Orta Avrupa Interrail Rotası

Prag, Viyana, Budapeşte. Orta Avrupa denilince akla gelen, turların da bel kemiği sayılan üç güzel şehir. Sakin sakin, rahat rahat sokaları arasında dolanıp romantik anılar biriktirebileceğiniz güzel bir rota. Bir haftalık tatiliniz boyunca Prag'ın eşsiz mimarisi, Viyana'nın sanat kokan sokakları, Budapeşte'nin özgünlüğü ile Tuna Nehri'ne doyabilirsiniz.

Kulağa güzel geliyor, değil mi? Bize de öyle gelmişti. Ta ki biz üç kadın gezgin Avrupa'da pek çok şehrin birbirlerine ortalama üç saatlik uzaklıkta olmasının cazibesine kapılıncaya kadar.

“Bi' dakka ya Bratislava Viyana'dan bir saat uzaktaymış!”
“Yaaa, Salzburg'un fotoğrafları çok güzel. Gidelim mi?”
“Aa, ama Oktoberfest'e denk geliyormuşuz!”

Bahsetmek istediğim şey kafanızda canlanmıştır muhtemelen. 24 Eylül Cumartesi akşam üzeri inmek, 2 Ekim Pazar sabah dönmek üzere elimizde dolu dolu 7 gün vardı. Rotaya Prag'dan başlayıp, Budapeşte'de bitirdik. Bu yazıda sizlere şunu görün, burayı gezin demeyeceğim. Çoğu başka yazıda benim paylaşacaklarımdan daha ayrıntılı bilgi bulabileceğinize inanıyorum. Benim sizlerle paylaşmak istediğim aşağıdaki rotanın mümkün olduğu. İnandık, başardık! Kolay mıydı? Tabii ki hayır.

24 Eylül 16:55 İstanbul Atatürk Havalimanı
             18:30 Prag
25 Eylül Prag
26 Eylül 23:55 Prag'dan Münih'e Hareket (Gece Otobüsü)
27 Eylül 06:00 Münih'e Varış
             16:55 Münih'ten Salzburg'a Hareket (Tren)
             18:41 Salzburg
28 Eylül 14:52 Salzburg'dan Viyana'ya Hareket (Tren)
             17:20 Viyana'ya Varış
29 Eylül 19:00 Viyana'dan Bratislava'ya Hareket (Otobüs)
             20:20 Bratislava'ya Varış
30 Eylül 15:45 Bratislava'dan Budapeşte'ye Hareket (Otobüs)
             18:45 Budapeşte'ye Varış
1 Ekim Budapeşte
2 Ekim 8:50 Budapeşte'den İstanbul'a Dönüş Biz bütün bu rotanın biletlerini Rome2Rio'dan aldık. Kesinlikle tavsiye ediyoruz. Yol boyunca biletler konusunda hiç sıkıntı yaşamadık. İnternet çıktılarını ve çıktılardaki karekodları göstermek yeterli oluyor.

Valizler konusunda da stratejimiz belliydi. Bir sonraki rota için bineceğimiz tren/otobüs nereden kalkıyorsa ilk önce oraya gidip kilitli dolaplara bırakmak, ardından şehri keşfetmek. Biz XL dolaplara üç adet kabinden büyük, ortadan küçük sayılabilecek valizleri itekleye itekleye sığdırdık. Mutluyuz. Sadece Bratislava'da valizimizi kaldığımız hostelin karşı dairesinde ailesiyle yaşayan hostel sahibine bıraktık. Hem güvenilirdi hem de bizden ücret talep etmedi.

Trenler dakikti ve konfroluydu. Hatta kimilerinde ücretsiz Wi-Fi bile olabiliyor. Bazı otobüslerde valiz başına cüzi bir ücret talep edilebilir, ücretsiz ikram verilebilir ya da Wi-Fi olabilir. Kimilerinde koltuk kapmaca oynarken kimilerinde numarayla belirlenmiş koltuğunuz olabilir. Ancak trenler kadar dakik olmayabiliyorlar. Mesela Bratislava'dan Budapeşte'ye giderken yaklaşık iki saat rötarımız oldu. Dürüst olmak gerekirse bazen bu rötarlar işimize de yaradı. Çünkü gezerken vaktin nasıl geçtiğini anlamadık ve her seferinde otobüs/tren garına nefes nefese yetiştik. Budapeşte'ye giderken iki saat kaybettik belki ama Münih'e sabah 06:00 yerinde 7:30 da varmak işimize geldi.

