Slovenya’nın kuzeydoğusunda yer alan Ptuj kenti, Slovenya’nın en eski yerleşimlerinden biri. Buradaki arkeolojik bulgulara göre bölgede Taş Devri’nin sonundan beri insanların yaşadığı biliniyor. Ancak Roma döneminde burası askeri bir üs olarak kullanılmaya başlanmış. Drava Nehri kenarında yer alan Ptuj, stratejik konumu nedeniyle “prehistoric” yani tarih öncesi ticaret yolu üzerindeymiş. Baltık Denizi ile Adriyatik Denizi arasındaki ticaret yolundaki en önemli merkezlerden biri konumundaymış.
Bir dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu altındayken 20. yüzyılın başlarında Almanların yönetimine girmiş. Sonrasındaysa Slovenya’ya dâhil olmuş. Burada halen yaşayan bir Alman nüfus da var. Ptuj’da yaşayan yerel halka “Ptujcani” deniliyor.
Biz öncelikle Ptuj Eski Kenti’ni nehrin diğer tarafından fotoğraflamak üzere aracımızı park ediyoruz ve bizi burada gezdirecek olan rehberimizle buluşuyoruz. Ptuj Eski Kenti’ne bizi bağlayan köprü üzerinden kentin manzarası harika. Kentin tepesinde konumlanmış olan Ptuj Kalesi ise tüm görkemi ile kadrajımızda yerini alıyor.
Yavaş yavaş köprüden yürüyerek Eski Kent’e doğru ilerliyoruz. Eski Kent sokaklarından Kale’ye doğru yürürken ilk olarak bir kafe dikkatimizi çekiyor çünkü dış kısmı kiremit rengine boyanmış, üzerinde yuvarlak renkli tabakalar üzerine yazılmış dünyanın farklı yerlerinden şair isimleri var. Meğerse burada dönem dönem şairler gelip şiirlerini okur ve en beğenilen şiirler plaket alırmış. Aralarında bir iki tane Türk şairin olması da dikkatimizi çekti.
Biraz daha ilerlediğimizde yollar iyice daralmaya başlıyor. Sokaklar oldukça bakımlı.
Yol bizi yavaş yavaş tepeye doğru tırmandırmaya başladı bile. Yaklaşık 10 dakikalık keyifli yürüyüş sonrası Kale girişine ulaşıyoruz. Kalenin terasından tüm Ptuj ayaklarımızın altında.
Ptuj’un en etkileyici yeri olan bu kalede yıl boyu açık olan sergiler ve kent tarihinin anlatıldığı Ptuj Ormož Bölge Müzesi yer alıyor. Müzenin bir bölümünde ise eski Osmanlı hükümdarları ve hareminin resmedildiği “Turqueries” isimli daimi sergi bulunuyor.
Bir de kalenin giriş katında ayrı bir bölümde bölgenin en önemli festivali olan Kurenti Karnavalı diğer adıyla Korant Karnavalı’nda kullanılan kostümler sergileniyor.
Kurenti’nin, yazılı bir belgesi olmamasına rağmen eski bir tanrının adı olduğuna inanılıyor. Kurentilerin koyun derisi giyip maskeler takarak şehirde gezdiği, sesler yaparak üzerlerinde taşıdıkları zilleri ve tahta sopalar ile ses yaptıkları anlatılıyor. Kışı ve kötü ruhları bu şekilde kovduklarından bahsediliyor.
İşte kent en büyük kalabalığı da bu festival döneminde yaşıyormuş.
Kale sonrası Ptuj’un Eski Kent Merkezi’ne doğru yürümeye devam ediyor ve Slovene Meydanı’na ulaşıyoruz. Buradaki en dikkat çekici yapı Orpheus anıtı. Roma döneminden kalma bu anıt 5 metre yüksekliğinde ve 1,8 metre genişliğinde. Aslında Orpheus Anıtı, 2. yüzyılda Poetovio’nun belediye başkanı Marcus Valerius Verus’un mezartaşıymış. Orta Çağ’da ise suçlular bu taşa bağlanıyorlarmış.
Anıtın hemen arkasında ise Şehir Kulesi yükseliyor. Şehir kulesi ve Orpheus anıtını solumuza alarak çok kısa yokuş aşağı yürüyoruz. Bu kez karşımıza Belediye Binası ve kafelerle dolu meydan çıkıyor.
Bu meydanda da St. Florine’e adanmış küçük bir anıt var. Kent zamanında çok fazla yangın yaşamış. Bu anıt ise kenti yangınlara karşı koruyan koruyucu Aziz’e ithafen yapılmış.
Kentte görülmeye değer diğer yapılar Dominik ve Minorit Manastırı, 13. yüzyıl sonlarına tarihlenen St. George Kilisesi ve St. Oswald Kilisesi olarak sayılabilir.
Ptuj kentinin en dikkat çeken oteli ise Hotel Mitra. Her odası farklı bir konsept ve döneme ait olarak döşenmiş olan otelin alt katında ise tarihî bir kahve makinası var. Biz otele gittiğimizde otelin sahibi bizi karşıladı ve meşhur tarihî kahve makinasında hazırlanmış leziz birer kahve ikram etti.
Otelde kalmasanız bile bu tarihi ortamı görmek ve biraz soluklanmak için Hotel Mitra’nın alt katındaki Coffee House Kipertz’e uğrayabilirsiniz.
Ptuj’un bir diğer özelliği ise ülkenin en eski şarap mahzeni olan Ptuj Şarap Mahzeni’nin burada bulunması Bu mahzendeki yeraltı koridorlarında gezinirken bölgedeki şarapçılığın hikâyesini de dinleyebilirsiniz.
Bir sonraki durağımız gezginlerin çok ilgi duyabileceği Celje olacak.