3 yıllık bir planın ardından nihayet gerçekleştirebildiğim gezi... Her yıl engeller çıkınca bu yıl zamanın denk gelmesi ve eşimin de bu geziye ikna olması beni çok mutlu etti. Sonuç mükemmel ötesi iyi ki gitmişim dediğim gezilerden...
Katıldığımız tur organizasyonunda cuma sabahı 8 uçağı ile Kars'ın Harakani Havaalanı'na hareketimiz iki saatlik uçak yolculuğunun ardından; kuvvetli bir güneş ışığının altında bembeyaz örtüsüyle karşıladı bizi Kars.
Panoramik Kars Turu
Grubumuzu; valiz alımından sonra bizi almaya gelmiş olan midibüs ile gelen yerel rehberimiz Yıldırım Bey ve şöförümüz Emre Bey karşıladı. Hava güneşe rağmen oldukça ayaz, yerler buz tutmuş. Havaalanı ve çevresi temizlenmiş kar ve buzdan, ama yine de pek çok yer kar ve buzlu. Tüm gezilerde olduğu gibi önce panoramik şehir turu vardı. Havaalanı da şehre baya yakın olduğundan hemencecik Kars merkeze vardık. İlk gezeceğimiz yer Kars Kalesi idi. Midibüsümüz bizi kaleye oldukça uzak bir mesafede bıraktı. Kalan yol yürüyerek çıkılacaktı. Yolun ortasından gitme şansımız yok, çünkü her yer buzlaşmış. Onun için kenarlarda kar olan yerlere basarak tırmandık kaleye. Zaman zaman dinlenmek için durduğumuzda görünen şehrin manzarası keskin güneş ışınları arasında, gümüşten bir şehri andırıyordu. Kaleye tırmandığımızda manzaranın güzelliği ile şaşkına dönmüştüm. Alışılmışın dışında buz tutan Kars Çayı'nın kıvrımları tarafından çevrelenen, beyazdan başka rengin olmadığı usta bir ressamın fırçasından çıkmış gibi; parıl parıl parlayan güzel şehir Kars... Tabi hepimiz fotoğraf almak için cep telefonlarımıza sarıldık. Kimimiz video çekimlerinde kimimiz de profesyonel fotoğraf makineleri ile çektiler karelerinin peşinde. Ardından kalenin surları ve içinde yer alan kafesinde demlenen sıcak çay molası.
Kars Kalesi M.S. 1153 yılında Selçuklulara bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzeddi'in emri ile Veziri Firuz Akay tarafından yaptırılmıştır. Üç büyük kapısı vardır. Kale içinde 12. yüzyıldan kalma Celal Baba Türbesi, Askeri Koğuşlar, Tarlalar Cephanelik ve bir adet mescit yer almaktadır bir de kafe. Kaleden iniş kolay oldu. Mekanlar aynı bölgede olduğundan ikinci durağımız Fethiye Camiî idi. 1877 -1878 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan sonra Kars'ta bulunan Kazak askerler için yaptırılan kilise, Alexandır Nevisky Kilisesi Cumhuriyet'in ilanından sonra iki minare ilave edilip camiye çevrilmiş.
Yine aynı bölgede Evliya Camii M.S. 963-1033 yılları arasında yaşamış olan İranlı evliya Ebu'l Hasan adını taşıyan Evliya Camii ve Kümbet Camiî. Kümbet Camiî, M.S 932-937 tarihleri arsında Bagrat'lı Kralı ABAS tarfından 12 havariye ithafen yaptırılmış bir kilise, sonradan camiye çevrilmiştir.Kars Çayı'nın doğu tarafında 18 ve 17. yüzyıl sonlarından kalan Osmanlı hamamları bulunmaktadır. Kars Çayı'nın dar boğazı üzerinde M.S 1579 yılında Osmanlı padişahı III. Murat'ın emri ile yaptırılan birinci taş köprü ve yine Kars Çayı üzerinde bulunan ikinci taş köprü hala kullanılmakta. Köprünün her iki yönde manzarası harika olduğundan, fotoğraf çekmeden edemedik.
Taş köprüye varmadan önce ünlü vatan şairimiz Namık Kemal'in evini ziyaret etmeden olmazdı. Bugün Aşıklar Evi ve resim galerisi olarak kullanılmakta. Dedesi Abdullatif Paşa'nın Kars mutasarrufu olarak görev yaptığı iki yıl boyunca Namık Kemal dedesi ile bu konakta kalmış ve ilk şiirini burada yazdığı söylenmekte.
