Heykeller ve Köprüler Şehri: Üsküp

Balkan Yarımadasında Yugoslavya'nın dağılmasıyla oluşan ülkeler özellikle son yıllarda hem Türkiye'ye olan coğrafi yakınlıkları hem de vizesiz ve ucuza seyahat etme imkanı sunmaları nedeniyle en çok tercih edilen kültür turu rotalarının başında geliyor. Bir yıl önce tam da bu zamanlarda Balkanlar turumuza Sırbistan ile başlamıştık. Bu yıl ise Yunanistan ile 27 yıl boyunca isim krizi yaşayan ve 2018 yılında yapılan bir anlaşma ile resmi adını "Kuzey Makedonya Cumhuriyeti" olarak değiştiren Makedonya ile Balkanlar turumuza devam ettik. Bu ülkedeki ilk durağımız heykeller ve köprüler şehri Başkent Üsküp oldu. 

 

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan Kuzey Makedonya'nın Başkenti Üsküp'e olan uçuşumuz yaklaşık 1 saat 20 dakika sürdü. Uçuş boyunca yeni bir ülkeye seyahat ediyor olmanın verdiği o tatlı heyecan bizi sardı. Uçağın penceresinden dışarı bakarken evler, arabalar, yollar, ovalar ve dağlar küçüldükçe küçüldü. Bembeyaz bir bulut tarlasının üstünde süzülürken yeni gezi planlarımızla ilgili kocaman hayaller kurduk. Balkanlar'dan gelen yağmur yüklü bulutlar Türkiye'ye doğru hızla akıp giderken Üsküp'te güneşli ve sıcak bir hava bizi bekliyordu. 

 

Kuzey Makedonya Cumhuriyeti yaklaşık iki milyonluk bir nüfusa sahip. Nüfusunun yarısından fazlasını Hıristiyan Makedonlar oluşturuyor. Makedonlar aynı zamanda ülkenin en zengin ve egemen yönetici sınıfı. İkinci sıradaki en kalabalık etnik grup ise Müslüman Arnavutlar. Onların ardından Müslüman Türkler geliyor. Kuzey Makedonya kuzeyinde Kosova ve Sırbistan, doğusunda Bulgaristan, batısında Arnavutluk ve güneyinde Yunanistan ile çevirili durumda...

 

Kuzey Makedonya'ya vizesiz olarak sadece pasaportla seyahat edebiliyorsunuz. Uçaktan inip pasaport kontrolünden geçtikten sonra bizi ilk olarak Üsküp'ün neredeyse her meydanında ve caddesinde reklamını gördüğümüz ülkenin milli bira markası Skopsko'nun 'Hoşgeldiniz' yazılı reklam panosu karşıladı. Bira içmeyi seven biri olarak bu tabii benim çok hoşuma gitti.:) Bavullarımızı alıp çıkışa doğru yöneldik ve araç kiraladığımız şirketin çalışanları tarafından karşılandık.

 

 

Aracımızı alıp Üsküp Havalimanı'ndan çıktık ve şehir merkezindeki otelimize doğru yola koyulduk. Havalimanı ile şehir merkezine bağlanan ücretli yoldaki gişelerde nakit olarak ödeyeceğiniz yol ücretini sizden gişe memurları alıyor. Otomobil geçiş ücreti ise 1 Euro / 40 MKD (Makedon Dinarı) şeklinde belirlenmiş. Biz MKD ile ödeme yaptık ve bu da yaklaşık 24.5 TL'ye karşılık geliyor. Şehir merkezine yaklaştıkça araç yoğunluğu artsa da trafik hiç aksamadan sakin bir şekilde ilerliyor. Gözlemlediğimiz kadarıyla hız kurallarına genel olarak herkes uyuyor ve trafikte yayalara öncelik tanınıyor. Ülke nüfusunun dörtte birini barındıran Üsküp'te korna sesini çok ama çok nadiren duyuyorsunuz. Türk Çarşısı ile Bit Pazarı'nın birleştiği noktaya geldiğinizde ise trafik akışı ile araçların park edilme şekillerini gördüğümüzde kendimizi bir anda Türkiye'deymişiz gibi hissettik.

 


Otele gelip bavullarımızı bıraktıktan sonra Üsküp caddelerini adımlamaya başladık. İlk karşılaştığımız görkemli ve büyük yapı bembeyaz bir şatoyu andıran Kuzey Makedonya Hükümet Binası oldu. Binanın önündeki kaldırım boyunca bariyerler bulunuyor. Ancak bina girişinde ve etrafında dolaşan tek bir polis ya da güvenlik görevlisi görmedik. Kuzey Makedonya Küresel Barış Endeksi'ne göre dünyanın en güvenli ülkeleri sıralamasında üst sıralarda yer alan ülkelerin başında yer alıyor. Bu ülkenin kendine has sorunları olsa da otoriter bir polis devleti olmadığını caddelerinde dolaşırken rahatlıkla sezebiliyorsunuz.  

