Stories On Cloud: “Sınırlarımı kaldırarak, lokal insanlarla ya da onlar gibi gezen bir gezginim”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
'91 yılından beri ailemle, 2000'li yılların başından itibaren yalnız ya da arkadaşlarımla seyahat etmek en büyük tutkum. AirBnB kullanıcısıyım, Mtv jenerasyonuyum, tek çocuk olmamın verdiği avantajla gittiğim her yere hızlı ayak uydururum, çabuk arkadaş edinirim. İstanbul’a çok sayıda yabancı misafirim gelir, onları da keyifle gezdiririm, şehrimle gurur duyarım. Seyahat üzerine olan projeleri ve girişimleri takip ederim, son keşfim San Francisco kuruluşlu Detour.

Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Kendime odaklandığım, yenilendiğim, keşfettiğim ve kesinlikle stres attığım zamanlar diyebilirim. Şartlar olanak sağladıkça ortalamada 3 ayda bir seyahate çıkmaya gayret ediyorum, en büyük lüksüm bu.

Kendinizi bir “gezgin” olarak nasıl tanımlarsınız?
Sınırlarımı kaldırarak, lokal insanlarla ya da onlar gibi gezen bir gezginim. Yaşadığım şehirdeki hayatı hızla geride bırakarak, rutinimi kıracak şekilde yaşarım. Yalnız ya da bu anlamdaki anlayışım çok uyumlu olan dostlarımla seyahat ederim. Seyahat ederken az uyurum. Nasıl bir gezgin olduğumu linkteki yazım açıklıyor :) http://storiesonacloud.com/2014/11/09/uyumak-vakit-kaybidir-merakli-olana/

Sokak sanatına ilginiz olduğunu biliyoruz, bugüne dek gezdiğiniz hangi şehirdeki sokak sanatını fotoğraflamak daha hoşunuza gitti?
Lizbon ve Madrid en keyif aldığım şehirlerdi. Lizbon liman bölgesi ve Bairro Alto; Madrid'de ise Malasaña ve Lavapies bölgelerinden sokak sanatı taşıyor. Boamistura ve D-faced takip ettiğim graffiti sanatçıları bu aralar. Şehri ve hayatı tanımlayan, ilham veren ve ateşleyen unsurlara yer veriyorlar. Diğer yandan New York-Williamsburg de mutlaka görülmeli.

Rotanızı çizerken festival tarihleri de belirleyici oluyor; peki, sizce mutlaka görülmesi gereken festivaller hangileri?
Hangi müzik turunu tercih edeceğinize göre değişmekle birlikte, aklıma ilk gelenler Danimarka'da Roskilde, Macaristan'da Sziget, İngiltere’de Glastonbury, İspanya’da Sonar ve Belçika’da Tomorrowland.

Son seyahatiniz olan Málaga'daki yaşamı sizin gözünüzden dinleyebilir miyiz?
Málaga, Costa del Sol bölgesinin en büyük şehri, özellikle yazın bol turist ağırlayan, hareketli, tipik bir Endülüs şehri. Hava sıcaklığı yazları oldukça yüksek (+ 35 derece) olması nedeniyle hayat yavaş akıyor. Deniz-güneş tatili için ideal, Endülüs yasam tarzını tecrübe etmek ve her yıl 15 Ağustos’ta başlayan Feria de Málaga'yi görmek isterseniz mutlaka uğranmalı. Her köşede bir tapas bar, sahilde yan yana dizilmiş “chiringuito”larıyla deniz ürünlerine doyacağınız bir tatil yapmış olursunuz. Pablo Picasso'nun doğduğu ev ve müzesi ile çağdaş sanat müzeleri CAC ve Centre Pompidou gezilmeli. Araba kiralarsanız kıyı boyunca görülecek çok fazla yer var, batı yönünde okyanusa ulaşacağınız Tarifa ve Cadíz'e dek gitmelisiniz.

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Lagos, Nijerya. Tüm değerlerimin kökünden sarsıldığını ve yeniden şekillendiğini hissettiğim bir seyahatti. Zorlu hayat şartlarının yanında, mucizevi bir doğa, bambaşka bir kültür içinde yasamak çok doyurucu bir tecrübeydi.

Seyahat planlarınızda sırada neresi var?
Bir sonraki rotam Bilbao ve San Sebastian. Bask bölgesine ilk defa gideceğim, kültür, yasam ve insan olarak Güney İspanya’dan net bir şekilde ayrılıyorlar. Hem sanat hem de şarap tadım tatili olacak. Yazın bir tur daha yaparak San Sebastian plajlarını görmem gerekecek.

Farklı bir ülkeye yerleşme ya da uzun süre yaşama şansınız olsa nereyi seçerdiniz?
Güney İspanya’da bir süre yaşadım, sonrasında sıklıkla ziyaret ettiğim bir ülke oldu, dil avantajımı da kullanarak kesinlikle Madrid'de yaşamak isterim. Diğer bir seçenek de dolu dolu şehir yaşamı vadeden New York olurdu. Orda can sıkıntısı imkânsız, 7/24 enerji ve sürpriz dolu!