Kars'ta Yapılacak Şeyler Ve Gidilecek Yerler

Eşim ile birlikte mart ortası Anadolu'nun bu gizemli şehrini keşfetmek üzere, küçük bir grup ile Türkolog ve Anadolu tarihçisi Ali Canip Olgunlu önderliğinde çıktığımız yolculuğun ilk durağı, elbette ki Kars Harakani Havalimanı oluyor. Kars'a İstanbul'dan yaklaşık 2 saatlik uçak yolculuğu ile ulaşabiliyorsunuz.

Oldukça modern ve büyük yapısı ile hepimizi şaşırtıyor. Havalimanı şehir merkezine sadece 6km. Buradan Sarıkamış Kayak Merkezi'ne ise 45 dakikalık bir yolculuk ile ulaşılabiliyor.

Kısa bir yolculuktan sonra iki gece konaklayacağımız Cheltikov Otel'e ulaşıyoruz. Cheltikov 19. yüzyılda Ruslar tarafından bazalt taşı kullanılarak, Baltık mimarisiyle yapılmış. Türklere geçtikten sonra hastane, misafirhane gibi devlet binaları olarak kullanıldıktan sonra, 2011 yılında restore edilerek 20 odalı butik bir otel haline getirilmiş. Şimdilerde, Kars'ta konaklanacak en güzel otel konumunda. Aynı zamanda otelin duvarları yaklaşık 1 metre kalınlığında. Cheltikov Otel personeli, bizleri güler yüzle o kadar güzel karşıladı ve ağırladı ki doğunun harika misafirperverliğini bizlere çok iyi hissettirdiler. Dönüş için havalimanına geldiğimizde bizi uğurlamaya kadar geldiklerini gördük ve aynı zamanda yanımızdaki hanımlara da gül hediye ettiklerine şahit olduk. Eminim hiçbirimiz, bu güzel insanların içten misafirperverliklerini, ömür boyu 
unutmayacağız.


Kars şehrine, burada sadece 40 yıl yaşamış olan Rusların etkisi çok büyük olmuş. Hatta halen Kars Kafkas Üniversitesi'nin Güzel Sanatlar Fakültesi Bale Bölümü'nün başarısı, bu etkinin güzel bir sonucu. İnsan, 40 senede bunlar yapılmışsa, yüz sene daha kalsalarmış neler yaparlarmış acaba diye sormaktan kendini alamıyor. Yarı göçebe bir toplum olan Türklere karşın yerleşik yaşamı tercih eden Ruslar, bundan yüz sene öncesinin şehir planlamasıyla, şimdi bile oldukça modern sayılabilecek düzenli bir kent yaratmışlar. Geniş caddeler, halen birçoğu aktif olarak kullanılan muazzam ve çok sayıda taş binalar inşa etmişler.

Kars halkını oluşturan toplumlar, Azeriler, Acemler, Kürtler, Terekemeler (bir Oğuz boyu) ve Türkmenlerdir. Kars toplumunda yer edinmiş olan Ermeniler ve Malakanlardan, maalesef Kars'ta kalan kalmamıştır. Bugün bu karışık Kars toplumu, kardeşçe yaşamaktadır. Şehirde her yer Türk bayrakları ve Atatürk resimleriyle süslüdür. 

Bir Rus Ortodoks toplumu olan Malakanlar, Çar tarafından Rus Ortodoks Kilisesi'ni kabul etmemeleri ve asla ellerine silah alıp savaşmamaları sebebiyle, Kars'a sürülmüşlerdir. Türkler, çiftçilikte ve hayvancılıkta çok ileri olan bu toplumdan çok şey öğrenmiştir. Bugün meşhur Kars peynirlerini yapmayı, Malakanlar'dan öğrenmişlerdir. Malakan toplumu, maalesef 1922 yılında dönemin hükümeti tarafından Bolşevik olabilecekleri kanısıyla tekrar Rusya topraklarına gönderilmiştir. Kalanlar ise 1962 yılında askerlik yapmayı reddettikleri için Kars'tan gönderilmişlerdir.

Seyahatimizin ilk gunu şehrin içinde görülecek yerleri rehberimiz eşliğinde gezdik.

Kars'ta gezilecek yerler, şehir içindeki Rus binaları, Çar Nikola'nın eski av köşkü (bugün Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılmakta), Kars Kalesi (oldukça iyi korunmuş), Ebu'l Hasan Harakani Türbesi ve Camii, sonradan Kümbet Camii'ne çevrilen Havariler Kilisesi.