 


Çok kimlikli, çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir toplum yapısına sahip ülkede, Makedonların oldukça uzlaşmacı ve liberal bir yaklaşımla ülke yönetimini ellerinde tutuklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. 

 

 

Vardar Nehri 

Üsküp'ü ikiye bölen Vardar Nehri boyunca yürüyüşümüze devam ettik. Vardar'ın hızla akan sularına rağmen hayat bu kentte tam aksine bir o kadar da sakin akıyor. Nehir kenarında yürüyüş ve bisiklet yolları yapılmış. Bu şehirde bisiklet kullanan ve parklarda spor yapan çok fazla insan var. Spora büyük önem verildiği insanların her halinden ve hareketinden anlaşılıyor. 

 


388 km uzunluğundaki Vardar Nehri Makedonya'dan doğup Yunanistan topraklarına geçerek Ege Denizi'ne dökülüyor. O meşhur türküye konu olan Vardar Ovası da Kuzey Makedonya sınırları içerisinde yer alıyor. 

Üsküp'te adım başı bir heykele rastlıyorsunuz. Bu kent adeta heykeller ve köprüler şehri desek yanlış bir tanımlama olmaz. Küçük bir oyun oynayıp heykelleri saymaya kalktığınızda bir yerden sonra sonunu getirememeye başlıyorsunuz ve saymayı bırakıyorsunuz. Üsküp'teki köprülerde, meydanlarda, cadde ve sokak girişlerinde ve hatta binaların üstünde yer alan yüzlerce heykelle ilgili bazı rivayetler kulağımıza çalındı. Öyle ki hükümetin bu heykellerin yapımı için ciddi miktarda kamu kaynağını harcamasına halkın tepki gösterdiği söyleniyor. Heykellerin bazılarının sprey boya ile boyanmış olması ve bilgilendirilme tabelalarının yine boyalarla silinmeye çalışılmış olması bize bazı sorunlar yaşandığını gösteriyor.

 


Üsküp'te yaptırılan yüzlerce heykele tepki olarak "Makedonya'nın yüzde 70'i Makedon yüzde 20'si Arnavut yüzde 10'u da heykel" şeklinde esprili bir söylem yayılmış. 

 

 

Makedonyalı Büyük İskender Anıtı

Üsküp'ün kalbi konumundaki Makedonya Meydanı'na geldiğimizde bizi devasa büyüklükteki Makedonyalı Büyük İskender'in heykeli karşıladı. Heykelin bulunduğu alan kentteki Hıristiyan çoğunluğun yaşadığı bölge içerisinde yer alıyor. Büyük İskender Heykeli Makedonya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 20. yılına özel olarak 2011 yılında bulunduğu meydanın tam ortasına dikilmiş. 15 metre uzunluğundaki heykel İskender'in atı üzerinde kılıcını çekmiş vaziyette ve  Vardar Nehri'nin diğer kenarında yer alan babası II. Philip'in heykelini adeta selamlar şekilde konumlandırılmış. Heykel Makedonya'nın bağımsızlığının önemli bir simgesi durumunda... 

 


Büyük İskender Heykeli'nin ardından hemen yakınlarındaki Makedonya Zafer Kapısı ya da bir diğer ismiyle Makedonya Takı'na geldik. 2012 yılında yapımı tamamlanan kapının Makedonya'nın bağımsızlığının ve halkının bu uğurda verdiği mücadelenin bir simgesi olduğu vurgulanıyor. Şehre yine Avrupa'nın diğer tarihi kentlerinden ilham alınarak kazandırılan bu eserin üzerinde Makedonya'nın tarihinde önemli yer tutan kişileri simgeleyen kabartmalar yer alıyor. Makedonya Kapısı Üsküp'ü ziyaret eden turistlerin en çok uğradığı ve fotoğraf çektirdiği yapıların başında geliyor.

 

Üsküp'ün merkez noktası olan Makedonya Meydanı ve çevresindeki tüm heykeller ve yapılar aslında Üsküp 2014 Projesi kapsamında yakın dönemde inşa edilmiş. Milyonlarca avroya mal olan "Üsküp 2014” projesi, Üsküp'ün zengin ve renkli kültür mirasını yansıtan eserleri yenilemek yerine Makedon milliyetçiliğini öne çıkarmayı planladığı iddiasıyla oldukça tepki çekmiş.  

