Seyahatimize Türk Havayolları’nın sabah uçağı ile başladık. Bilbao Havalimanı’ndan arabamızı alıp güzeller güzeli Bask bölgesi olan Rioja'ya doğru yola çıktık.
Yaklaşık 2 saatlik araba yolculuğundan sonra navigasyonumuz sayesinde otelimize ulaştık. Otelimiz Villa de Elciego. Elciego kasabasında küçük bir pansiyon. Bu oteli seçme nedenimiz; akşam yemeğe gideceğimiz müthiş Marques de Riscal oteli ve bağlarına yürüme mesafesinde olması.
Otele yerleşir yerleşmez, önceden bilet almış olduğumuz Marques de Riscal bağlarını gezmek üzere yola ciftik. Otelin tabelaları bizim ülkemizdeki gibi devasa olmadığından biraz kaybolarak bulduk. Muhteşem bir karşılama ile hemen bağları ve görsel şölen yaşatan oteli gördük. Kanadalı mimar Frank o Gehry tarafından yapılmış 2006 senesinde açılmış olan bu otelin bağları 1858’den beri şarap üretiyorlar ve o yıldan beri her yıl 1000 adet şişeyi otelin altında bulunan devam mahzende saklıyorlar. Toplam 130,000 şişe. Bu arada her sene içlerinden 10 tanesini açıp içiyorlarmış. Müthiş bir duygu orada olmak.
2 saatlik bağ gezimizden ve şarap tadımından sonra kızımızın doğum yılında (2010) üretilmiş olan özel seri şaraptan satın aldık. Sadece 30 Euro. Daha sonra otelimize döndük.
Aksam yemeği için tekrardan Marques de Riscal'e geldik. Bizim yediğimiz bölüm kafesi, ayrıca özel bir bölüm var ve orada tadım menüsü servis yapıyorlar.
2. gün sabahtan yola çıkıp yarım saat uzaklıktaki Logrono şehrini gezdik. Havada sansımıza çok güzeldi. Öğlene doğru önceden rezervasyon yapıp hem tadım yemeği yiyeceğimiz hem de fabrikasını gezeceğimiz Bodegas Baigorri'ye geldik.
Çok değişik bir mimarisi olan fabrika. Yerin altına girip 7 katlı kocaman bir fabrika kurmuşlar ve her katta hem üretim yapıyorlar hem de şişeleyip satıyorlar.
Bu bölgenin şarapları Tempranillo üzümlerinden. Genelde şarap bağlarının hemen yanında üretim yapıyorlar böylece üzümler taşınma sırasında zarar görmemiş oluyor.
Fabrikayı yaklaşık1 saat boyunca gezip acıktığımızı anladıkları için en alt katta bulunan ve inanılmaz bir doğa ve bağ manzarasına sahip olan restoranında tadıma geçtik. Herkese masalar ayrılmış ve yemekler enfes lezzetliydi.
Menü 6 yemek ve tatlıdan oluşuyor. Dört değişik şarap dahil 45 Euro, oldukça uygun buldum.
Üç başlangıç sonrası domuz sosisi chorizo eşliğinde fasulye, domuz gerdanı ve blueberry soslu panna cotta yanında kırmızı ve beyaz şarap jölesi ile…
Muhteşem ziyafetten sonra bu seferde en büyük şarap müzesi olan Vivanco'ya gittik. Müzenin içinde ayrıca dünyanın en zengin tirbuşon koleksiyonuna sahip
Akşam üzeri otelimize döndük ve dinlendik. Akşam yemeğimizi otelimizin altında bulunan şarap evinde yaptık.
3. gün sabah erkenden bu seferde en kuzeye San Sebastian'a gidip hayatımızın yemek deneyimini yasamak için yola çıktık. Bilbao'yu geçerek muhteşem manzaraya sahip olan San Sebastian'a vardık. Yolculuğumuz yaklaşık 2 saat sürdü. Otelimizi çok kolay bulduk. Otelimiz en meşhur plajlarından Contxa'nın hemen karşısında bulunan Otel Niza. Konumu ve şıklığı inanılmaz güzel.
Şimdi vakit yemek vakti… Pintxos dedikleri meşhur atıştırmalıklarını denemek üzere eski şehre doğru yola çıktık. Otelimize yaklaşık 15 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunuyor.
