Kos Gezilecek Yerler

 

Masmavi doğası, tertemiz havası ve geçmişten gelen mirasları ile Kos, gezilip görülmesi gereken bir çok yere ev sahipliği yapmaktadır. Köklü geçmişi sayesinde pek çok tarihi kalıntıya ev sahipliği yapan Kos'taki bu alanları gezerken Antik Yunan döneminde insanların nasıl bir hayat sürdüklerine de şahit olacaksınız.

​Asklepion

1902 yılında Alman arkeolog Herzog, tarihi verilerin izini sürerek keşfetmiştir Asklepion Antik Şehri’ni. Kos şehir merkezine 5 km uzaklıkta, şehre hakim bir tepe üzerinde konuşlandırılmıştır. Burayı gezerken, bir yandan da harika panoramik bir ada manzarasının da keyfini çıkarabilirsiniz.

Kos’ta görülebilen en güzel antik bölgelerden biri olan Asklepion Antik Şehri, tıp ve sağlık Tanrısı Asklepios’a adanmış eski dönem hastanesi olduğu söylenebilir. O dönemde yıllar içinde çevresine eklenen kaplıca, hamam, kütüphane ve eğitim sınıfları ile bir kompleks haline getirilmiştir.

MÖ 357 yılında inşa edilen kompleks, zaman içerisinde Antik Yunan’ın dört bir yanından şifa arayanların geldiği bir merkez haline gelmiştir.
Tıp ilminin kurucusu sayılan Kos doğumlu Hipokrat, buradaki Asklepion’da eğitim görmüştür.

Her ne kadar bu tarihi kompleks yüzyıllar içerisinde depremlerden zarar görmüş olsa da, halen ihtişamını korumaktadır. Üç taraça, yani teras üzerine kurulmuş olan yapıları ve bölümleri görülebilmektedir.

Birinci terasın tıp okulu olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Güney kısmında hastalar ve yakınları tarafından kullanılan ve MS 3. yüzyıla ait olduğu düşünülen kemer altı biçimli Roma hamamları yer almaktadır.

İkinci teras, yapının en eski kısımlarından oluşmaktadır. Hastaların istihareye yatarak Tanrı Asklepios’u rüyalarında görmeyi umdukları “Avato” bölümü de buradadır. Ortada kısımda sunağın her iki yanında yer alan tapınaklar ile MÖ 2. yüzyıla ait Apollo tapınağının restore edilmiş kolonları görülebilmektedir. En üstte yer alan üçüncü terasta ise Asklepion Tapınağı’nın kalıntıları vardır.

​Şövalyeler Kalesi

14. yüzyılda Saint John Şövalyeleri tarafından stratejik noktaları kontrol altına alabilmek amacıyla liman girişine inşa edilmiştir Şövalyeler Kalesi. Türkiye’deki Bodrum Kalesi ile neredeyse karşılıklı durumdadır.

Şimdilerde Şövalyeler Kalesi olarak anılan kale, eskiden Neratzia ismiyle de anılıyordu. O dönemde aslında ana karaya bağlı olmayan küçük bir ada üzerine kurulan kale, şimdilerde Foinikes Caddesi üzerinde yapılmış olan bir köprü ile ana karaya bağlı durumda bulunuyor.

Hospitalier Şövalyeleri'ın Büyük Ustadı Fulk de Villaret tarafından dört kuleli kale, şimdilerde iç kale olarak görülüyor, 1380 yılında yapılmıştır. Ardından hem Osmanlı hem de korsan saldırılarına karşı daha kuvvetli olunabilmesi için, sonraki şövalyeler tarafından 1500’lerin başında kale genişletilerek güçlendirilmiştir ve Akdeniz’in en güçlü kalelerinden biri haline getirilmiştir.

Birbirinden derin bir hendek ile ayrılan iç ve dış kale yine bu hendek üzerindeki açılıp kapanabilen bir köprü ile birleştirilmektedir. Kalenin yapım aşamasında adadan çıkartılan taşların yanı sıra harabelerden toplanan sütunlar da kullanılmıştır. Kale duvarlarının üst kısımlarında kalenin yapımına katkıda bulunan şövalyelere ait armalar görülebilmektedir. 

