Kenya’nın kıyısında bulunan Mombasa ile Nairobi arası 8 saat sürüyor. Sabahın erken saatlerinde varıyoruz oraya. Carol’ın evinde kalmayı planlıyoruz. Onun evi de Mombasa’nın bir ilçesinde. Matatu dedikleri minibüse biniyoruz onun evine gitmek için. Matatuya her bindiğinizde pazarlık yapıp fiyatı indirebilirsiniz. Bir de tuktuk var, üç tekerlekli üstü kapalı motorlardan. Bazen bu insanların bu kadar sabırlı olmasına şaşırıyorum. Düşünsenize, bir günde kim bilir kaç yolcu taşıyorsunuz ve sürekli dil döküyorsunuz her seferinde fiyat üzerine. Matatuda muavin aracın kapısının üzerine tak tak vuruyor şoföre durmasını belirtmek için. Ben de kendimi tutamayıp muavin gibi vuruyorum. Neyse ki ters bakışlardan öteye geçmiyor tepkileri ;) Bir ara şoförle muavin, yolda bekleyen bir kadını binmesi için ikna edemeyince biz de giriyoruz araya, ikna oluyor kadın böylece biz de çok beklemeden yola devam etmiş oluyoruz.
Carol ile buluşup evine gidiyoruz. 2 odalı küçük bir ev. 26 yaşında olan Carol, erkek kardeşiyle yaşıyor. Erkek kardeşi, Kevin, üniversiteye gitmek için yeterli parası olmadığı için ablasıyla birlikte bir alış veriş merkezinde çalışıyor. Kevin’in kız arkadaşı Sally de onlarda kalıyor bazen. Sally bizi hayatta görebileceğimiz en güzel sahillerden birine götürüyor. Yumuşacık, kar beyaz kumlar gözlerimizi kamaştırıyor. Bir de turkuaz renginde tertemiz bir su ve onun üzerinde masmavi bir gökyüzü. Orta sınıftan biri olarak böyle bir yerde olabilmek ve pek çok kimsenin belki de gözünün hiç değmediği bu güzelliğin içinde yer almak kendimizi çok ayrıcalıklı hissettiriyor. Oysa güneşte yanan derilerimizin acısı sonraki günlerimizi gölgelemeye yetiyor. Hepimiz şaşırıyoruz, havanın aşırı sıcak olmamasına rağmen derilerimizin bu şekilde yanmasına. Sanırsak bu da Kenya’nın ekvatorda olup güneş ışınlarının dik açıyla gelmesinden kaynaklanıyor.
Mombasa, Müslümanların ağırlıkta yaşadığı bir kent. Sayısı artan camiler, Arapça isimlerle dükkânlar, insanların değişen çehreleri bunun en belirgin göstergeleri. Araplar Umman’dan 1600’lü yıllarda gemilerle gelip kıyı şehirlerine yerleşmişler. Araplardan önce Portekizliler kenti ele geçirmiş. Hint okyanusuna hakim olmak ve baharat ticaretini yapmayı hedefleyen Portekizliler yüksek vergilerinden dolayı Mısır üzerinden geçmek yerine yolu biraz daha uzatıp Güney Afrika’dan geçmişler. Bu esnada Mombasa’yı da ele geçirip Hristiyanlığı yaymayı amaçlamışlar ve 1593 yılında şehrin kıyısında İsa Kalesi’ni kurmuşlar. Biz de yanımıza bize gönüllü rehberlik yapacağını söyleyen Bilal’le birlikte kaleye doğru adımlıyoruz.
Yol üzerinde meyvelerini yere sermiş satıcılardan alış veriş yapıp isimlerini hatırlayamadığım pek çok farklı meyvelerin tadına bakıyoruz. Şeker kamışı en beğendiklerimiz arasında. Ayrıca Türkiye’de pek yiyemediğimiz ananas ve mangodan bol bol yiyoruz burada… Kaleye giriş 10 dolar. Xezal ile Aysun hediyelik eşya almayı tercih edip kaleye girmiyorlar. Bilal’in kaleye dair fazla bilgisi olmadığından bize başka biri daha eşlik ediyor. Kalenin yapısı insan vücudu şeklinde: baş, kol, gövde ve bacaklar… Araplar daha sonra Portekizlilerle çatışıp kaleyi ele geçirir. Kaleyi gezdikten sonra bizden para talep etmeyeceğini söyleyen Bilal çok ani bir değişime uğrayıp verdiğimiz miktarı da beğenmiyor. Yine bir hayal kırıklığı… Bilal’den kurtulmaya çalışıp eski şehrin sokaklarında geziniyoruz. Dar sokaklar, farklı mimarisiyle karşılıklı gökyüzüne uzanan ince yapılar…
Mombasa’da görülmeye değer bir de Hint Tapınağı var. Hintliler de Kenya’da önemli bir konuma sahip. İngilizler, sömürü döneminde demiryollarını kurmak için bu işte çok tecrübeli olan Hintlilerden faydalanmaya karar veriyor. Avustralya’da olduğu gibi hapishanelerden bazı suçluları ülkeye getirip onların iş gücünden faydalanıyorlar. Böylece Hintlilerin bu topraklara yerleşmeleri sağlanmış oluyor. Şu anda da Hintliler özellikle ticaret yaparak ya da marketler zinciri kurarak beyazlarla birlikte ülkede en iyi işlere sahip olup üretimde aktif rol oynuyorlar.
Mombasa’da akşamları ayrı bir hava esiyor. Günlerini geçim kaygısı ve çabasıyla geçiren insanlar günün üzerine düşen karanlıkla birlikte tüm kaygılarını, sorunlarını gömüp eğlenceye salıyorlar kendilerini. Barlar, müzikler, danslar… Afrikalıların dansta doğuştan yetenekli olduklarını anlamak için bir bara gitmeniz yeterli. Buna rağmen belli bir vakitten sonra sokaklarda olmak pek güvenli olmayabilir.
Mombasa’da 3 gün geçirdikten sonra renkli takma bonus saçlarına hayran kaldığımız Carol ile vedalaşırız. Aklımızda soru işaretleri: Carol neyle, nasıl beslenir? Çünkü evde yemek pişirdiğine denk gelmeyiz hiç. Sabahları da kahvaltı yapmadan çıkıyor. Meğer biz yemeğe ne düşkün milletmişiz. Yemek bizim hayatımızda önemliymiş gerçekten. Bunu en çok bu kadar açlık çektiğimiz topraklarda anlıyoruz en iyi. Bir de içimizde bir keşke: Keşke vaktimizi daha iyi ayarlayabilseydik de başta en küçük boyutundan tutun da dünyanın en büyük boyutuna sahip timsah olmak üzere pek çok hayvan görebileceğimiz Crocodile Park’a gidebilseydik. Mombasa’dan sonra yol arkadaşlarımla yollarımız ayrılır. Onlar Türkiye’ye döner ben de yoluma tek başıma devam ederim.
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ İÇİN:
gezimanya.com/GeziNotlari/baska-bir-hayal-kenyagezimanya.com/GeziNotlari/kenyaya-seyahat-malindigezimanya.com/GeziNotlari/nairobide-gezilecek-yerler