 

Rahibe Teresa Evi

Makedonya'ya gelindiğinde en çok ziyaret edilen müzelerin başında Rahibe Teresa Anıt Evi yer alıyor. Büyük İskender Heykeli'nin bulunduğu meydandaki tabelalar sizi bu anıt evine doğru yönlendiriyor. Anıt Evi'ne doğru yürürken sağlı sollu çok sayıda kafe ve restoran sıralanmış. Şehrin en hareketli caddelerinden birinden ilerlediğiniz bu yürüyüş yolunun sonunda ise Üsküp Şehir Müzesi'ne varıyorsunuz. Kalabalık yerli ve yabancı turist kafileleriyle karşılaştığınızda  Rahibe Terasa Anıt Evi'ne geldiğinizi anlıyorsunuz. 

 


Üsküp doğumlu ve asıl adı Agnet Gonca Boyacı olan Arnavut kökenli Katolik Rahibe Teresa, Hayırsever Misyonerler Cemaati'nin kurucusu olarak yaptığı yardım faaliyetleri nedeniyle 1979 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüş. İlk vaftiz edildiği Kutsal Roma Katolik Kilisesi'nin bulunduğu alana onun adına 2009 yılında bir anıt evi inşa edilmiş. Doğrusu Rahibe Teresa Evi'nin çok da estetik ve bakımlı bir görünümde olmadığını söylememiz gerekiyor. 

 

 


Müzeye girişler ücretsiz. Heykeller şehrinde olduğunuzu hatırlatırcasına dışarıda sizi ilk olarak Rahibe Terasa Heykeli karşılıyor. Teresa'nın evine merdivenlerle çıkıp giriş yapabiliyorsunuz. Müze içerisinde Rahibe Teresa'nın fotoğraflarıyla dolu anı tabloları, el yazması mektupları, belgeleri, ortada bir yemek masası ve yine Teresa'ya ait bal mumu heykeli ile yatak odasının canlandırması sergileniyor. Yemek masasına oturulmaması yönündeki uyarı yazısının Türkçe olarak da yazılmış olması çok dikkatimizi çekti:) Müzenin ikinci katında ise Katoliklerin ibadeti için bir Kilise ve toplantı için ayrılmış bir bölüm yer alıyor.

 

 

Üsküp'ün bir başka simgesi olan çift katlı kırmızı otobüsler...

 

 

Taş Köprü

Eski Çarşı bölgesine gitmek için geldiğimiz yöne geri döndük ve Büyük İskender Heykeli'ni de geride bırakıp  sıra Taş Köprü'den geçmeye geldi. Taş Köprü Üsküp'ün iki yakasını birleştiren onlarca köprüden biri ama tarihi bir köprü olması nedeniyle de kentte ayakta kalmış en önemli mimari eserlerin de başında geliyor. Vardar Nehri'nin üzerinde yer alan köprü tarihi bir Osmanlı köprüsü. Fatih Köprüsü veya Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak da adlandırılıyor. 214 metre uzunluğunda ve 6 metre genişliğindeki Taş Köprü Üsküp'ün Hıristiyan ve Müslüman bölgelerini birleştiriyor. 

 


Osmanlı, "sosyal yapı" olarak Türkiye'de kaybolmuş olsa da Makedonya'da hala yaşamaya devam ediyor. Bu ülkede birtakım sorunlar ve tarihten gelen karmaşık durumlar mevcut olsa da kültürel çoğulculuğun hakim olduğu barış ve uyum içinde bir yaşam sürdürülüyor.

Taş Köprü'den geçtiğinizde Türkiye'de artık modern mimarinin gölgesi altında kaybolmaya ve iyice bozulmaya yüz tutmuş şekilde görmeye alıştığımız ama burada orijinal haliyle dokusu korunmuş eski tip bir çarşı, bir dizi cami, hamamlar, köfteciler, geleneksel manifaturacılar, kuruyemişçiler, kahvehaneler, çay ocakları ve seyyar satıcılar sizi karşılıyor. Konuşulan dil değişiyor ve ezici çoğunluğunu Türk ve Arnavut Müslümanların oluşturduğu bu bölgede artık kendi dilinizle iletişim kurabiliyorsunuz. Bir zamanlar Osmanlı'nın bu bölgedeki egemen sınıfı olan Müslüman kesimin artık Taş Köprü'nün karşı kıyısında ülkenin bağımsızlığından sonra yeni bir ulus kimliği inşasına girişen Makedonların gerisinde kaldığını fark ediyorsunuz. 

 

Eski Türk Çarşısı tüm bu farklılık ve kendi içindeki tezatlıklarına rağmen oldukça sempatik ve görülmeye değer bir yer. Bu bölge aynı zamanda turistlerin en çok ziyaret ettiği ve şehrin en hareketli eğlence mekanlarını da bünyesinde barındırıyor. Eski Türk Çarşısının bir kolu tarihi Mustafa Paşa Camii ile Makedonya Cumhuriyet Müzesi'ne bir diğer kolu ise Bit Pazarı'na kadar uzanıyor. Çarşı içerindeki Çifte Hamam ve Murat Paşa Camii görülmeye değer tarihi yapılar olarak karşınıza çıkıyor.