Havariler Kilisesi

Puşkin'in defalarca gidip yıkandığı hamam, Arkeoloji Müzesi, Ruslar tarafından yapılan konserve fabrikası, taş değirmen, 1719'da yapılan taş köprü sayılabilir.

Kars'ta birçok yerde kaz yemek mümkün ancak bazı yerler turistik. Aslen Karslı olan Ali Canip Bey, önceden bizler için Kamer lokantasına rezervasyon yapıp kaz siparişi vermiş. Gittiğimizde soframız hazırdı. Yöresel bir çorba olan evelik ile yemeğimize başladık. Çorba, mercimek, nohut, yarma, patates ve evelik otundan yapılıyor. Daha sonra ayıklanmış olarak kaz etleri yanında suyuna yapılmış bulgur pilavı ile birlikte masamıza servis edildi. Tam bir kaz ziyafetiydi. Lokantada şarap da servis ediliyor. Umurbey şarabını Kars'ta bulmak sürpriz.

Kars mutfağına gelirsek, bu mutfağın en önemli unsuru kaz. Kaz öyle kesilip hemen fırında pişirilmez, kazlar kesildikten sonra tuzlanarak kurutuluyor ve kara gömülüyor. Kaz buzdolabında asla saklanmıyor. Dondurucuya girerse tadı bozuluyormuş bilgisini, tecrübeli ağızlardan öğrendik. Kaz pişirilmek istendiğinde 24 saat suda bırakılıyor arada su değiştiriliyor ki tuzunu bıraksın. Daha sonra iki kez haşlanıyor. İlk haşlama suyu dökülüyor: İkinci haşlama suyu ise bulgur pilavı yapmak üzere saklanıyor. Haşlanan kaz, fırında pişiriliyor ve daha sonra yemek için kemiklerinden ayrılıyor. Kaz eti, tavuk ve ördeğe göre biraz sert ve rengi koyu kahverengi ancak lezzeti gerçekten harika. 

Yemekten sonra otelimize geri dondüğümüzde bir süpriz ile karşılaştık. Giriş katında bulunan odayı bizim için sinema salonuna çevirmişlerdi. Önce Malakanlar ile ilgili bir belgesel seyrettik daha sonra patlamış mısır eşliğinde Malakanlar ile ilgili "Deli Deli Olma" filmini seyrettik. 

Filmin tamamı 2009 yılında Kars'ta çekilmiştir. Filmin konusu“93 Harbi” sonrasında Çar’ın Rusya’da yaşamasını istemediği Malakan kavminin bir kısmı Kars’a göçe zorlanır. Göç edenler arasında Mişka’nın (Tarık Akan) ailesi de vardır. Filmde Mişka 70’li yaşlardadır. Bir zamanlar köyün değirmenini işleten Mişka, modern makineler çıktıktan sonra, işini yapamamış ve maddi sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı Popuç (Şerif Sezer), Mişka’dan nefret eder ve köyde yaşamasını istemez. Köylüler bir zarar görmedikleri hatta sevdikleri kendi halinde, barışçı, yardımsever Mişka ile Popuç arasında kalmışlardır. Popuç, oğlu Şemistan (Levent Tülek), gelini Figan (Zuhal Topal) ve üç torunuyla yaşar. Torunlarından en küçüğü Alma dik başlı, sevecen bir kızdır ve doğuştan iyi bir müzik kulağına sahiptir. Alma’nın öğretmeni Metin, Alma’daki yeteneği fark etmiştir ve kesinlikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünür. Alma ve Mişka arasında sıcacık bir dostluk vardır. Metin öğretmenin uğraşları sonucunda Alma konservatuar sınavlarına girer. Mişka hastadır. Köyde Mişka’nın yakında öleceği konuşulur. En sonunda iki yaşlı geçmişlerini sorgularlar ve aralarındaki büyük sır ortaya dökülür.

Seyahatimizin 2.günü Kars'a yarım saat mesafede Ermenistan sınırı sıfır noktasında bulunan "Ani Antik Şehri'' ise Anadolu'da Ortaçağ'da kurulmuş en büyük yerleşim kentidir. Efes'in 30 katı büyük olup 135 km2'dir. 10. yüzyılda kurulan kent, Ermeni Pakraduni Hanedanlığı'nın başkentidir.