Şövalyeler Kalesi, Rodos ve Kos’un 1523’te Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinden 1912 yılına kadar Osmanlılar tarafından kullanılmıştır.

Kos Agora Harabeleri

Agora, kelime anlamı olarak “çarşı” demektir. Yani agoralar, Antik Yunan şehirlerinin merkezlerini oluşturmuşlardır. Bu dönemde agoraların içine dini ve idari binalar da inşa edilirdi. Tam da bu sebepten agoralar genel anlamda o dönemin günlük yaşantısını en iyi anlatan alanlar olarak görülmektedir.

Kos Agorası da konum anlamında olabilecek en iyi alana, limana inşa edilmiştir. Bu durum, MÖ 366 yılında şimdiki liman çevresinde bir kaç yönetim binası ve tapınak inşaası ile başlamıştır. Zaman içerisinde başka tapınaklar, hamamlar, dükkanlar ve evler inşa edilmiştir. Günümüzde kalıntı olarak görülebilen Kos Agora Harabeleri de bu yaşamın izlerini taşımaktadır.

Bu alanın kuzey kısmında Afrodit Tapınağı, küçük bir Herkül Tapınağı ve 5. yüzyıldan kalma bir Hıristiyan bazilikasının kalıntıları mevcuttur. Ayrıca kazılar sırasında bir Hipokrat heykeli ile MÖ 3. yüzyıla ait yer mozaikleri de bulunmuştur. Kazılarda çıkan değerli eserlerin bir kısmı Kos Arkeoloji Müzesi’nde görülebilmektedir.

​Roma Evi

Casa Romana olarak da anılan Roma Evi, Roma dönemindeki bolluk ve bereketi yansıtan en güzel örneklerden biridir. Etkileyici bir mimariye sahip olan 1800 yıllık evin içerisinde 36 oda ve 3 havuz yer almaktadır. Tarihi yapının en göz alıcı noktalarından biri de zeminindeki mozaiklerdir. Bu mozaikler, Helen sanatından izler taşımaktadır. Bu nedenle evin ilk bölümünün 1. yüzyıl Helenistik döneme ait olabileceği düşünülmektedir. Diğer bölümlerinin ise MS 3. Yüzyılda Romalılar tarafından Pompei tarzında ek olarak yapıldığı öngörülmektedir.

Evdeki odaların ortasında kalan üç adet avlu yer almaktadır. Girişte yer alan heykel kaidesinin üzerinde “şeytanı defeden” anlamına gelen eski yazı mevcuttur. 

Ev ile ilgili yapılan kazılarda bulunan bazı geç Helenistik dönem heykeller ile üçüncü avluda bulunan deniz altı yaşamı figürlü mozaikler Kos Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

​Arkeoloji Müzesi

Limana yürüme mesafesinde yer alan Kos Arkeoloji Müzesi, köklü bir tarihe sahip olan Kos Adası ile ilgili geçmişe ışık tutan bir müzedir.
Kos’ta halen görülebilen pek çok kalıntı, harabe ya da yapının üzerinde yapılan çalışmalardan çıkan değerli objeler bu müzede bir arada sergilenmektedir. Bu sebeple Kos’taki bu turistik alanlara yapılacak gezilerin öncesi ya da sonrasında müzeye uğramak, bilgileri ve görülenleri pekiştirmek açısından iyi olacaktır.

Büyük çoğunluğu Agora, Batı Arkeoloji Bölgesi ve Odeon’dan çıkartılmış olan müzedeki eserler Helenistik ve Roma dönemlerine aittir.
İki katlı müze binasının kendisi de önemli bir yapıdır. 1935 yılında İtalyanlar tarafından inşaa edilmiştir. Müzenin birinci katında heykellerin yanı sıra mozaik yer döşemeleri de sergilenmektedir. İkinci katında ise daha çok seramik ve benzeri küçük objelere yer verilmektedir. 