 


Taş Köprü'nün Hıristiyan mahallesine geçip Avrupai bir mekanda filtre kahvenizi veya biranızı yudumladıktan sonra köprünün diğer tarafına geçtiğinizde bir esnaf lokantasında köftenizi yiyip Türk kahvenizi içebiliyor ya da bir kahvehanede çayınızı içip tavla oynayabiliyorsunuz. Şehri ilginç kılan tam da bu kompozisyon...

 

Üsküp'e gelip Eski Türk Çarşısı'nın meşhur köftelerinden yememek olmazdı. Burada isim yapmış birkaç popüler köfteci bulunuyor. Eski Çarşıya doğru yürürken karşınıza ilk olarak Destan Restoran çıkıyor. Gezerken iyice acıktığımız ve yorulduğumuz için hemen kendimize bir masa bulup oturduk. 1913 yılından beri hizmet veren Destan Restoran'ın Türkçe menüsü de bulunuyor. Kömür ızgarada pişirilen ve  porsiyon 10 kebap şeklinde isimlendirilmiş köfte tabağı ile yine buraya özgü içi kaşkaval peynirli şar köftesi söyledik. Yanlarına söylediğimiz şopska adı verilen geleneksel bir salata tabağı ile iki Skopsko bira harika eşlikçiler oldu.

 

Porsiyon 10 Kebap 320 MKD

Şar Köftesi 420 MKD

Şopska 130 MKD

Skopsko Bira 150 MKD

 

Yemeğimizi yedikten sonra Eski Çarşıda biraz süre daha yürümeye ve fotoğraf çekmeye devam ettik. Türkçe isimli kafelerin bulunduğu sokağa geldiğimizde kahve kokuları bizi esir aldı ve burada nasıl sunulduğunu merak ettiğimizden dolayı da birer Türk Kahvesi molası verdik. Kahvelerimiz alışılmışın dışında büyük fincanlarda sunuldu.:) (80 MKD)

 

Bu keyifli sokaktan çıkıp Üsküp Kalesi'ne doğru yöneldik. Ancak ziyaret saatini kaçırdığımız için kalenin sadece bir kısmını görme fırsatı bulabildik. Kaleden çarşı istikametine doğru dönüp eğlence mekanlarının bulunduğu sokağa geçtik. Burada kendi biralarını üreten eski bir bira fabrikasının bahçesinde biralarımızı yudumlayarak keyifli bir zaman geçirdik.

(Craft bira 150 MKD)  

 


Havanın yavaş yavaş kararmaya başlaması ile yeniden Taş Köprü tarafına oradan da Makedonya Arkeoloji Müzesi'nin bulunduğu alana doğru yürüdük. Müze binasının görkemli görünümü aydınlatma ışıklarının yanmaması nedeniyle biraz sönük kalmış olsa da bir yandan Vardar Nehri üzerindeki ahşap gemi restoranlarının nehir sularının üzerindeki ışık oyunlarını izledik bir yandan da nehrin karşı kıyısındaki mekanlardan yükselmeye başlayan müziğin sesini dinledik. Üsküp aynı zamanda bir köprüler şehri. Arkeoloji Müzesi'nin hemen önünde Sanat ve Medeniyet Köprüleri sıralanıyor. Sanat Köprüsü ülkenin sanatçılarının yazarlarının ve bilim insanlarının heykellerini,  Medeniyet Köprüsü ise halkın gelişimine katkıda bulunan önemli şahısların heykellerini barındırıyor. Köprülerin ve heykellerin sayısı bu şehirde adeta birbirleriyle yarışıyor.

 


 

Günün yorgunluğu iyice bastırırken Vardar Nehri kenarındaki yürüyüş yolundan kaldığımız otele geri döndük. Nehir kenarında yine yürüyüş yapan, bisiklete binen ve spor yapan çok sayıda insanla karşılaştık. Asırlık ağaçların altında sıralanmış eski birahaneler ve kafelerde oturan keyifli insanlar gördük. Yürürken gezimizin ilk gününün değerlendirmesini de yaptık. Sevgili Eşim Özgenaz ile "Üsküp sence nasıl" diye birbirimize sorduk ve "sevimli ve sempatik bir kent" şeklinde ortak bir ifadede buluştuk. Sağa sola çöp atmak ve tarihi yapıların duvarlarına isimler yazıp grafiti yapmak burada da önemli bir sorun olarak gözümüze çarptı. Her şeye rağmen şehrin en büyük ve yeşillikler içindeki parkının yanındaki otelimize giriş yaparken üzerimizde görmek istediğimiz yerlere gelebilmiş olmanın mutluluğu vardı.

 

Teşekkürler Dünya!

  

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Açık

Yorumlar

Gv
23 Ara 2024, Pazartesi - 08:34