Daha önce Sakız, Midilli ve Samos adalarına giderken arabamızı Türkiye'de bırakarak feribot ile yaya olarak geçip, adalarda araba kiralama yöntemini tercih etmiştik. Bu kez ise valiz indir bindir olmasın, çocukların oto koltukları, pusetleri, kovaları kürekleri yanımızda olsun, rahat edelim diye Bodrum’dan Kos'a kendi arabamızla geçmeye karar veriyoruz.
Veriyoruz da araba ile geçtiğimiz için Kos-Bodrum Express Lines’a toplam 640 TL bayılınca, yazıktır günahtır demeden de edemiyoruz (Gidiş-dönüş feribot ücretleri araç için 150 €, yetişkin 30 €, 0-7 yaş çocuk 6 €).
Adalara araba ile geçiş için araç sigortasına (Green Card) ödediğimiz 65 € da cabası. Yunan Adaları’na Türkiye'den feribotla geçmenin karadan geçişe göre tek avantajı; uluslararası ehliyet almanın zorunlu olmaması... Gerçi bu kadar Euro'yu bayıldıktan sonra artık uluslararası ehliyetin de lafı olmaz sanırım : )
Yunan Adaları'na bu şekilde kendi arabanızla mı geçmek yoksa yaya geçip oradan mı araba kiralamak daha ekonomik analizini yapmaya hiç uğraşmayın, çünkü yapılmışı var : )
Adalarda 4-5 günden fazla kalacaksanız kendi arabanızla geçmek, daha az kalacaksanız oradan kiralamak daha mantıklı oluyor.
Sabah 9.00’da Bodrum Marina'ya girip gümrük işlemlerini kolayca hallediyor, maksimum 5 aracın sığdığı feribota arabamızı park ediyoruz.
1 saat süren yolculuk sonrası önce yaya olarak Kos pasaport kontrolüne giriyoruz. Çocuklu yolculara öncelik verildiğinden 10 dakikada işlemimiz tamamlanıyor ama arabamızın gümrük kontrolü için sıradaki tüm yolcuların işlemlerinin bitmesi gerektiği bilgisini alıyoruz. İşte bu süper bir haber! Bizim feribot yolcularının oluşturduğu kuyruk azalır gibi oldu derken yeni bir feribot daha yanaşıyor. Ne yani feribotların ardı arkası kesilmez ise akşama kadar burada mı bekleyeceğiz?
“Yalnızca Türkiye'de...” diye başlayan sanal ortamda yazılıp çizilen abukluklara yalnızca Yunan Adaları’nda diye başlayan yeni bir seri ekleyeceğim sanırım ben : )
Neyse ki korktuğumuz başımıza gelmiyor. Biz termostaki çayımızı içip bir şeyler atıştıradururken feribot sırası eriyor ve karaya yanaşmamızdan tam 40 dakika sonra arabamızla Kos sokaklarında süzülmeye başlıyoruz.
Otelimiz merkezden 13 km mesafedeki adanın gezilecek yerler ve görülecek yerler listesinde çok da ön plana çıkmayan Tigaki bölgesinde. İnce uzun bir ada olduğu için Kos'ta diğer adalarda olduğu gibi adanın etrafını çevreleyen bir anayol yerine bir ucundan diğer ucuna kadar giden çizgi şeklinde tek bir hat var.
Kumsallara anayoldan sapılan tali yollardan ulaşılıyor ancak bu yolların hepsi de asfalt. Adanın ulaşım alt yapısı gayet başarılı. 15 dakikada adanın kuzey hattındaki Tigaki'ye ulaşıp denize yürüme mesafesindeki apartımız Miros'a yerleşiyoruz.
Fazla vakit kaybetmeden kumsaldaki ağaç gölgelerinden birine konuşlanıp kendimizi serin sularına bırakıyoruz. İlk kez gördüğüm yerleri daha önce gördüğüm yerlere benzetmeye bayılırım, açıklarda yüzerken Tigaki'ye dönüp baktığımda denizin rengini ve bol ağaçlı kumsalını, Thassos Adası'ndaki Pachis Beach'e çok benzetiyorum.
Çocuklarla suda debeleşme ve kumsalda oynaşma aktivitelerinden sonra öğle yemeğimizi sahildeki tavernalardan birinde Pita Gyros ve Mythos yani dürüm döner ve bira olarak alıyoruz. Yuvarlak pita ekmeğini ısıtıp içine biraz caciki biraz domates ve soğan üzerine döner ve de kızarmış patates koyup külah şeklinde servis ettikleri bol etli Pita Gyros Kos'taki öğle yemeklerimizin vazgeçilmezi oluyor.
Tigaki'den ayrılıp sahil boyunca yola devam ediyor ve adanın kuzey hattı boyunca bir sonraki bölge olan Marmari'ye ulaşıyoruz. Marmari'de ardı ardına sıralanmış tatil köyleri bizi şaşırtıyor. Yunan Adaları’nda daha önce rastlamadığımız bir konsept. Kos ile ilgili Türkiye'den feribotla geçilen diğer adalarda rastlamadığımız diğer bir durum ise buraya tatile gelenlerin çoğunun Hollandalı ve İngiliz ağırlıklı Avrupalı turistler olması...
