Sadece 20.yy’ın değil, tüm insanlık tarihinin en büyük vahşetinin ve soykırımının yaşandığı Auschwitz-Birkenau kampına yolculuğumuz başladı.
Kampın ana girişinde “ARBEIT MACHT FREI” (Çalışmak özgürleştirir) yazıyor. Ancak “ARBEIT” kelimesindeki “B” harfi ters yerleştirilmiş. Bunu yapan usta, sadece burada bazı şeylerin ters gittiğinin sinyalini dış dünyaya verebilmek için bu “B” harfini ters olarak yerleştirmiş. Düşünebiliyor musunuz? Bağırıyorsunuz ama kimse sesinizi duymuyor!
Almanlar Polonya’yı işgal ettiklerinde ilk olarak Oswiecim’i ele geçirmiş ve buradaki halkı evlerinden etmişler. Ardından bölgenin adını Auswitz olarak değiştirmişler. Buraya ilk olarak 7.000 Nazi askeri gelerek yerleşmiş.
1939 senesi sonuna doğru, diğer hapisanelerdeki tutuklu yoğunluğu ve oluşabilecek yeni tutukluların hapsedileceği yeterli alan olmaması bahanesinin ardına saklanarak, Auswitz bölgesinin de ana yerleşim birimlerinden uzak olmasını fırsat bilerek burada bir kamp kurmaya karar veriyorlar. Asıl amaçları ise Polonya soyunu yok etmek.
Kampı kurması için ilk olarak 1940 Nisan ayında Rudolf Höss’ü görevlendiriyorlar. Kamp ilk yapıldığında 20 bloktan oluşuyormuş. Ve ilk getirilen tutuklular 728 Polonyalı siyasi suçluymuş. (14 Haziran 1940) Daha sonra getirilen tutukluların iş gücünden yararlanılarak 8 yeni blok daha inşaa ediliyor. Girişte tutukluları nasıl çalıştırdıklarına dair bir resim var ki, hikayesi ile birlikte baktığınızda kanınızı donduruyor. Bu resmi burada kalan tutuklulardan biri çizmiş. Çalışan tutuklular, çevrelerinde Nazi askerleri ve köpekler... Bir tutuklu çalışmasında biraz yavaşladığında Nazi askerinin emri ile köpek tutukluyu ısırıyormuş. Çalışırken biri yorgunluktan düştü mü, oracıkta vuruyorlarmış. Bu nasıl bir insanlıktır?
Şu an kampta mutfak ve depo olarak kullanılan alanları saymazsak toplam 28 blok var. O dönemde bu kampta kalan tutuku sayısı dönem dönem değişse de 13.000 – 20.000 arasındaymış. Auschwitz 1939 -1944 seneleri arasında Nazilerin işgal ettikleri her yerdeki insanların kabusu haline geldi. Çünkü zaman ilerledikçe Naziler de, Auschwitz’in esas kuruluş amacını büyüterek, Avrupa’nın birçok yerinde işgal ettikleri topraklardan başta Yahudiler olmak üzere birçok insanı tutuklayarak buraya getiriyorlar ve büyük kısmını infaz ederek Ari Irk politikasını gerçekleştiriyorlardı. Tutukluların sayısı yükseldikçe kamp yetersiz hale gelmeye başlamış.
Zayıf ve yaşlı olanları anında infaz ederken çalışabilecek olanları ayırıp, Buradan 3 km uzaklıktaki Birnakeu kampının yapımında çalıştırmaya başlıyorlar. İşin en acı tarafı, burada çalışanlar, bile bile ama zorunda bırakılarak kendilerine mezar olacak yeri hazırlıyorlar. Birnakeu kampına Auschwitz 2 diyorlar, daha sonra bu da yetmeyince Almanya sınırına çok yakın bir yerde Monowice kampı yapılıyor. 1942-44 yılları arasında bu kampların toplam sayısı 40’a ulaştı.
Şu an bu bloklar müze olarak kullanılıyor ve o dönemki soykırımı tüm gerçekliğiyle iliklerinize kadar hissettiriyor. Bloklardan birinde o döneme ait bakarken bile tüylerinizi ürperten fotoğraflar var; Polonyalıların topluca kampa getirilişleri, Asılarak öldürülmüş aydınlar, öğretmenler, profesörler yani gözlük takan herkes (bu kesin okumuştur diye tüm gözlük takanları katletmişler), bebekler... İdam duvarı önündeki tutuklulara kahkaha atarcasına bakan pis nazi askerleri,... Bunlar sadece birkaçı...
Bir diğer blokta, Naziler kampı terk ettikleri sırada kalan tutuklulardan kalma eşyalar ve parçalar (parçalar diyorum çünkü bu kalanlar – saç, takma diş, protez bacak, vb insanların bir parçası olmuş şeyler) sergileniyor. Bir odada tüm tutuklulardan topladıkları saçlar sergileniyor. O dönem bu saçları çorap ve tekstilde kullanıyorlar. Toplam 1.700.000 kişinin saçı var ve 750 kg.
Bir diğer oda da valizler... İşte isimlerinin son olarak yer aldığı nesneler. Üzerinde isimler ve dogum tarihleri yazılı binlerce bavul... Kampa girdikten sonra damgalanıyorlar, kimlikler bırakılıyor ve sadece bir numaraları oluyor. Fabrikadaki seri numaralar gibi. Bir diğer odada takma dişler... O dönem bu dişlerdeki altın dolgular sökülerek sadece günde 10 kg altın eritiliyormuş. Bir diğer odada takma bacaklar, korseler, kap kacaklar, traş fırçaları, diş fırçaları, gözlükler, oyuncaklar, ayakkabılar,... Son anda kamp terkedildiğinde içeride 10.000 çocuk, 80.000 yetişkin ayakkabısı varmış.