Maliye Misafirhanesi, Deftardarlık, Güzel Sanatlar Fakültesi, Gümrük Müdürlüğü, Sağlık Müdürlüğü, Vali Konağı, Emniyet Müdürlüğü, Butik Hotel, Ticaret ve Sanayi Odası ve Hekim Evi diğer adıyla Cheltikov Hotel, Serka Binası, Baltık mimari tarzında yapılmış binalar. Şehre masalımsı bir görüntü veren bu binaların her biri görülmeye değer eşşsiz bir mimari tarzına sahipler. Yine Baltık mimarisine sahip Belediye Binası, Atatürk tarafından açılan Kars'ın ilk kız mektebidir. Tuncer Gülensoy Evi de tek katlı sarı rengi, baltık mimari şekliyle şehre renk katan binalardan. Ahmet Tevfik Paşa konağı ise Osmanlı Mimarisi'ni en iyi yansıtan örnek binalardan. Bu güzel buram buram tarih kokan binaların yanında şu anda yaşayan halkın oturduğu estetikten uzak derme çatma binalar dahi bu güzellikleri kapatmaya yetmemiş.
Kah arabayla kah yürüyerek ulaştığımız bu binaların her birini fotoğraf karelerine taşıdık. Günlük gezimize öğlen yemeği için mola verdiğimiz bir lokantada döner yiyerek karnımızı doyurduk ve Melekler Evi'ni de açtırıp bir odasındaki duvar ve tavan süslemelerine hayran kalarak, Meşhur Doğu Ekspresi'nin ulaştığı gar olan Kars Garı'na yöneldik. Meçhul Asker Anıtı, Kars'ın kurtarıcısı Kazım Karabekir Paşa'ya ait Rus generaller tarafından hediye edilen vagonu gördük. Bundan sonra durağımız Kars Arkeoloji Müzesi.
Kars Arkeoloji Müzesi
Kafkaslardan Anadolu'ya girişte ilk yerleşim merkezi olan Kars şehri, birçok uygarlığın geçişine tanıklık etmiş bir antik kent olması nedeniyle pek çok tarihi eser ve belge ile yaşam tarzları sergilenmekte müzede. Mutlaka gezilmeli. Müze müdürünün sıcak karşılaması ve görevli arkeolog gencin güzel anlatımlarıyla gezdik müzeyi. Çıkarken ellerimize verilen bizim için hazırlanmış Kars dökümanlarıyla dolu çantalarımızı alarak çıktık müzeden. Son foto çekimlerimi yaparken ben müzenin bir köşesindeki resim sergisini de ihmal etmedim. Sömestr ve yaz tatillerinde çocuklar için resim çalışma etkinlikleri düzenliyorlarmış . Onların sergisini görmeyi ,minik elleriyle ve renkli çizimleriyle oluşturdukları resimleri tek tek çekmeyi de ihmal etmedim. Bir resim sanatı sever olarak ben; gururlu ve mutlu ayrıldım müzeden.
Kısa bir süre sonra sonunda, muhteşem manzaralı otelimize yerleştik. Bir zamanlar bir Rus ailesine bir zamanlar Hekim Evi bir zamanlar Opera Binası olarak kullanılan sanata hizmet etmiş tarihi Cheltikov Oteli bugün Kars'ın en çok tercih edilen en güzel otellerinden. Muhteşem kapı işlemeleri, yüksek tavanlar, şato görüntüsündeki dış cephesi, sokağın içinde tüm heybetiyle tarihe ışık tutmaya devam etmekte.
Meşhur Kars Kazı ve Malakanlar
Rehberimiz bir buçuk saatlik bir dinlenmeden sonra meşhur kaz eti yemek için Kaz Evi denen mekana gidileceğini herkesin hazır olmasını istedi. Ve saat 19:30'da araba geldiğinde hepimiz hazırdık. Güneşin batması ile hava daha bir soğumuş ayaza bırakmıştı yerini. Gideceğimiz yer fazla uzak olmadığından 5 dakika sonra Kaz Evi'ndeydik.
