Kos'a Seyahat

Bu yazın en güzel gezisi, Kos bizdeki adıyla İstanköy gezisi oldu. Her yıl Kuşada'sında geçirdiğimiz tatil yerine bu yaz değişiklik olsun diye Bodrum'da karar kıldık oradan da 45 dakikalık mesafede bulunan Kos adasına geçecektik. Şimdiye kadar yurt dışı gezilerimizi turlarla yapmıştık bu gezimizde sadece eşimle ikimiz olacaktık.

Güzel bir Bodrum Gümbet tatilinden sonra otelimizden sabahın erken saatinde ayrılıp Bodrum Marinadaki Kos feribotuna binmek için yola çıktık. Biletlerimizi daha önceden almıştık. Gümrükte onaylattıktan sonra feribota bindik hava çok güzel olduğu için üst kata açık alana oturduk.

Geziye çıkmadan önce de Kosile ilgili pek çok gezi yazıları okudum özellikle Gezimanya'nın gezi notları çok işime yaradı. Feribot mavi-lacivert sularda salına salına giderken ben Kos'la ilgili pek çok bilgimle seyahat ediyordum. 45 dakikalık yolculuktan sonra tekrar gümrükte pasoport kontolü ve işte Kos'tayız!

Yunan adalarının pek çoğunu gördüm, hepsi birbirinden güzel, buranın da kendine özgü sıcak güzel bir havası var. Limanda bilet satan gişelerden birine kalacağımız otel olan Kosta Palas'ı sordum. Adalı kadın, limanı döndüğümde karşımda olacağını söyledi. Gerçekten karşı tarafa baktığımda kalacağımız otel, sahilin bir kısmını kapsıyordu. Kos otellerinin en başarılılarından biridir.

Bu geziyi bireysel yapacağımız için otelimizin merkezi olmasını istedim. Limandan yürüme mesafesindeydi, bu da çok hoşumuza gitti ve çok da işimize yaradı. Otele girişimiz saat 14.00'te olcağı için çok zaman vardı, yol üzerindeki Flamingo Kafe'ye kapağı attık.

Denize nazır bir masada çaylarımızı yudumlarken internete girip paylaşımlarımızı yaptık. Saat14.00'te de otelimize giriş yaptık. Konum itibariyle otelimizin yeri harikaydı, fiyat olarak da temizlik ve rahatlık arayanlar için de ideal bir otel. Çok memnun kaldım.

Marinaya bakan balkonunda eşşiz manzarayı seyretme imkanı ve özellikle gece manzarası harikaydı. Personel kibar ve güler yüzlü. Odamıza yerleşip hemen otelimizin arkasındaki caddeden yürüme mesafesindeki plaja gittik. Hiç bu kadar kalabalık bir plajla karşılaşmamıştım, kendimize iki adet plaj yatağı ve bir şemsiye bulup güzeller güzeli Kos'lu güzelin soğuk bir şey alır mısınız sorusuyla yemeğimizi ısmarladık, plajda hizmet süperdi.

Yüksek sesli müzik, güzel bir deniz, sıcak bir yaz gününde Ege'nin serin sularında yüzdükten sonra akşamüzeri otele döndük. Gezi notlarımda ilk uğranacak yer Hipokrat Ağacı idi. Oraya gidip Hipokrat'ın öğrencilerine ders verdiği, bildiğimiz meşe ağacının bol bol fotoğrafını çektim.

Hipokrat ağacı

Alandaki hediyelik eşya satan mağazadan mitolojik resimli 3 küçük vazo ve Hipokrat'ın Yemini'ni kağıt üzerine baslmış ve bir meşe yaprağı iliştirilmiş haliyle satın alıp çıktım. Alışverişimi Osmanlı döneminden adada kalan Türk'lerden olan güzel Türkçeli güzel Gizem'den yaptım.

Meydanda Loziya camisi var, dönemin valisi Hacı Hasan tarafından 1792'de yaptırılmış. Küçük taşlardan oluşan ince bir üst geçit gibi Neratzia Kalesine giden taşlı bir kemerden bol bol fotoğraf çektim. Kale girişi kapalı olduğundan gezmek ertesi güne kaldı.

Yolun bir tarafında ışıl ışıl restoranlar, diğer tarafta limanda demirleyen güzel tekneler ve yaya yolu ile bisiklet yolunu ayıran kaldırımda ister bisiklet, ister motosiklet kiralayıp limanı boyunca sportif bir gezi yapabilirsiniz. Deniz ürünlerinden oluşan menüsüyle Türkçe çağrılar yapan bir restoranda akşam yemeğimizi yedik.

Ben deniz ürünlerinden oluşan göveç yemeği yedim farklı bir lezzet, güzeldi. Iışıl ışıl aydınlatılmış daracık sokaklarda bulunan dükkanları dolaşmak ayrı bir keyifti. Ertesi gün kahvaltımızı otelde yaptık çok güzeldi, özellikle yeşil zeytine bayıldım! Kahvaltıdan sonra arkeoloji müzesi ve meydanı tabelasını takip edip tarihi eserlerin bulunduğu Kos üzerinde kurulan şehirleri gösteren Agora kalıntılarını gezdim.

Oradan yürüyerek kaleye varıp 3 Euro'ya bilet alıp Rodos Şövalyelerinin Osmanlı'dan korumak için yaptıkları kaleye girdim. Tarihi anıtlar, taşlar, yaşayan uygarlıklar... Kalenin her bir gözünden denizin ve Kos'un değişik görüntülerini çektim. İlk çağlara ait taşların arasında Osmanlı'dan kalma bir kaç taşa rastladım. Dinlenmek için Elefteria meydanına çıktık ve bir kafede eşim oturuken ben Agai Paraskevi manastırını dışardan görüp meydandaki bir kapalıçarşıdan alışveriş yaptım.

Panoromik ada turumuzu mini şehir treni ile yaptık. Trenin uğradığı yerler arasında en önemlisi dünyanın ilk hastanesi Hipokrat'ın kurduğu hastane ve Asklepion antik kenti idi. Adanın pek çok yeri açık hava müzesi gibi idi. Biz trenden inmediğimiz için zamanımız dar olduğundan gezme olanağımız olmadı, tren ile seyrimizi yaptık.

Tren turundan sonra alışveriş, otelden ayrılış ve feribot iskelesine varış... Sonra da yurt dışı gezilerin olmazsa olmazı freeshop alışverişleri ve dönüş.

Dönmeden önce yine Flamingo Kafede soluklanma ve devasa kauçuk ağacının altında dinlenme molası verdik. Adanın her tarafını gezmek için iki gün daha gerektiğini anladım ve geri kalanını seneye görmeye karar verdim.

Not: Flamingo Kafeyi geçtikten sonra küçük bir hediyelik eşya satan dükkan karşınıza çıkacak oradan mutlaka 5 Euro'ya parmakarası terliklerden alın, çok güzeller. Ayrıca dükkanlardaki mitolojik heykeller ve vazolar arasında ilk çağlara gidip gelebilirsiniz. Bodrum-Kos arası konaklamalı feribot fiyatı 30 Euro. 30 Euro'ya güzel bir akşam yemeği yiyebilirsiniz (iki kişi fiyatı). Otelimizi Booking.com'dan ayarladım (geceliği kişi başı 40 Euro ve kahvaltı dahildi).

Birgül

Yazar Hakkında

Birgül

Klasik bir ifade ile,emekli olduktan sonra gezmeye başladım.Eşimle birlikte özellikle yurt dışı gezilerimiz oldu.Orta yaşımızda  uzakları gezelim görelim dedik.