Antik Yunan’a ait muhteşem estetiğe sahip mermerden yapılmış Tanrı ve Tanrıça heykelleri ile Roma Evi’nden (Casa Romana) çıkarılmış olan mozaik yer döşemeleri mutlaka görülmesi gereken ender objeler arasındadır.

Hipokrat Ağacı

Kos Adası’nda liman yakınındaki Gazi Hasan Paşa Camii’nin de bulunduğu Çınar Meydanı’nda (Platia Platanou) yer alan Hipokrat Ağacı, adından da anlaşılacağı gibi tıbbın babası olarak bilinen, Kos doğumlu olan Hipokrat’a (MÖ 460- MÖ 370) adanmıştır.

Efsaneye göre Hipokrat, bu ağacın gölgesinde öğrencilerine eğitim verirmiş. Tarsuslu Aziz Pavlus’un (Saint Paul) da burada kendisinden eğitim aldığı söylenmektedir.

14 metrelik gövde çapı ile Avrupa’nın en geniş ağacı olan Hipokrat Ağacı, aslında günümüzde 500 yaşında olduğu tespit edilmiştir. 2400 yıl önce, yani Hipokrat’ın yaşadığı dönemde aynı yerde bulunan ağacın soyundan geldiğine inanılmaktadır.

Koruma altına alınan ağacın dalları kırılmasın diye metal iskeleler ile desteklenmektedir. Ağacın hemen yanında Osmanlı Valisi Gazi Osman Paşa tarafından inşaa ettirilen bir çeşme de bulunmaktadır.

Hipokrat, hekim olan babası tarafından yetiştirilmiş ve kendisi de birçok yerde hekimlik yapmıştır. Anadolu’nun kuzey illerini gezdikten sonra doğduğu yer olan Kos Adası’na (İstanköy) dönüp hekimliğini sürdürmüştür. Antik İyonya’da bilimsel gelişme ve felsefe ile sımsıkı bağı olan hekimlik gözdeydi. Bu gelişme Hippokrates ile doruğa ulaştı. Kendisine göre tıbbın ilk kuralı “Primum non nocere” (Önce zarar verme!) ilkesidir.

Çağdaşı Eflatun, “Protagoras” adlı eserinde kendisinden “Koslu Asklepiades” olarak bahseder. Hipokrat'ın öğrencilerini para karşılığında eğittiğini ve hekimlik alanında Polykleitos ile Phidias'ın heykelcilikte kazandığı üne yakın bir ün kazandığından bahsetmektedir. Eflatun, “Phaidros” adlı eserinde de Hipokrat'a değinerek onun tıbba felsefi bir yaklaşım getirmiş ünlü bir Asklepiades olduğunu ve insan vücudunu bir bütün olarak ele aldığını anlatır.

Odeon

Antik Yunan’da müzisyenlerin konser verdiği açık hava tiyatrolarına verilen isimdir “odeon”. Kos’ta yer alan ve 1929 yılında ortaya çıkarılan Odeon’un ise MS 1. ve 2. yüzyıllardan kalma olduğu düşünülmektedir.

O dönemde önemli kişilerin oturduğu ilk dokuz basamak orijinal mermerdir ve restore edilmiştir. Odeon, kalın sütunlara sahip kemerlerin üzerine inşaa edilmiştir. Bu bölümlerde yapılan kazılarda bulunan Hipokrat heykeli ve diğer önemli kalıntılar, objeler Kos Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Oturma yerlerinin altındaki alanda iki yarım daire şeklinde galeri ve atölye ya da dükkan olarak kullanıldığı düşünülen bir kaç küçük oda da mevcuttur.

Sahne ve kulisi ile birlikte sahnenin bütünü beşgen bir yapıya sahiptir. Orkestra için ayrılan bölüm alışıldığı üzere daire biçimindedir ve mermer ile kaplanmıştır. Sahnenin yer döşemeleri ise mozaiktendir. Kemerlerin arasındaki nişlerde de süsleme amaçlı yerleştirilmiş mermer heykeller bulunmaktadır.