Benim önerim gözünüze ne hoş gelirse hemen onu alıp yiyin. Her kösede bir bar ve barların üzerinde onlarca değişik pintxos. Ben tüm gün bunlardan yiyebilirim. İsterseniz baget ekmeklerin üzerinde, isterseniz sıcak servis yapılanlar var veya bardak içinde servis edilenler var.
Akam yemeği için uzun zamandır aklımızda olan Zuberoa'ya çok önceden rezervasyon yaptırmıştık. Ünlü Bask chef Hilario Arbelaitz'in San Sebastian'ın 12 km dışında Polonezköy gibi bir yerde bulunan Michelin lokantasındayız. Karşılama mükemmel dekor sade köy evi gibi toplam on masa var. Bize 55-60 yaşında bir hanım servis yapıyor güler yüzlü samimi bütün yemekleri anlattı. Somellier olan bey Larousse kalınlığında olan kitapçıktan şarap seçiminde yardımcı oldu. Başlangıç olarak gelen ağız hoşlukları gelecek yemeklerin mükemmelliği konusunda ipucu verdi. Bu arada Vedat Milor'un lokantaya sık sık geldiğini ve bazı şeyleri kendisinden öğrendiklerini söylemeleriyle bir Türk olarak gurur duydum. Başlangıçlar kendi sularında pişmiş istiridye ve bebek kalamarlar devamında süt kuzu fırın ve süt domuz fırın, tatlı olarak da bir tür cheesecake ve yanında peynirli dondurmaydı.
Deniz ürünleri deniz kokuyorlardı ve enfestiler, fırında geleneksel yöntemlerle pişen etler damaklarımızı çatlattı. Tatlı da aynı şekilde muazzamdı. Yemek boyunca Cava (İspanyol Şampanyası) beyaz şarap ve 2005 Rioja içildi. Toplam hesap 235 Euro ödedik..
Akşam otele döndükten sonra otelimizin manzarasında faydalanıp biraz dışarıda dolaştık.
4. günün sabahında otelimizin karşısındaki kafede çok güzel kahvaltı yaptık. Daha sonra yeniden şehri talan ettik bu sefer alışveriş yaptık. Çok hoş mağazalar hem eski şehirde hem de yeni bölümde bulunuyor. Zara gurubu Türkiye'den hem daha şık hem de daha ucuz. Ayakkabı mağazalarına bakmadan gözlerimi alamadım.
Öğlen yemeği için bu sefer çok önceden rezervasyon yapmış olduğumuz yine Vedat Milor'un gözdesi El Kano'ya gidiyoruz. Buranın en meşhur yemeği Turbo balık yiyeceğiz.
San Sebastian'dan 20 km batıda nefis bir sahil kasabası olan Getaria'da yer alan bu balık lokantasına Vedat Milor tavsiyesi üzerine öğle yemeği için geldik..
Bölge şarabı Taxicoli ve çiğ ton balığı ile başlangıç yapıp devamında yengeç ve salata istedik. Ana yemek olarak 1,5 kg bir ızgara kalkan istedik. Deniz ürünleri lokanta girişinde bulunan kömür ızgaralarında geleneksel olarak pişirilmekte…
Vedat Milor burada yediği kalkan için dünyadaki en iyi kalkan pişiren lokanta demişti evet kesinlikle haklı ben böyle kalkan yememiştim. Kavaklardaki kazıkçı Kahraman gelip bir de burada yemeli!! Toplam 125 Euro ödedik bu ziyafete. Bu enfes yemek yaklaşık 2 saat surdu biz bitirip çıkarken lokanta dolmaya başlamıştı.
Otele donduk biraz dinlendikten sonra dışarı çıktık. Yine biraz alışveriş ve dinlenmece... En güzel kafelerde oturup yürüyüş ve denize giren kişileri seyrettik. Ne kadar rahat yaşıyorlardı. Kuzey İspanya olması rağmen deniz suyu 20 derece ve denize giren yüzlerce kişi. Çok rahat bir şehir. Bayıldık!
Akşam yemeği için yeniden Beta-Jai'ye pintxos yemeğe gittik. Yemekten sonra yine sahilde yürüyüş yaptık veeee San Sebastian'daki son gecemize geldik.