Kaz Evi işletmecisi orta yaşta bir hanım çocukları ile birlikte işletiyorlar. Kars'ın cesaret ödüllü bayan girişimcisi gazetelere ve televizyona çıkmış kendisinden sonrakilere örnek olmuş bir hanım. İçerisi biraz vintage tarzında döşenmiş. Beyaz güpürlü perdeler, Kars'a ait el dokuma kilimler aksesuar olarak kullanılmış. Avizeler de yine vintage tarzı eski zamanları anımsatan bir mekan.
Bize ayrılan masalara yerleştik servis hemen başladı. Masalarda ev yapımı turşular, pide ekmekler, un helvaları, tabak, çatal, kaşık ve bıçaklar bizden önce yerlerini almıştı. Güzel bir çorba ile açılış yapıldıktan sonra, bulgur pilavıyla yapılmış meşhur kaz etimiz pilav üzerinde döner gibi sunuldu. Gezi yöneticimiz jest olarak sıcak şarap ikramında bulundu. Yemeğimizi bu sıcak şarap eşliğinde yerken Kars'ta yerleşmiş sonra da Kars'ı terk ederek Kanada'ya yerleşen çalışkan bir halk olan Malakanlarla ilgili belgeselimizi de seyrettik. Peynir yapımında ustalaşan ve İsviçre peynirlerini aratmayan tatlar ortaya çıkaran Malakanlar, giderken bu güzel peynirlerin tariflerini ve peynir yapımında kullandıkları gereçleri yadigar olarak bırakıp gitmişlerdi. Ve hala peynirler onların usullerine göre yapılmaktaydı.
Belgeselden sonra Kafkas halk danslarının küçük bir ekibi geldi. Önce Azerice şarkılar, ardından Kazak dansları ve en sonunda Atamıza addedilen "Hoşgelişler ola" şarkısının sonunda açılan Türk bayrağı ile coşulan bir atmosfer ve alkış tufanı. Akşamın bitiminde otelimize dönüş.
Yolculuk ve günün yorgunluğunu atmak için hemen yattık. Sabah erken kalkılacak uzun bir yolculuk; Ani Harabeleri'ni görmek ve Çıldır Gölü'nde atlı kızağa binmekti ertesi günün programı.
Ani Harabelerine Doğru
Sabah kahvaltımızı otelde yaptık. Envai çeşit Kars peynirleri tabak, tabak sıralanmıştı stantta. Ballar, yeşillikler, domates, salatalık ve diğer kahvaltılıklar... Her peyniri tatmak için aldığımda diğer yiyeceklere yer kalmamıştı artık tabakta. Peynirler harikaydı. Bu kadar çeşidi birarada görmemiştim. Sadece peynirle karnım doyduğu için başka kahvaltılıklara gerek kalmadı. Kahvaltı organizasyonu yapan görevliye peynirleri nerden aldıklarını sordum. Otelin karşısında daha öncede dikkatimi çeken küçük bir peynirci dükkanı sahibi Zeliha Hanım'dan aldıklarını ve tavsiye ettiğini söyledi.
Kahvaltının ardından yine sıkıca giyinip arabaya yerleşirken ve hava sıcaklığı -12, -13 derecelerde seyrediyorken yine soğuk bir güne günaydın demiştik. Kars'ın çıkışından sonra uzun ince bir yola koyulduk. Her taraf bembeyaz sadece yolumuz siyahtı. Güneş tüm parlaklığı ile bize gülümser gibi bakarken, biz çevredeki küçük küçük tepecikler olmasa dümdüz bir ovada gidiyor gibiydik. Karşımıza çıkan küçük köyleri, tek katlı hiçbir estetiği olmayan köy evleri, bahçelerinde kışın ısıtmak için kullanılan tezek duvarlar ve hayvan yemi samanları ile gezinen kazları görüyorduk. Bizim yaşam koşullarımızla onların hayatları arsındaki devasa fark, içimi sızlattı. 21. yüzyılda ülkemin köylerindeki yaşam hiç değişmemiş halk yine kendi olanakları ile kurdukları yaşamı devam ettiriyorlardı. Tek geçim kaynakları hayvancılıktı.
Ani Harabeleri'ne yaklaşmaya az kalmışken yerel rehberimiz dikkatli bakarsak Ağrı Dağı'nı görebileceğimizi söyledi. Hemen telefonlara sarılıp gösterilen yere baktım ufukta küçük bir üçgen şeklinde en yüksek tepe olarak yeşille mavi arasında bir renkle donanmış efsanevi Ağrı Dağı'nı gördüm. Görmek güzel bakmak daha da güzel. Rehberimiz fotoğraf çekimi için en iyi görüntüyü alabileceğimiz yere gelince arabayı durdurdu indik. Ama yükselen güneş ışınlarından sadece bir suret olarak görünen Ağrı Dağı'nı fotoğraflamak mümkün değildi. Tekrar yola koyulup Ani Harabeleri'ne geldik.
