Oswiecim Nazi Kampları: Auschwitz I ve II

Nazi Almanyası tarafından Polonya'nın Oswiecim Bölgesi'nde II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş olan toplama kamplarında, dünya tarihinin en acı dönemlerinden birini kendi gözlerimizle görmek için bulunuyoruz. Sistematik katliam kamplarındaki tanıklığa başlamadan önce kendimizi psikolojik olarak hazırlamamız gerektiğini de elbette biliyorduk.

Oswiecim'de kısa aralıklarla 3 adet toplama kampı kuruluyor:

1. Auschwitz I (Krakow'un 60 kilometre batısında, Oswiecim'in güneybatısında)

2. Auschwitz II-Birkenau (Oswiecim'in 3 kilometre batısında, Birkenau köyünde)

3. Auschwitz III-Monowice (Oswiecim'in doğusunda, Monowice köyünde)

Auschwitz II - Birkenau

İkinci kurulan kamp olmasına rağmen biz ilk olarak bu kampı görmeye gittik. Burası Avrupa'nın birçok yerinde hayvan taşımacılığında kullanılan vagonların trenlerle tutsak insanların kamplara getirildiği ilk noktadır. Önceleri Auschwitz Tren Garı'na getirilip oradan kamplara götürülüyorlardı, daha sonra 1944 yılında raylar kampın içerisine kadar uzatılmış. Bu dönem ile ilgili film izleyenlerin gördükleri, trenlerden insanların indirilme sahneleri işte tamda burasıdır.

Zaten kapaklar açıldığında vagonların içerisindeki insanların çoğunluğu ölmüş oluyordu, kalanlar ise indiklerinde bir Nazi subayının karşısına diziliyorlardı. Yaşlı, kadın, çocuk ve çalışamaz durumda olanlar Nazi subayının o tarafa işareti ile direkt gaz odalarına, çalışabilecek durumda olanlar ise belki birkaç gün ya da birkaç ay daha yaşayabilecekleri kamplara alınıyorlardı. 

Kamp girişinde, trenlerin geldikleri son noktanın kampın dışarısından ve  içerisinden görüntüleri...

Kampın içerisine girebilme şansını yakalayabilenlerin yattıkları yerler ise üçer katlı, her birinde 5-6 insanın yattığı yanyana yapılmış tahta zeminli bölmeler... Altlarında ve üstlerinde ise elbette hiçbir şey yoktu. Isınmalarının çözümü ise kendilerinin ve birbirlerinin nefesi...

Savaşı kaybettiklerini anladıklarında geride iz bırakmamak için tahtadan yapılmış binaları yakarlar (baca kalıntılı yerler). Sovyet savaş esirlerine yaptırdıkları taş binaları yok etmeye zaman bulamadan kaçarlar.

Auschwitz I

Birkenau'dan ayrılıyoruz ve ilk kurulan kamp olan, ayrıca tüm kampların yönetim merkezi de olan Auschwitz I'e geliyoruz. Biletimizi alıyoruz ve üzerinde meşhur "Arbeit macht frei" yani "Çalışmak insanı özgürleştirir." yazısının bulunduğu kapıya geliyoruz. 1940 yılında kurulan bu kampın başlangıçta savaş esirlerinin ve tutukluların zorunlu olarak çalışmaları amacıyla kurulduğu sanılıyordu ama gerçek elbette sadece bu değildi. Burada Birkenau kampında gördüklerimizden daha fazlasını göreceğimizi bilerek kendimizi hazırlıyoruz. Kapıdan geçip ağır adımlarla ilerleyip sırası ile binalara girip çıkıyoruz.

Binalardan birinde Alman hükümetine iletilmek üzere öldürülen tutukluların toplandığı eşyaları görüyoruz. Binlerce ayakkabı, tarak ve fırça, gözlük, özel eşya ve bavul... Bunlar yalnızca bizim görüntüleyebildiklerimiz. Yüzlerce kilo takma altın diş, mücevher ve para çoktan Almanya'ya gittiği için göremediklerimiz ve bir de fotoğraf çekmenin yasak olduğu ve belki yasak olmasa bile çekim yapmaya elimizin varmayacağı çok büyük bir oda dolusu insan saçı. Örgülü kadın saçlarını görmeye yürek zor dayanıyor...

Bazı binaların iç duvarlarında o yıllara aitistatistiksel rakamlar vardı. Bu da burada sadece Yahudi katliamı olmadığını, diğer milletlerden ve hatta kendi milletlerinden insanlar, homoseksüeller ve Romanlar olduğunu ve bunların ayrı ayrı işaretlerle sınıflandığını, başka bir tabloda tutsakların bu kampa hangi ülkelerden geldiğini görüyoruz.

