2014 Ramazan Bayramı tatilinde Saraybosna’daydım. Oradan turla günübirlik Travnik’e geçtik. Travnik’te dolu dolu bir gün geçirdik. Belki de bu yazının başlığı “Travnik’te Bir Gün” olmalıydı.
Bosna-Hersek denilince hep Saraybosna ve Mostar akla gelir. Oysa Nobel Edebiyat Ödüllü yazar İvan Andriç’in de doğum yeri olan ve buram buram tarih kokan Travnik de gezilmeye görülmeye değer bir yerdir. Ama ne yazık ki az bilinir. O nedenle bu kez kısa kısa notlar ve bolca fotoğraflarla bu kenti anlatmak istedim ve adını “Vezirler Şehri Travnik ve Ivo Andric” koydum.
Travnik, Saraybosna’nın batısında yaklaşık 90-100 km uzaklıkta 60.000 nüfuslu küçük bir yer. Dağların arasında yemyeşil bir vadide kurulmuş. Kendi küçük ama önemi büyük olup namı diğer “Vezirler Kenti”dir. Osmanlı’ya tam 77 vezir vermiş bu küçük kent. Onlar da doğdukları kente vefalarını okullar, camiler, çeşmeler gibi daha pek çok eserler yaptırarak göstermek istemişler. Bazı vezirlerin mezarı da burada. Tüm bu eserlerle tarihi dokusunu hala koruyan Travnik, kesinlikle gezilmeye görülmeye değer.
Burada ilk durağımız tarihi Elçi İbrahim Paşa Medresesi. Halen okul olarak kullanılan bu bina gerek mimari dış cephesi açısından gerekse iç donanımı açısından etkileyiciydi.
Oradan yürüyerek öğlen yemeği yiyeceğimiz yere geldik. Burası meşhur Mavisu’ymuş. Lasva Nehri’nn çıktığı yer. Su sesinin ne kadar dinlendirici olduğunu bir kez daha anladım. Su sesi, kuşlar ve güzel bir manzara eşliğinde alabalık ya da cevabi güzel gitti doğrusu. Yemekten sonra gelen ev yapımı baklavanın tadına bakamasam da hemen ardından gelen kahve çok iyi geldi. Lokumlu Türk kahvesi olmazsa olmazdı.
Yemekten sonraki durağımız Travnik Kalesi’ydi. Yürüyerek çıkacağımızı sandığımız kaleye taksilerle çıktık. Bir köprüyle tek bir girişi olan kale yüksekte, oldukça zorlu bir yerde kurulmuştu ama manzarası harikaydı. Rehberin anlatımlarından sonra kaledeki küçük müzeyi gezdik. Bu küçük müze Travnik’in geçmişi hakkında biraz fikir verdi. En tepe noktasına çıkıp manzaranın fotoğraflarını çektik.
Ardından yürüyerek merkeze indik. Burada halk arasında Alaca Camii olarak bilinen Süleymaniye Camii’ni gezdik. İçi de dışı da renkli bu caminin bezemeleri de çok güzeldi.
Sonraki durağımız olan İvo Andric evi benim için sürpriz oldu. “Drina Köprüsü”nü üniversite yıllarında okumuş ve sevmiştim.
Nobel Edebiyat Ödüllü(1961) Hırvat yazar olan “Ivo Andric” 1892'de Travnik’te doğmuş. Zagreb, Viyana ve Krakow'da sürdürdüğü eğitimini Graz Üniversitesi'nde verdiği "Osmanlı Yönetimindeki Bosna-Hersek'te Kültür Yaşamı" konulu doktora tezi ile tamamlamış. Kitaplarında Balkanlarda yaşanan olayları tarafsızlıkla anlatması ile tanınıyor. Elbette “hümanist” olan Ivo Andrić’in eserlerinde çeşitli dinlerin ve soyların kaynaştığı bu bölgede din ve ırk ayrımı yapmadan, anlattığı olaylarda yer alan bütün kişilere eşit bir sevgi ve ilgi gösterdiği kaynaklarda belirtilir. Nitekim “Drina Köprüsü”de bunun iyi bir örneği olarak okunması tavsiye edilir. Ayrıca yazarın “Travnik Günlüğü”de bu anlamda iyi bir kaynak olabilir.
Bayram nedeniyle müze ev kapalıydı. Evin içini gezemesek de dıştan birkaç fotoğrafla yetindik. Bayramı fırsat bilen dilencileri de ihmal etmedik. Onları da kareye aldık ve yazarın ruhunu şad eyledik.
Oradan yürümeye devam ettik. Şehrin ortasındaki cadde de bazı vezirlerin türbeleri var. Onları fotoğrafladık.
Ana cadde üzerinde fotoğraflar çeke çeke yeşil pervazlı camiye geldik. Ama ondan önce gördüğümüz Boşnak çoban köpeği Tornjac heykelinden de bahsetmek gerekti.
Aynı cadde üzerinde geldiğimiz yöne dönüp caminin arkasında parktaki gençleri fotoğrafladık. Fotoğraf anlamlıydı. Çiçeklerle kutsanan başsız kadın heykelinin yanında içen gençler bana Gülten Akın’ın bir şiirini (Kent bitti) hatırlattı. Ülkemde de başı olmayan kadınlar makbuldü.
Camiler, çeşmeler, parklar, saat kulesi, Osmanlı mezarları, heykeller derken vakit çabuk ilerledi. Gün ne çabuk bitmişti. Sanırım Travnik’i 2 gün ayırmak daha iyi olabilirdi. Eminim gezemediğimiz göremediğimiz daha pek çok yer var. Bir daha gelmek için bahanemiz olsun.
Travnik’ten hareketle 1,5-2 saatte yine Saraybosna’daydık. Saraybosna başlıbaşına ayrı bir yazının konusu olsun. Savaşsız, çatışmasız bir dünyada sevgi ve barış içinde birlikte yaşamak dileğiyle, dostça ve gezgince kalın, kitaplarda ve çeşitli coğrafyalarda yolculuğunuz hiç bitmesin...