5. günümüzde sabah kahvaltıdan sonra otelimizden ayrıldık ve 1 saat güneydeki Bilbao şehrine geldik. Burada yaklaşık 20 senedir görmediğim üniversiteden arkadaşım Idoya ve ailesi ile buluştuk. Önce şehri biraz gezdik. Bizi inanılmaz büyük bir Iberico şarküterisine getirdiler. Daha sonra bizi Bilbao merkezin 15 dakika dışında yemyeşil doğa içinde Polenezköy benzeri müstakil evlerin yer aldığı bir bölgeye getirdiler.
Aretxondo İspanyol arkadaşlarımız burada bize klasik Bask mutfağını tanıtmak için bu mekanda yer ayırtmışlar. Şansımıza mekanda birde düğün var böylece Bask düğününü de görmüş olduk : ) Arkadaşımın yakın arkadaşı olan mekan sahibi bize önce yer altındaki şarap kavını gösterdi; kavda eski şarap şişeleme aletleri se var. Şarapta dünyada en güzel yıl olan 1964'ten kalma şişeleri gösterdi.
Yemek salonu klasik Bask evi tarzında servis yapan kızlar Bask kıyafetleri içinde.. Arkadaşım bize özel klasik Bask yemeklerinden oluşan özel bir tadım menüsü hazırlatmış. Istakozdan, mantarlı kuzu uykuluğuna, 4 saatte hazırlanan phil phil soslu bacalao balığına, şampanyalı elma sorbeye, karaciğerli bonfilet ete ve limonlu keke kadar her şey nefis bir ziyafetti. Yemekte beyaz Bask şarabı Txacoli ve kırmızı Rioja şarabı içtik.Yemeği kahve ve Pacharan likörü ile tamamladık. Daha sonra geri donduk ve eski şehri gezdik.
Bugün şehirde Athletico Bilbao ve Eibar maçları var. Bask bölgesinin 2 büyük takımı ve isin ilginci takımın hepsi beraber içip, şarkı söylüyorlar maç öncesi. Tüm barlar ve sokaklar dolu. İnanılmaz bir görüntü. Bizde böyle bir maç sırasında kim bilir kaç kişi yaralanıyor.
O aksam şehirdeki son gecemizi barda bira içerek geçirip otelimize donduk. Otelimiz NH Villa De Bilbao. Tam şehrin göbeğinde inanılmaz güzel bir otel. Herkese tavsiye ederim.
6. gün sabah kahvaltımızdan sonra bavullarımız ile otelden ayrıldık. Arkadaşlarımız bizi almaya geldi ve ilk durağımız Guggenheim Müzesi.
Müzenin dışarıdan görüntüsü müthiş. Binanın dışında bulunan köpek, mevsimlere göre çiçeklendiriliyormuş. İçerisi New York'taki müzeden çok farklı, en üst kattaki sergi çok güzeldi. Sergiler sürekli değişiyor. Ayrıca en alt katta bulunan şarkı odası çok başarılıydı. Daha sonra müzenin hemen yanında bulunan Nerua Restaurant'a gittik. Bize servis yapan kadın süreye göre tercihimizi sordu uçağa yetişeceğimiz için 9'lu menüyü seçtik.
Genç Bask şef sadece 35 yaşında Josean Martinez Alija yönetimindeki Bilbao Gugenheim Müze kompleksi içinde yer alan Michelin yıldızlı lokanta Nerua, oldukça sade ve modern dekora sahip. 9 ve 14 tabaklık tadım menülerinden birini seçebiliyorsunuz. Biz uçağa yetişeceğimizden 150 dakika servisi süren dokuzlu menüyü tercih ettik. Servis mükemmel, solak olduğumu gören garson ikinci tabaktan itibaren kuverlerimi hep soluma koyması çok hoşuma gitti.
Yemeğe beyaz Bask şarabı Txacoli ile başlayıp Rioja Grand Reserva ile devam ettik. Her tabak önce görsel sonra damak çatlatan mükemmelliğe sahipti. Domates öyle mükemmel bir teknikle pişirilmiş ki ısırdığınızda saf domates suyu akıyor ağzınıza.
Chef Josean giderken bizi gayet güzel bir ev sahipliğiyle yolcu etti. Dokuzlu menü bu Michelin lokantada 89 Euro. Daha sonra arkadaşlarımız bizi havalimanına kadar bıraktı ve bir seyahatimiz daha böyle bitti.