Aslında San Remo gezimizin 2. durağı değildi ancak Monaco’da valizleri bırakacak bir yer bulamadığımız için ve daha önce zaten Monaco’yu ziyaret etmiş olduğumuz için burayı es geçtik. San Remo’ya gitmek üzere atladık trene. Ancak bu kez de tren yolunda bir kaza olmuş bu nedenle Menton’a kadar gidebildik. Menton güzel ve sakin bir yerleşim. Daha önce yazdığım Menton ile ilgili yazımdan Menton ile ilgili tüm detaylara ulaşabilirsiniz: https://gezimanya.com/GeziNotlari/fransiz-rivierasinin-son-noktasi-menton
Menton’a geldik ama amacımız San Remo’ya ulaşmak. Normal şartlarda Menton otobüs terminalinden her yarım saatte bir San Remo’ya otobüs var. Ancak maalesef biz son otobüsü 5 dakika gecikme ile kaçırdık. Eee tren yolunda da kaza var. Yapılacak tek şey taksi ile İtalya tarafındaki Ventimiglia’ya geçip oradan da trene binerek San Remo’ya geçmek.
Menton ile Ventimiglia arası 11 kilometre. Yani biraz zorlasak yürürüz de : ) Ama biz etrafta taksi bulamayınca gittik casinoya ve bize taksi çağırmalarını rica ettik. 10-15 dakika sonra son derece lüks bir Mercedes geldi. Sakın tarife farklı zannetmeyin, taksi ile aynı ücreti aldılar. Yaklaşık 20 euro’ya bizi Ventimiglia’ya götürdü.
Oradan sonra yeni tren maceramız başladı. Ventimiglia ile San Remo arası yaklaşık 25 kilometre. 20-25 dakika süren tren yolculuğu sonrası San Remo’ya ulaştık.
Booking üzerinden rezerve ettiğimiz otele gitmek üzere bindik taksiye. Otelin adresini verdik. Taksi şoförü sürekli Poggio diyor biz de herhalde bu sözcük güzel iyi manasına geliyor diyoruz ve Poggio diyoruz. İyi de, “Poggio, Poggio” giderek San Remo merkezinden uzaklaşıyoruz. Biz diyoruz otel, adam diyor Poggioooo. Zaten yorulmuşuz beyin işlem kapasitesi çökmüş. Adrese bir bakıyoruz, bizim otel Poggio denen bir bölgede. Bu bölgede San Remo’ya tepeden bakan ufak bir yerleşim.
Neyse ki yaklaşık 10-15 dakika virajları dolana dolana çıktık tepeye. Kaldığımız yer müthiş güzel bir manzaraya sahip.
4 odalı bir villa. Maksimum 4 ailenin kalabileceği kendine ait bahçesi, terası olan bir yer. Özellikle Kaktüs bahçesine bayıldım.
Buradaki ev sahibimize nerede yemek yiyebiliriz diye soruyoruz ancak diyor ki, “burada bir tane restoran var o da az önce kapandı. Bakkal kapanmadan koşun yetişin yiyecek bir şeyler alın”. İyi de bu akşam bir de Murat’ın doğum günü ama biz e artık tekrar San Remo’ya gidecek güç kalmadı. En iyisi güzel peynir çeşitleri ve de bir şişe şarap alalım burada manzaraya karşı kendimize ziyafet yapalım diyoruz ve neyse ki bakkal kapanmadan yetişiyoruz.
Hızlı başlayan San Remo günümüz oldukça huzurlu son buluyor. Ertesi sabah ev sahibinin hazırladığı dört beşlik kahvaltı sonrası bir gün önce geldiğimiz virajlı yollardan San Remo merkezine iniyoruz.
Günümüzde çok popüler bir tatil beldesi olan San Remo, Osmanlı tarihinde de büyük öneme sahip bir yerleşim. 1. Dünya Savaşı sonrasında 1920 senesinde Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Sevr Anlaşması şartları konulu toplantı San Remo’da gerçekleştirilmiş. Bir diğer özelliği ise Cumhuriyet kurulduktan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı Vahdettin ve Vahdettin’in ailesinin sürgüne gönderildiği yer olması.
Yaklaşık 60.000 kişinin yaşadığı kentin en önemli ve en hareketli caddesi trafiğe kapalı olan "Corso Giacomo Matteotti". Bu cadde üzerinde lüks mağazalar, şık restoranlar, meşhur İtalyan dondurmacıları yer alıyor.
Caddenin en sonuna vardığınızda ise meşhur San Remo Casinosu’na ulaşıyorsunuz.
San Remo Sadece casinosu ile değil aynı zamanda çiçekleri ve şarkı yarışmaları ile de ünlü. Hatta belli bir kuşağa San Remo sana neyi çağrıştırıyor diye sorduğunuzda cevap hep aynı: Romina Power ve Al Bano çiftinin meşhur şarkısı Feliçita.
Bu caddenin diğer ucu ise Cristoforo Colombo meydanına çıkıyor. Burası Casinonun bulunduğu bölgeye göre daha hareketli ve kalabalık. Daha halk işi de diyebiliriz. Bu meydanda yine sevimli kafeler müşterisini bekliyor.
Biz Murat ile birlikte şehrin sahil bölgesini keşfedelim diye 2 kişi sürebileceğimiz bir bisiklet kiraladık. Bisiklet yolları ve parkları çok güzel.
Sahil boyunca uzanan bu bisiklet yolu sağlı sollu palmiyeler ile kaplı. Burada spor yapmak kesinlikle keyif verici.
Yerel halkın da en fazla keyif aldığı şeylerden biri park alanına gidip burada kitap okuyarak vakit geçirmek. Park alanı içerisinde çok sayıda çeşme ve heykeller ile bezenmiş fıskiyeler var.
Yaklaşık 1,5 saat pedal çevirdikten sonra kentin Old Town bölgesine gidiyoruz. Burası bence San Remo’nun mutlaka görülmesi gereken yeri. Pek çok kişi maalesef San Remo’yu sadece casinosu ve kumsalları ile anıyor. Ancak bence San Remo’nun asıl güzelliği Old Town’da yatıyor.
Daracık sokaklarında birbirine bitişik nizam duran evlerin bir kısmı atölye, bir kısmı aile işletmesi restorana dönüştürülmüş. Neredeyse her kapı ve pencere önü farklı bir hikâye anlatıyor. Bazı sokaklar birbirine daracık tüneller ve geçitler ile bağlı. Biraz Mardin’deki abbaraları andırsa da sokaklar çok daha dar. Ve tabii bir de burada Siena’yı anımsatan bir hava var.
San Remo bunlarla da sınırlı değil elbet. San Remo’da gezilmesi gereken yerler arasında San Siro Meydanı, 12. yüzyıla tarihlenen San Siro Katedrali ve 1 metre kalınlıktaki duvarlarıyla meşhur Torre della Ciapela Kulesi sayılabilir.
Bir de yolunuz düşerse Ortodoks kilisesini ziyaret etmeyi unutmayın.