Gece otobüsü adeta bir maceraydı. Terminale geç yetiştik. Lavaboda üstümüzü değiştirip yolcu sırasına girdik. Belirli koltuk numarası olmadığı ve sıranın sonuna kaldığımız için güzel koltuklar kaçtı. En arkada, sırtı yatmayan koltuklarla yetindik. Üstelik şoför ve muavin pek kibar, pek yardımseverdi (!). Valizlerimize yardım etmek için adeta birbirleriyle yarıştılar (!!), hele pasaportları kontrol ederken göz yaşartacak kadar naziktiler (!!!). 

Yarım yamalak uyuduğumuz, konforsuz bir seyahatin ardından Münih sabahına uyandık. Bir sonraki rotamıza trenle ulaşacağımız için otobüs garından tren garına geçtik (1 durak). Lavaboya gidelim de kendimize gelelim diye düşünürken tren garının tuvaletlerine adeta hayran kaldık. Giriş 1 ya da 2 Euro ve karşılığında size 0,50 Euro indirip kuponu veriyor. Dilerseniz 7 € verip duş bile alabiliyorsunuz, saç kurutma makinası da var. İndirip kuponunuzu garın içerisinden alacağınız şeylerde kullanabiliyorsunuz. Temiz tuvalet, temiz hava, yemek derken o kadar kendimize geldik ki akşam tuz dağının eteğine kurulu Salzburg'a devam ederken sanki o yorucu sabah çok geride kalmış gibi hissettik.

Şehir merkezinde ancak uygun fiyatlı olsun diye konaklama seçeneğimizi hostellerden yana kullandık. Bizim için de bir ilkti. Yeri geldiğinde dört-beş kişilik odalarda sadece üçümüz de kaldık, yeri geldiğinde 26 (yazıyla da yazayım: Yirmi Altı) kadın bir arada da kaldık. Ancak genel anlamda rahat, temiz ve güvenilir olduklarını söyleyebiliriz.

Prag: Mosaic Hostel
Salzburg: Meinenger Hotel
Viyana: Wombat Vienna
Bratislava: Hyde Park Hostel
Budapeşte: Essential Hostel

Özellikle Hostel filmi ile bağdaştırılan Bratislava'ya gittiğimizi kime söylesek, oranın güvenli bir yer olup olmadığını merak ediyordu. Gönül rahatlığıyla gezebilirsiniz. Katıldığımız Free Walking Tour'un rehberi kız bile bizlere teşekkür etti. Bu coğrafyaya gelen gezginlerin film yüzünden buraya gelmediklerini, zamanında yönetmenin şehre davet edildiğini fakat kendisinin bile korktuğunu söyledi. (Not: Film senaryo olarak Bratislava'da geçse de aslında Prag'da çekilmiş.)

Şehirleri genelde yürüyerek ya da günlük ulaşım kartı ile gezdik. Prag'da bizim usül turnike buluruz diye kart okuyucuyu görmedik. Okutmadan bindik. Kontrole yakalandık ve 30 Euro ceza ödemek zorunda kaldık. Sadece Budapeşte'de yürümek artık canımıza tak ettiğinden son şehri HopOn&HopOff ile gezdik.

Tabii hergün farklı bir ülkede, farklı bir şehirde fotoğraf paylaşan arkadaşlarımız bizi görünce piyango çıktığını ya da emekli ikramiyesi aldığımızı falan düşündüler. Samimiyetle söylüyoruz ki uçak, şehirler arası ulaşım ve konaklama (elbette ki hostel) dahil tüm rota 1000 TL tuttu. Geri kalan her şey şahsi harcamalarımız.

Evet, gerçekten kondisyon gerektiren bir gezi oldu. Epey yorulduk ama dinlenme amaçlı da gitmemiştik zaten. Enerjimizin tükeneceğini biliyorduk. Ancak listemize aldığımız hemen hemen her şeyi yaptık. Eksik bıraktığımız çok ama çok az şey kaldı. Gaza gelip araya bir de Polonya sıkıştırsaymışız Orta Avrupa'yı bitirecekmişiz meğer. :)