Zamanında 100 bin nüfus yaşamaktaymış. Bugünkü Kars nüfusu sadece 80 bindir. Sekiz kadar kilise ve bir camii, bugün günümüze kadar gelmiştir. Daha sonra Selçuklular tarafından 1071'de alınmıştır. Alparslan büyük bir hoşgörüyle, Hıristiyan sembolleri taşıyan kiliseleri camiye cevirmiş ancak bu sembollere dokunmamıştır. Ani kenti girişinde, Anadolu'daki ilk Türk yazıtı acem dilinde surda bulunmaktadır. Yine Selçuklular tarafından ilk Türk camii, 1072'de yine Ani şehrinde inşa edilen Ebu-l Menucer'dir. Osmanlı döneminde ise Ani şehrine önem verilmemiştir. Bugün kentin birçok yapısı toprak altında bulunmaktadır. Kiliseler ve camiiler restore edilmektedir ancak halen kente hak ettiği değer maalesef verilmemektedir.

Daha sonra Kars'a 45 dakika uzaklıkta bulunan Çıldır Gölü'ne gittik. 123 km2 yüzölçümüne sahip göl kış aylarında tamamen donar ve üzerinde kızak ile unutulmaz geziler yapılabilir ve fotoğrafçılar için inanılmaz güzel görüntüler ortaya çıkabilir. Donmuş gölde, balıkçılar tarafından Eskimo usulü buz delinerek balık avı yapılır ve gölün kenarındaki Atalay'ın yerinde afiyetle bu balıklar yenir. İki tür balık vardır. Sazan ve Alabalık. Balıklar tava olarak yapılır ve oldukça lezzetlidir.
Daha sonra şehre döndük ve peynirleri denedik, akşam yemeğimiz için otele geri döndük. 

Diğer ünlü bir Kars yemeği ise Piti. Otelimizde son akşam bizim için özel olarak hazırlandı. Piti kuzu eti, nohut ve safran ile hazırlanıyor, emaye porsiyonluk maşrapalarda fırında pişiriliyor. Yeme şekli ise önce tabağınıza bir tür lavaşı doğruyorsunuz sonra maşrapadaki yemeğin suyunu döküyor ve en son ise tabağa yemeği boşaltıyorsunuz. Oldukça lezzetli bir yemek.
Akşam otelimizde bizler için özel Kafkas grubu geldi ve muhteşem bir şov yaptılar.
En son dilek balonları uçurduk ve son gecemizi geçireceğimiz odalarımıza çekildik.

Son günümüzü 45 dakika uzaklıkta bulunan Sarıkamış'a gittik.

Sarıkamış'a giderken yol üzerinde bulunan şehitliğimizi ziyaret etmeden elbette geçmedik. Allahuekber Dağları'nda Aralık 1914'te savaşan 40 bin askerimizden ancak üç bini Sarıkamış'a geri dönebilmiş. 37 bin asker dağlarda savaşarak şehit olmuş. Bu arada tek kurşun atmadan soğuktan öldüler sözü tamamen palavra. Şehit adlarından, en küçüğünün sadece 16 yaşında olduğunu okudum. Allah'ın rahmeti hepsinin üzerine olsun, ruhları şad olsun.
Sarıkamış girişinde bulunan askeriye içinde yine o dönem Ruslar tarafından yapılmış harika binalar var ve halen yapıldıklarından yüz sene sonra bile bizim Mehmetçiklere ev sahipliği yapıyorlar. Ayrıca şu anda maalesef odun deposu olarak kullanılan muhteşem bir mimariye sahip, Çar Nikola'ya ait bir av köşkü bulunuyor.

Daha sonra Sarıkamış Kayak Merkezi'nde telesiyejler ile 1. fazda bulunan cafesine cıktık ve sıcak şarap eşliğinde sucuk ekmek partisi verdik. Sarıkamış bölgesinde 4-5 otel bulunuyor ve üç etaplı telesiyej imkanı var. Pistler harika. Bu bölgenin özelliği kristal kar taneleri olarak karın yağması. 
Gercekten olağan üstü güzellikte ki bu güzel gezimizi de bitirdik.
Ve en son olarak havalimanına geldiğimizde rehberimiz Ali Canip Bey'e teşekkürleri sunmak için bütün otel ekibi ve Kafkas ekibi bizleri uğurlamaya gelmiş, herkes için birer adet kırmızı gül ile bu guzel ve misafir perver sehire veda edip İstanbul'a uçtuk.