Bu olay Muhittin Paşa’nın dikkatini çeker ve Salih Reise seslenerek:
- Dede ver ben taşıyayım, der.
Dedem:
- Bana yardım etmeyi bırak, düşman gemileri geliyor, git bir sandık da sen omuzla diyerek Muhittin Paşa’nın gözlerini yaşla doldurur.
Beni daha derinden etkileyen hikâye ise Şerife Bacı’mındır. Daha önce okumuştum ama bunu bizzat İnebolu’da heykeli önünde hissetmek benim de gözlerimi yaşlarla doldurdu o an. Şerife anneannemiz İnebolu’dan Kastamonu’ya kağnılarla cephane taşıyan kadınlarımızdan biridir. Çetin kış şartlarında mermileri ve yavrusunu korumak amaçlı kendisini koruyan elbiselerini onların üzerine örten bir ulu insandır. Dayanmak çok güç… Ayakta kalmak imkânsız… Size minnettarız…
Mustafa Kemal Atatürk: “Gözüm Sakarya’da Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da”
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasındaki İnebolu halkının önemini Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri çok net açıklıyor aslında: “Gözüm Sakarya’da Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da.” Çünkü İnebolu denizden gelen cephanenin karaya aktarılması için en güvenli limandır.
Kurtuluş Yolu
İnebolu’da karaya inen cephane, Kastamonu üzerinden Ankara’ya taşınmaktadır. İnebolu halkının genci, yaşlısı, kadını, çocuğuyla savaşa katıldığı bir zamandır. Günümüzde bu yol “Kurtuluş Yolu” adıyla parkur haline getirilmiş ve bu anı yaşamak isteyenlerin hizmetine açılmıştır. İlerideki dönemlerde yürümek istediğim bir yoldur.
Aşı boyalı tarihi evler
Biraz dağınık bir psikoloji ile İnebolu sokaklarını arşınlamaya başlıyorum. İçimde her sokağında yürümek, eski her evi görmek hevesi var. Bazen yürüdüğüm sokaklardan bir daha geçiyorum. İnebolu’ya özgü aşı boyalı tarihi evler gerçekten görülmeye değer. Evlerin renkleri sokaklara canlılık katıyor. Sokaklar hep denize çıkıyor. Bu özelliği ile biraz da Ünye’yi anımsatmakta bana.
İçlerinde bir ev var ki ününü daha önce duymuştum. Nam-ı diğer Pembe Köşk. Bunu anlatmaya kelimeler yetersiz, mutlaka görülmeli. Köşkü özel kılan basamak halinde özenle hazırlanmış denize kadar uzanan bahçesi. Her katın ayrı bir adı var, her çardağın da.
Bahçe ve köşkte sadece pembe-beyaz renklerin kullanmış olması diğer bir özelliği. Pembe rengi sevmememe rağmen bir yapıya ve bahçeye bu kadar yakışacağını tahmin edemezdim. Çöp kutuları dahi pembe renkte… Şahsa ait olan bu köşk ziyarete kapalı… Şansınız varsa bahçıvanın orada olduğu günlerde bahçeyi kontrollü olarak bin bir rica gezebiliyorsunuz fakat ben şanssız olanlardanım. Yarım saat boyunca beklememe, seslenmeme ve komşulara sormama rağmen gezemedim. Yine de dışarıdan birkaç fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim tabii.
İnebolu sokakları ayrı bir güzel; esnafla konuşmak, tanımadığın insanlarla selamlaşmak, evlere çıkan iki yanı yeşillik dolu merdivenleri çıkmak ve inmek… Tepeden bakmak İnebolu’ya bir başka güzel… Okuldan çıkan çocuklarla şakalaşmak… Aylak ve merakla sağın solun fotoğrafını çekerken okuldan çıkan üç arkadaş gülerek “anaa turist gelmiş” diyerek “hello hello” diye çığrışmaya başlamışlardı bile. Arkadaşlar ben iç turistim dediğimde üçünün de gözleri biraz daha büyüdü ve içlerinden biri “lan bu turist değilmiş” dedi ve kaçıştılar. Arkalarından el salladığımda ise içlerinden üzeri alınanı bana el salladı diyerek ayrı bir keyiflendi.
Aşağıda fotoğrafı bulunan arkadaş da “okumak bana göre değil, ben okumam abi” diyor. Liseye gitmeyi reddetmiş. Durum bu olunca da babamız vermiş fırına. Bari dışarıdan bitir ya da meslek lisesine git diyorum, pek oralı değil. Kız arkadaşın var mı dediğimde utanarak evet diyor, oğlum diyorum kız arkadaşın için oku… Duruyor ve “belki” diyor, ekmekleri çıkarırken fırından. Yolda yemek üzere iki simit alıyorum vedalaşıyoruz.
Aslında İnebolu, denize dik uzanan iki tepenin arasında ve yamaçlarına kurulmuş bir liman ilçesi. Birinden çıkıp ilçeye buradan bakmanızı şiddetle tavsiye ederim.
İnebolu Tepeleri: Geriş Tepesi ve Abaş Tepesi
Geriş Tepesi uzak olduğundan gidemedim, yani sorduğum insanlar öyle dedi. Benim için çok uzak olmasa da mesafe... Abaş Tepesi de İnebolu’yu seyredebileceğiniz bir alan. Evler yeşillikler içinde bir adeta resim gibi duruyor.