Tablolardaki fotoğrafların çoğunda ise bunların ayrımının yapılmadan insanların toplu işkencelerden geçtiklerine şahit oluyoruz. Acımasızlığı ve tutsak esirler üzerinde yaptığı deneyler ile tanınan kamp doktoru Josef Mengele'nin insanların ve özellikle ikiz çocuklarının üzerinde yaptığı çalışmalarını gösteren fotoğraflar bizi bir kez daha sarsıyor. 

Binaları teker teker gezdikten sonra bir açık alana geçiyoruz ve orada insanların duvar dibine dizilerek kurşuna dizildiklerini öğreniyoruz. Nazi askerleri inanları önceleri yaylım ateşi ile öldürürken, daha sonra zayi olan mermilerden dolayı tek tek bu duvara getirip diz çöktürdükten sonra başlarına tek mermi sıkarak infaz ettiklerini öğreniyoruz. Buranın hemen yanında uzun bir boru sistemi ile toplu idamlar yapıldığını, üstte çengel bulunan direklerde ise insanların arkadan ellerinden bağlanarak çengele asılmak sureti ile işkence gördüklerini öğreniyoruz.

Yukarda söylediğimiz gibi 1940 yılında kurulan bu kampın başlangıçta savaş esirlerinin ve tutukluların zorunlu olarak çalışmaları amacıyla kurulduğu sanılıyordu. Oysa asıl amacı birkaç ay sonra ortaya çıktı. 1941'de önce denemeleri yapıldı ve 1942'nin yazında  Zyklon B gazı ile ilk olarak Sovyet esirleri ve çalışamayacak durumdaki tutuklular öldürülmüş. Sonra kampa gelen anne ve çocuklar, çalışamayacak durumdaki kişiler hemen ayıklanarak gaz odalarına gönderilirdi.

Son olarak, kampın biraz dış kısmında bulunan, 6 gaz odasının ve 4 ölü yakma fırınının olduğu bölgeye geliyoruz. Banyo yapacakları söylenerek getirilen kurbanların hepsi soyunduruluyor ve kapı birden üstlerine örtülüyor. Tavandaki küçük boşluklardan bu gaz kutusu içeri atılıyor.

Yaklaşık 20 dakika içinde ölen insanlar hemen yan odadaki fırınlara getiriliyor. Sonrasını yazmaya içimiz el vermiyor ama aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz üçgen plastiklerin içindekiler bu fırınlardan çıkanlar... Orada kesilen saçlar ise Bavyera'da bulunan Alex Zink şirketi tarafından kumaş yapımında kullanılmış. 

Çalışabilir durumda olduğu için hayatta kalanlar kampın yakınındaki endüstri işlerinde çalışmak zorundaydılar. Ömürlerini belki birkaç ay daha uzatma şansına sahip olan bu tutsaklar, I.G. Farben firması için sentetik kauçuk üreten tesiste veya bir diğer büyük Alman firması Krupp'un fabrikasında çalıştırılıyorlardı. Bu firmalar, Nazi yöneticilerine her işçi için kira ödüyordu.

27 Ocak 1945'te Sovyet birlikleri Auschwitz I ve II kamplarına girdi. Naziler geride 4.000'i kadın olmak üzere 5.800 güçsüz ve hasta tutukluyu, 1 milyondan fazla giysiyi, yaklaşık 45.000 çift ayakkabıyı ve 7 ton (doğru okuyorsunuz) insan saçını bırakarak kaçtı. Günümüzde müzeye çevrilen ve bizim de gezdiğimiz bu kamp alanı UNESCO tarafından 1979 yılında Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır.

Ekim 1945 yılında Almanya'nın Nürnberg şehrinde, ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği dava açmıştır. Nürnberg Uluslararası Askeri mahkemesinde tarihe geçen yargılama sonucunda sanıklar 4 suçtan yargılanmıştır. 216 oturum sonucunda mahkeme 1 Ekim 1945'te sonuçlanmış; 4 kişi 10 ila 20 yıl arası hapis cezasına, 3 kişi ömür boyu hapis cezasına, 12 kişi idam cezasına çarptırılmıştır. Ancak bunlardan biri kaçak olduğu için gıyabında ceza alırken bir kişi de idamına saatler kala zehir içerek intihar etmiştir. 

Biz ise bu yaşananlara tanıklık ederken insanlığımızdan utandık çünkü onlar "İNSAN"dı.

Daha fazla fotoğraf için: http://haydigeziyoruz.blogspot.com.tr

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
haydigeziyoruz

Yazar Hakkında

haydigeziyoruz

Biz Dilek ve Bora Aydoğdu, gezmeyi seven iki gezginiz. Dilek emekli öğretmen, Bora emekli askeri öğretmendir.