Marmari sahili rüzgâr aldığı için sörfçüler ile dolu, dar ve uzun kumsalı sakin ve keyifli. Burasını da hem fiziki yapısı hem de sörfçülerden dolayı Gökçeada'daki Aydıncık Plajı’na benzetiyorum.
Bugünlük bu kadar deniz keyfi yeter diyor, odamıza gidip hazırlanıyor, akşam yemeği için Kos merkeze gidiyoruz.
Kos'un merkezi Sakız, Samos, Midilli ve Thassos'a göre oldukça büyük. Marmaris, Bodrum tadında bir barlar sokağı, hatta hatta marinada günübirlik tekne turu satışları bile var. Kalymnos, Pserimos ve Plati isimli 3 minik adayı gezen sabah 10.00’dan akşam 17.00’ye kadar süren tekne turunun fiyatı kişi başı 25 Euro. Öğlen barbeküsü de dâhil. Tanıdık değil mi? : )
Ada o kadar turistik ki Çin ve Meksika restoranlarına bile rastlıyoruz : )
Yunan Adaları’nda Türkler tarafından çok tutulan, sağım solum önüm arkamda Türklerin oturduğu restoranlardan haz etmesek de Kos’taki ilk akşamımızda adanın en popüler restoranlarından Nick the Fisherman ve Caravelle arasından hem canlı müzik hem de deniz kıyısında oluşu sebebiyle Carevelle’ i tercih ediyoruz. Adaya bizden bir gün önce gelmiş çocuklu arkadaşlarımız ile burada buluştuğumuz için kendi gürültümüzden etraftaki Türklerin muhabbetlerini pek duymuyoruz zaten : )
Lezzetler oldukça averaj olmasına rağmen güzel bir gece geçiriyoruz. Mücveri, kızarmış kabağı, karides saganaki ve metaxa ile alevlendirilen peynir saganakiyi beğeniyor, sübye ızgarayı sert buluyoruz.
Servis bayramda mekâna akın etmiş Türk güruha ne yazık ki yetişemiyor. Alevli sirtaki gösterisi bir Thassos’taki Taverna Augustos gibi olmasa da fena değil, en azından çocukları eğlendiriyor.
Gece sonunda iki aile toplam 100 Euro hesap ödüyoruz. Thassos’ta ödediğimiz hesapların neredeyse iki katı : )
Kahvaltı öncesi yüzümüzü denizde yıkama seremonimiz ve apartımızın balkonunda aldığımız kahvaltı sonrası bu kez adanın merkezinden yaklaşık 40 km uzaklıktaki güney kıyılarındaki dalgasız koylara doğru yola koyuluyoruz. Kardemenia'nın merkezindeki daracık sokaklarda gezerken rastladığımız cillop bir koyda suya atladıktan sonra adanın bence en güzel denizinin olduğu Paradise Beach'e ulaşıyoruz.
Paradise Beach'in denizi çarşaf gibi, berrak, ılık ve gayet cezbedici bir rengi var ama gel gör ki çok kalabalık. Upuzun kumsalda yan yana dizilmiş onlarca, belki yüzlerce şezlong hayal edin. Yine de bu denizi çok seviyor, keyifle yüzüyoruz. Çocuklar denizin ortasında kurulmuş su parkına bayılıyorlar. Sonrasında Paradise Beach Bar'a çıkıyor, biz frappelerimizi yudumlarken, kuzular dondurmalarını yalıyorlar.
Bir sonraki durağımız Agios Stefanos Plajı. Bu plajın özelliği Agios Stefanos Bazilikası’nın kalıntıları ile iç içe olması ve hemen karşısındaki adacıkta mavi beyaz minik ve şirin bir kilise bulunması. Oldukça huzur veren ambiyansında huşu içinde yüzüyoruz. Artık apartımıza dönüp kumlardan arınma vakti...
Akşam yemeği için bu kez rotamızı günbatımı seyri ile meşhur Zia Köyü'ne çeviriyoruz. Dikeos Dağı’nın eteklerindeki kurulmuş olan bu köy aynı zamanda tüm Kos Adası'na hâkim bir manzaraya da sahip. Her akşam onlarca turist bu köye gelip etraftaki incik boncuk ve süngercilerden alışveriş yapıyor, köyün restoranlarından birinde Yunan lezzetlerini tadarken gün batımını izliyorlar.
Biz de bu restoranlar arasından Yunan Turizm Bakanlığı ve Avrupa Turizm Derneği’nden pek çok plaket almış Taverna Oromedon'u seçiyor, muhteşem manzaralı masamızda siparişlerimizi beklerken güneşi batırıyoruz : )
Mekân hınca hınç dolu ama servis buna rağmen gayet hızlı. Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmeklerimiz ile birlikte mücver, köfte, peynirli midye, spare ribs, caciki, Grek salad, ılık ahtapot salatası ve hellim peynirli ızgara sebzeleri götürüyoruz. Her şey çok lezzetli kapanın elinde kalıyor : )
Gecenin sonunda iki aile yine toplam 100 € hesap ödüyor, Taverna Oromedon ve arkadaşlarımız ile vedalaşıyoruz. Kos hesaplarına yavaştan alışmış bulunuyoruz : )
Yazarın diğer yazılarını www.gezentianne.com'dan takip edebilirsiniz.