Bunların dışında bir de dışarıda Ölüm Bloğu olarak adlandırılan bölüm var. Kampın etrafı çepeçevre elektrikli teller ile çevrili. O dönemde birçok kişi bu işkenceden kurtulmak için kendini elektrikli tellere atarak can veriyor.
1942’den sonra Auschwitz, Avrupalı Yahudi soykırımının yapıldığı en büyük merkez haline geliyor. Kampa gelen Yahudilerin çoğu, hiçbir ayrıştırma yapılmaksızın direkt gaz odalarına gönderilip öldürülmüş. Dolayısı ile kayıt numaraları da bulunmuyormuş. Ama takriben sadece Auschwitz’de 1,5 milyon kişi öldürülmüş.
Bloklardan birinde de bu vahşeti gözler önüne sermek için Birnakeu kampındaki kül havuzundan getirilmiş kül dolu bir vazo var. Kimbilir bu vazo içerisinde kaç günahsız insanın acı çığlığı var.
Naziler, insanları iş vaatleri ile kandırarak yanlarında tüm değerli eşyalarını getirmelerini sağlamışlar. Böylece kampa gelen Yahudiler yanlarında tüm değerli varlıklarını da getirmişler, kampa geldikleri gibi de naziler bu eşyalara el koymuş.
Auschwitz kampına 2400 km uzaktan bile getirilen tutuklular getirilmiş. Bu kişiler tren vagonu içinde aç susuz, hayvanlar ile birlikte 7-10 seyahat etmişler. Bunların zaten bir kısmı kampa gelemeden yolda can vermiş.
Gaz odaları’nın içine girmeye şu an bile ürküyoruz. Burada kaç çığlık atıldı, ne kadar göz yaşı döküldü? Acı akıyor duvarlardan.
Buraya getirdikleri çalışmaya uygun olmayan tutukluları önce banyo yapacakları gerekçesiyle yer altı odalarına sokarak soyunmaları isteniyor. 2000 kişi alabilecek bu odalarda herkes soyunmuş duş almaya hazırken tavandaki duş başlıklarından Cyclon B adı verilen kimyasal gazı veriyorlar. Cyclon B gazı “Degesch” isimli bir Alman firması tarafından üretilmiş olup, 1 kutusu yarım saat içerisinde 500.000 kişiyi öldürebilecek güçte. Sadece Auschwitz’de 1942-1943 arası 20.000 kilogram Cyclon B kullanılmış.
Bazen mermi harcamak ya da gaz kullanmak istemediklerinde tutukluları bağlayarak yere diziyorlar ve üzerlerinden tank ile geçiyorlarmış. Tüm dünya uyuyor muydu? Bu olaylar Avrupa’nın göbeğinde oldu!!!
16 Nisan 1947’de bu kampta diğer 3 nazi subayı ile birlikte idam edilen Rudolf Höls, “Her öldürdüğüm 7 yahudi için 1 kağıt kullansam, buna Polonya’nın ormanları yetmezdi” demiş. Bu adama denecek o kadar çok şey var ki, asmayıp bu insanlara tüm yaptıklarını sırasıyla kendisine uygulamak lazımmış. Şanslıymış ölümü kolay olmuş.
Kampa el konulacağını anladıkları anda Naziler kendi ayıplarının ortaya çıkmamazı için, kendi yarattıkların vahşetin izlerini silmek için depoları yakmaya çalışmışlar. 30 tane depo bu şekilde yakılmış. Ancak buna rağmen, depolarda yüzlerce kutu Cyclon B, kumaş yapımı için biriktirilen saçlar, eritilmek üzere toplanan altın dolgular, dere yatağı doldurmak ve gübre olarak kullanmak üzere insan külleri, birçok fotoğraf ve kişisel eşyalar kalmış. Bir dere yatağını doldurmak için kaç insanın külü gerekir? Sadece vahşetin büyüklüğünü anlamamız için basit bir soru.
Daha önceleri kampa gelenleri bir kağıtta listeleyip, fotoğraflarını çekiyorlarmış, ancak belli süre sonra tutuklu sayısı o kadar çok artmışki, fotoğraf çekmeyi bırakıp, kollarına dövme yaparak sayılandırmaya başlamışlar.
Her tutukluya ince, soğuktan korumayacak bir kamp kıyafeti verilerek, tutuklama sebebine göre kıyafetlerine farklı renklerde üçgen işlenirdi; Sarı üçgen ve yıldız yahudiler, Kırmızı üçgen siyasi tutuklular, siyah üçgen çingeneler, mor üçgen Yehova Şahitleri, pembe üçgen homoseksüeller ve yeşil üçgen suçlulara takılıyormuş.
Nasıl Gidilir?Krakow’da Barbikan Kapısının çarprazında yer alan turist ofisinin önünden kalkan tur otobüsleri bulunmaktadır. 6 saat sürecek hüzünlü yolculuğun rehberlik dahil kişi başı ücreti 45 TL. Kampa giderken yol boyunca videodan Holocaust belgeseli yayınlanıyor. Yol yaklaşık 1 saat sürüyor. Otogardan kalkan otobüslerle de gitmek mümkün, fiyatı daha uygun ancak yaklaşık 2 saat sürüyor ve rehberlik hizmeti yok.