Kars Ani Harabeleri, her tarafın beyaza büründüğü güneş ışınlarının sanki dik geliyormuşcasına aydınlattığı doğa, bize muhteşem bir görsel şölen sunuyordu. Bir saatlik bir yolculuktan sonra karşımıza Ani Harabeleri'nin çevrelendiği surlar çıkıverdi. Bizden başka da ziyarete gelen geziciler vardı. Kars Ani arası 42 kilometre, Ani Ocaklı Köyü sınırları içerisinde. Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehri'nin batı yakasında, volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir Ortaçağ şehri. İpek Yolu üzerinde bulunduğundan aynı zamanda önemli bir ticaret merkezi. Kentin tarihi M.Ö 5000 yıllarına dayanmakta, nüfusunun 100 bin civarında olduğu söyleniyor. Ana giriş kapısı olan aslanlı kapı iki büyük kapıdan oluşmakta. Surların doğu yanındaki burç üzerinde Selçuklu Sultanı Alpaslan'ın şehri 1064 yılında fethetmesini belgeleyen dört satırlık Kufi İslami bir kitabe mevcut. Surların içinde Büyük Katedral (Fethiye Camii), Aziz Prkitch (Keçel Kilisesi), Gagik Kilisesi, karşıdan tüm heybetiyle beyazlar arsında yer alan Selçuklu mimarisini andıran ve en çok fotoğrafı çekilen Abughamrents (Poladoğlu) Kilisesi bulunuyor. "İlerde Selçuklu mimarisinin esin kaynağı olacaktır" Tigran Honents (Resimli Kilise), Genç Kızlar Kilisesi, Rahibeler Manastırı,Ebû'l Manucehr Camiî, Selçuklu Kervansarayı, Ebû'l Muammeran Camiî, Selçuklu Sarayı, Küçük ve Büyük Hamamlar, İpek Yolu Köprüsü (Türkiye Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay üzerinde, yıkılmış), İç Kale, İç Kale Manastırı ve Kilisesi, Prens Çocuklarının Mezar Şapeli, Bostanlar Deresi Mağaraları, Kaya Kilisesi, Ateşgede Tapınağı, Horomos Kilisesi ve Kuş Evleri bulunmakta. Kazı çalışmaları halen devam etmekte. "Ani bir dünya; ama dünya bir ani değil "sözüyle gezimizi noktayalım.
Çıldır Gölü
Tekrar aslanlı kapıdan çıkış yaparak arabamıza binip Çıldır Gölü'ne gitmek için Ardahan istikametine yöneldik. Uzun ince bir yol Çıldır'a uzanan yol. Ara ara 2-3 metreyi bulan kar öbekleri arasında kıvrıla kıvrıla ulaştık Çıldır'a. En çok gitmek istediğim yerlerdendi donmuş göl üzerinde yürümek, atlı kızaklara binmek... Çıldır Gölü, Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük tatlı su gölü ve ikinci en büyük gölü olarak bilinmekte. Göl, tektonik oluşumlu bir göl ve en derin noktası 49 metre. Gölün çevresinde gelişmiş olan bir bitki örtüsü mevcut değil. Kars'a yaklaşık 90 kilometre uzaklıkta ve deniz seviyesinden yaklaşık 2000 metre yükseklikte bulunan kocaman bir göl. İlkbaharda bu tepelerin yeşerdiğini, çiçeklerin açtığını ve daha güzel bir görüntü verdiğini söyledi rehberimiz. Mevsim kış olduğundan göğün maviliği dışında her yer bembeyaz...
Göl buz tutmuş durumda buzun kalınlığı 80 santimetre civarındaymış, kırılması mümkün değil. Atlı kızaklar var. 500 metrelik bir alanı gidip dönüyorsun bir tur kişi başı 15 Lira. Her ne kadar atlı araba ile turlarken yüzünün donduğunu hissetsen de müthiş zevkli, yaşanması gereken bir deneyim. Bölgede balıkçılık var sazan balığı avlanıyor küçük derme çatma bir restoranda (Atalay'ın Yeri) yemek yemek için sıra bekledik. Sıramız geldiğinde alelacele yenmesi gerektiğini düşündüren bir ortam, yanan sobanın verdiği sıcaklık, dışarının soğuğuna karşılık, soba yanan bir mekan, çok güzel geldi. Balık kızartması istedik tavuk da ikram ediliyor ama tercihimiz sazan balığı oldu. Masaya konan pide ekmekler, ev yapımı turşular, çeçil peyniri, yoğurt hepsi harikaydı. Acıkmışlığın verdiği hızla ana yemek gelmeden nerdeyse karınlarımızı doyurduk. Balığımız geldiğinde artık fazla yer kalmamıştı midede, buna rağmen yedik çok güzel ve lezzetliydi. En son olarak helva da ikram edildi çaylarımızı dışarıda içtik. Bizden sonrakiler oturabilsin diye. Bol bol fotoğraf çekimi ve dönüş için arabaya biniş.
Göle gelmeden önce Çıldır Köyü'ne geliniyor. Burada Kars Üniversitesi'ne bağlı Turizm Otelcilik okulu ve uygulamalı oteli açılmış. Çok güzel ama lokanta bireysel ve kalabalığa hizmet vermekte zorlanıyor. Umarım üniversiteye bağlı bir restoran açılır temiz ve düzenli. Dönüşte Kars peynirlerimizi aldık. İki saatlik Kars dönüş yoluna girdik çeşitli fıkralar eşliğinde otelimize geri döndük. Bu akşam da yemeği yine Kaz Evi'nde yiyecektik, yemek olarakkemikli parça etten yapılan nohutlu yemek Piti, hengel (mantı) erişte ve mercimekle yapılan makarna tarzı bir yemek yine turşu ve sütlaç. Menü oldukça güzel ve doyurucu. Gecenin aktivitesi olarak aşıklarıyla ünlü bir şehir olduğundan aşık atışması yapılacaktı. Yemeklerimizi yerken aşıklarımız geldi, başladılar karşılıklı nazireye. Güzel dörtlüklerle, güzel sazlarıyla değişik bir ortam oluşturdular, zevkle izledik.
Kars'ın devlet sanatçısı unvanını almış üç büyük halk ozanının isimleri Murat Çonanoğlu, Aşık Şenlik ve Şeref Taşlıova. Bizim gurupta hayvanseverler çok olduğundan her restoranda yemek sonrası artan yemek artıkları bir poşete konarak sokak köpeklerine ikram edildi. Yatmak için otele dönüş ertesi gün program Sarıkamış ve İstanbul'a dönüştü. Otelde peynirci hanımla karşılaştım, peynirlerine bakmak için dükkana geçtik. Zeliha Hanım peynir dükkanını açalı bir yıl olmuş. Otel; müşterileri yönlendirebilir diye otelin karşısında açmış. Peynirleri Malakan'ların yaşadığı köyden getiriliyor Koçulu peynir etiketi ile garantisi var ayrıca bütün ürünler pakette hijyen kurallarına uygun olarak satılıyor. Güler yüzü genç bir girişimci olarak önerebileceğim ilk isimdir Zeliha'nın Bal ve Kaşar Evi. Ertesi gün kahvaltının ardından otelden ayrılarak Sarıkamış'a yöneldik. Sarıkamış Kars'a 55 kilometre. Kış sporlarıyla Türkiye'nin önemli merkezlerinden biri. 2200-2900 metre yüksekliğinde bir plato üzerinde yer almakta. Sarıkamış'ın dağları, tepeleri, ovaları, tümsekleri Türkiye'nin tarihinin Türkiye vatanının tarih düğümleridir. 1914 -1945 yıllarında Sarıkamış Harekatı olarak bilinen tarihi olayda 90000 askerimiz şehit olmuş. Şehitlik anıtına vardığımızda hepimizin burnu sızladı, yüreğimiz ezildi. "Dur Yolcu" şiiriyle duygularımız altüst oldu. Gözlerimiz doldu. Ardından Sarıkamış ilçesinde Kazım Karabekir Camiî (Yanık Kilise)'ni ziyaret ettikten sonra kayak merkezine vardık telesiyelerle tepeye çıkıp ,orada yenen sucuk ekmek ve çay içiminden sonra tekrar telesiyelerle aşağıya iniş ve arabamızla İstanbul'a dönüş için havaalanına gidişle gezimizi noktaladık.