Yanlış hatırlamıyorsam ortaokul 1 ya da 2. sınıftaydım, o dönem Ramses kitap serilerinin çıktığı dönemdi. Çok kısa sürede tüm seriyi bitirdiğimi hatırlıyorum, komik gelebilir ama tarihe merakım o yaş döneminde başlamıştı. Yaşadıkları devre adını yazdırmış ve hatta gidişatını değiştirmiş insanların hayatını okumak, o insanların şu anda kimse için bir anlamı ifade etmemesi bana zaman kavramını sorgulatmıştı. Kısacası Mısır benim için klasik bir turizm rotasından daha fazlasını ifade ediyordu. (Bu seyahatle çocukluk hayalimi gerçekleştiren babama ilk postla teşekkür etmesem olmazdı. :)
Mısırda özellikle Kahirede ilk görmek istediğim yer hiç şüphesiz Giza Platosu'ydu. Mısırla ilgili şöyle bir sıkıntı var; gerek büyük şehir gerekse küçük kasabası olsun; hayatımda görmediğim şekilde satıcı ve pazarlamacı yerel insan tacizine uğruyorsunuz, bu nasıl giyindiğinizle tipinizle alakalı değil cebinizdeki parayı almaya yönelik 3-5 kuruş farketmez. Bizim Beyoğlu'ndaki çiçek ya da mendil satan satıcılar centilmen aşırı uç medeni kalıyor. Oldukça agresifleşebiliyorlar gerçekten abartmıyorum tur şirketiyle gitmediyseniz bunları yüksek ihtimal tecrübe ediceksiniz. Tüm bu sebeplerden Giza Platosuna ve piramitlere yanlız gitmeniz mümkün değil, araç kiralasanız dahi sizi rahat bırakmayacaklar, profesyonel yerel bir yardım almanız şart...
Detaylı araştırmalardan sonra bizde bireysel tura karar verdik, deve yerine atla gitmeyi tercih ettik. Hayatınızda hiç deveye bindiniz mi bilmiyorum ama deveye inip binmek pek pratik değil, özellikle yol boyunca inip resim çekmek istiyorsanız. Atla yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla Giza Platosunun içindeki piramitlere varabiliyorsunuz.
Ayrıca Piramitler boyutlarından dolayı sanki çok yakınlarmış Sfenks hemen diplerindeymiş gibi algılanıyor ancak aralarında yüzlerce metre var bilginiz olsun.
Hayatınızda unutulmaycak bir deneyim olucağına eminim, Piramitlerin karşısında durduğunuz an gözünüze inanamıyorsunuz, kendinizi küçücük hissetmenze neden oluyor. :)
