Birkenau'nun Feryadı, Oswiecim

Birnakeu (Auswitcz 2) Kampı, Auswitcz Kampı'nın 20 katı büyüklüğünde. Dışarıdan gelen tren rayları kampın girişindeki gözetleme kulesinden içeri kadar ilerliyor. İçeride ise dağıtımın rahat yapılması için raylar 3’e ayrılıyor.

Trenle kampa getirilenlerin yazgısını kapıda belirliyorlarmış.Kadın, Çocuk, yaşlı, zayıf olanlar sağ taraftaki gaz odalarına gönderiliyormuş. Güçlüler ise sol tarafa çalıştırılmak üzere ayrılıyormuş. Getirilen çocuklardan öldürülmeyenler, özellikle de ikizler, kampın ölüm meleği olarak ün yapmış olan Joseph Mengel’in deneylerinde kurban oluyorlarmış.

Joseph Mengel’in deneylerinin favorisi ikizlermiş, bu ikizlerin genleri ile oynuyormuş. Sadece bu mu? Bir adamın kolunu kesip, diğerinin bacağına dikiyor; canlı canlı operasyonlar yapıyor; nazi askerlerinin paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabileceğini ölçmek için, kobayı bir basınç odasına sokarak iç organları patlayana kadar bekletiyor; soğuğa dayanış gücünü ölçmek için buz dolu küvete yatırıp, ölünceye kadar bekletiyor; gözlere renkli sıvı enjekte ederek göz rengi değişimi konusunda deneyler yapıyor ve öldüklerinde sanki bir paçavraymış gibi atıyormuş. 1944 yılının başında savaş suçlusu ilan edildi. Ancak başka bir isimle Avusturya`da saklandı, daha sonra Güney Amerika`ya kaçtı. Burada önce arjantin, sonra ise Brezilya’da kaldı. Brezilya`nın Bertioga kasabasında denizde yüzerken kramp girmesi sonucu öldü. Farklı isimle olduğu için kimliği DNA testi ile belirlendi. 2 milyon kişinin ölümünden sorumlu tutulan bu adam, ölene kadar yine de rahat bir hayat sürmüş. Nasıl oluyor da böyle bir cani bulunamıyor?

Üstelik Brezilya’nın Candido Godhi kasabasında birden 5 doğumdan 1’i ikiz olmaya başlıyor. Uzmanlar Mengele’nin Arjantin ve Brezilya’da olduğu süre içerisinde deneylerine devam ettiğini düşünüyorlar.

Joseph Mengele’nin Alman ilaç sanayisine bıraktığı en büyük miras, 2 milyon kişi üzerinde yaptığı deneylerden ettiği deneyimler olmuş sanki. O zamanlar acı içinde can veren bunca insan, şimdi dünyalarca insanın acılarının ilaç sanayisi ile dinmesine vesile olmuş.

Bu raylar üzerinde kaç kişinin feryadı var kim bilir. Burayı gezen herkesin yüzünde bir hüzün var. Çektirilen fotoğraflarda kimse gülümseyemiyor. Buruk fotoğraf kareleri var. Sanki orada ölenlerin ruhları çevremizde ve “zamanında neden sesimizi duymadınız” diye haykırıyorlar.

Kampın girişindeki gözetleme kulesinin tepesinden kampa bakıyoruz, ucu bucağı görünmüyor. Burada 2.000 blok varmış. Bu kamptaki blokların az bir bölümü ahşap, diğerleri ise beton. İlk gelenler adaptasyon süreci için kampın sağ tarafındaki bloklara alınıyorlarmış.

Bu blokları gezmeye başlıyoruz. İlk blokta Tuvalet var. Ama bunun tuvalet olduğunu anlamak zaman alıyor. Beton bir blok üzerinde 15 cm araile yuvarlak delikleri olan toplu bir tuvalet. Tuvalete sadece günde 2 kere gidebiliyorlar ve sadece 1 dakika zamanları var. Tutuklular kıyafetlerini en iyi ihtimal ile haftada 1 değiştirebiliyorlar, ve kıyafetlerini yıkamalarına da izin verilmiyor.Bu sebeple, başta birçok tifüs, tifo ve uyuz salgını olmuş.

Kaldıkları yerler bir kişinin bile zor sığabileceği ranzalar. Bu ranzaların herbirinde altta 2-3 üstte 2-3 kişi yatıyormuş. Hava koşulları nedeniyle bazen sıcaklık “-8 dereceye kadar düşüyormuş ve soğuktan da ölen çok olmuş.

Tutukluların bir günlük aldıkları kalori sadece 400. Çalışma saatleri ise ortalama 10-12 saat. Günlük besinleri: ½ litre kahve, 1 litre etsiz, çürük sebzelerden yapılmış çorba ve siyah ekmek. Kamptaki tutuklular özellikle de çocuklar açlıktan dolayı zafiyet geçirip ölmüşler. Tutuklular aralarında altın dişini söküp bir dilim ekmek ile takas etmeye çalışanlar varmış, ama bunlar yakalandığında bu sefer açlıktan değil, naziler tarafından vurularak öldürülüyorlarmış. Müzenin duvarlarında bulunan, kampa el konuluşu ardından çekilen fotoğraflar bu insandışılığı belgeliyor. Üzeri deri ile kaplı kemik haline dönmüş 25-30 kilo ağırlığındaki kadınlar. Altında ise kampa ilk geldiklerinde oldukları kiloları yazıyor. 60-65-70,...

Evet tam olarak, burası hapisten bile kötü. Çünkü, HAPİSTE NE KADAR KALACAKSIN, NE ZAMAN ÇIKACAKSIN BİLİRSİN. BURADA İSE NASIL ÖLECEĞİNİ BİLE BİLEMİYORSUN.

Angela’nın Külleri filmi bu kamplarda yaşananları çok güzel anlatıyor. Gitmeden mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Sadece Auswictz – Birnakeu kampına yılda 14 milyon turist geliyormuş. Türkiye’ye gelen yıllık turist sayısı ise 23 milyon. Sadece İstanbul’a gelen turist sayısı ise 8 milyon. Burnumuzun dibinde yaşanmış bu vahşetin izlerini görmeye gitmenizi mutlaka tavsiye ediyorum.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni