Bir başıma kalmışken rotamı Malindi olarak belirlerim. Malindi, Mombasa’dan 2 saatlik uzakta ve kuzeyinde kalan bir kıyı kenti. Matatuya binip yola çıkıyorum. Gece nerdeyse hiç uyumadığımdan yol boyunca gözlerim kapanıp kafam düşüyor. Bir yandan uyanık kalma çabası ya bir şeyim çalınırsa diye. Akşamın geç saatlerinde varıyorum oraya. Bu sefer de gazeteci ve aynı zamanda modacı olan Ivy’nin evinde kalıyorum. Ivy, benim gibi yanında kalan 2 Amerikalı gezgin Benjamin ve Paul’la karşılıyor beni. Ivy’’nin evi tek odalı. İlk girişte sağda televizyon yanında kitaplığı, sol tarafta ise yere dizilmiş mutfak eşyaları ve tam karşıda bir yatağı var. Komşusuyla paylaştığı tuvalet ve banyo ise dışarda. Uykusuzluğa dayanamayıp kısa bir muhabbetten sonra yatıyorum ben.
Sabah güneş doğmadan Benjamin uyandırıyor beni balığa çıkmak için. Balığa çıkmak fikri öylesine heyecanlandırıyor ki bir gün önceki yorgunluğumu tamamen unutuyorum. Bir kente gelip aydınlık yüzüyle görmeden sokaklara düşmek yine… Sahile varıyoruz, pek çok balıkçı toplanmış sohbet ediyor. Kimisi ağıyla balık tutuyor. Benjamin, balık tutmak için bizi yanlarına alacak arkadaşlarını beklerken ben sahilde yürüyorum. İnsanı arafta kalmış gibi hissettiren bir vakit. Karanlıktan kopmaya çalışan gökyüzü ve deniz. İnsanı büyülerken ürkütüyor da bir yandan. Sanki koca evrende yok nefes alan başka bir canlı. Gökyüzü ve deniz her an yutabilir gibi sizi. Ya da sona çok yaklaşmış gibi hissediyor insan. Bir nefes daha verse tükenecek her şey. Bir nefes daha ve güneş kendini gösteriyor, umutlar artıyor, yaşam silkinip filizleniyor yeniden. Dalgalar denizde köpük köpük… Dalgalardan dolayı çıkamıyoruz balığa. Oysa bu anı yaşamış olmak, evrenin bir halden başka bir hale nasıl geçtiğini seyretmek yetiyor bana. Eve dönüyoruz kahvaltı için.
Kahvaltıdan sonra tekrar dışarı çıkıyorum Benjamin’in Kenyalı balıkçı arkadaşlarıyla buluşmak için. Beni timsahları, su aygırlarını görebileceğim bir köye götürebileceklerini söylediler. Büyük bir hevesle yola düştüm yine. Önce hediyelik eşyaların satıldığı bir pazara uğrayıp oradaki insanlarla sohbet ediyorum. Sonra balıkçı arkadaşlarıyla buluşuyorum. Günün sonunda içimin öfkeyle dolduğunu hatırlıyorum. Uzak değil dedikleri yer için en az 10 km yürüyoruz ve binebileceğimiz bir taşıtın asla geçemeyeceği kırsal bir yer. Timsah varsa bile suyun altına saklanmış ve ben sadece çok uzaktan su aygırlarının kafasını görüyorum. Meğer onlar da daha önce hiç gelmemişler buraya. Hem öfkeleniyorum hem de hayal kırıklığı yaşıyorum.
Bir de gezinin sonunda benden para isteyince daha da şaşırıyorum. İnsanlara kanmamak elde değil. O an çok sinirlendiğim bu deneyime şimdi gülüp geçiyorum tabi. Hatta yol boyunca tek tük rastladığımız insanların yaşamına azıcık göz atabildiğim için mutlu bile hissediyorum kendimi. Hiçbir şeyin ortasında yaşamak… Tüm kaynakları kendi emekleri. Evlerini yuvarlak bir şekilde kendileri yapmışlar topraktan, üzerini de palmiye yapraklarıyla örtmüşler. Yanına ahır eklemişler. Ağacın kuru dallarına emeklerini katıp bahçelerini çevrelemişler. Susadığımız da bize su değil de bir ağacın kökünden elde ettikleri bir sıvıyı ikram ediyorlar. Kenya’da içecek su temin etmek sıkıntı. Kendi dünyamda bir benzerine rastlamayacağım bu hayatlara rastlayınca zenginleştiğimi hissediyorum.
Karpuz alıp eve geçiyorum. Benjamin ve Paul ayrılmak üzereler Mombasa’ya gitmek için. Ben de Lamu’ya geçmek istiyorum ancak Somali’den gelen bazı saldırılardan dolayı güvenlik sağlamak için Lamu’ya gece otobüsü yokmuş. Bu da 2 günümün yolda geçmesi anlamına geliyor. Ben de kararımı değiştirip Nairobi’ye doğru yola çıkıyorum. Ivy işte olduğu için onunla vedalaşamadan, kendisini çok da tanıyamadan ayrılıyorum oradan.
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ İÇİN:gezimanya.com/GeziNotlari/baska-bir-hayal-kenya
gezimanya.com/GeziNotlari/mombasa-gezisigezimanya.com/GeziNotlari/nairobide-gezilecek-yerler