Adana ve Çevresinde Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler

Bilindiği üzere Adana ülkemizin en güzel illerinden biri. Siz de corona döneminde bu güzel şehrin keyfini doyasıya çıkaramadıysanız endişelenmeyin. Çünkü sizlere tedbirlerin nispeten azaldığı bu dönemde Adana’da mutlaka keşfetmeniz gereken yerleri derledik. Ayrıca yazımıza Adana’ya yakınlığını düşünerek İskenderun’dan da birkaç yer ekledik. Keyifli okumalar. 

Adana

Kapıkaya Kanyonu

Adana’ya 72 kilometre uzaklıktaki Karaisalı sınırları içerisinde yer alan Kapıkaya Kanyonu, yaklaşık 200 metre yükseklikte bir doğa harikasıdır ve tam ortasından Çakıt Çayı geçmektedir. Toplam uzunluğu 20 kilometre olan kanyonun şimdilik belirli kısmı turizme açılmış durumda ancak her geçen yıl adı doğa yürüyüşçüleri, dağcılar ve fotoğrafçılar arasında giderek yayılıyor.

Kanyonda sizi muazzam doğa manzaraları bekliyor, özellikle sıcak bir mevsimde ziyaret ettiyseniz şelalenin suları oldukça serinletici olacaktır. Seyir terasındaki görüntü ise, daha önce ilgilenmeyi düşünmemiş olanları bile doğa fotoğrafçılığına başlama konusunda ikna edebilir.

Eğer balık tutmak hobileriniz arasındaysa ve arabasının bagajında her zaman olta takımı taşıyanlardansanız, kanyonun içinden geçen Çakıt Çayı’nda balık tutan yerli halkın arasına karışmamanız için hiçbir sebep yok.

Kanyon içerisindeki tesisler nedeniyle özellikle haftasonları civar şehirlerden gelenlerle dolup taşan kanyonda kamp yapma olanağı da var ancak yetkililer kampçıları olası tehlikelere karşı uyarıyor, özellikle de taş düşme riskine karşı çadırın kurulacağı konumun çok iyi belirlenmesi gerek. Bu tehlikelerin özellikle yağmurlu havalarda artacağını da belirtmeden geçmeyelim ki bu uyarımız sadece kampçılar için değil, tüm ziyaretçiler için.

Kanyonu geçecek maceraperestler zaten tedarikli gideceklerdir ama bir kez de biz hatırlatalım; yanınızda mutlaka yedek kıyafetleriniz, havlunuz ve suya dayanıklı, rahat hareket edebileceğiniz bir spor ayakkabınız olsun. Sırt çantanız su geçirmiyorsa fotoğraf makinenizi de almayı unutmayın.

Belemedik Tabiat Parkı

Adana’ya 117 kilometre, Pozantı’ya 9 kilometre uzaklıkta saklı bir cennet Belemedik. Çakıt Çayı’nın can verdiği zengin doğasına bakir demek artık pek mümkün değil çünkü içerisinden bir tren yolu geçiyor. Aynı zamanda her geçen gün adı daha fazla insan tarafından duyulduğu için özellikle tatil günlerinde doğanın kokusunu bastıran bir mangal kokusu hakim ancak bütün bunlar Belemedik’in güzelliğini gölgelemeye yetmediğinden, Adana’dan günübirlik gidip gelebileceğiniz bu tabiat parkından bahsetmesek yazımız eksik kalırdı.

Belemedik yaban hayatı bakımından da son derece zengin. Yaban keçileri, kurtlar, çakallar, yaban domuzları ve yırtıcı kuşlar, bölgede sık gözlenebilen hayvan türlerinden. Doğal yapısı bozulmamış ekosistemi ise, burasının bir tabiat parkı olmasının en önemli etkeni. Parkın içerisinde aynı zamanda bir de mezarlık bulunuyor. Bu mezarlık 1. Dünya Savaşı sırasında burada görev yapan personele ait.

Belemedik’te yapılacaklar listesinin başına mangalı almış olmayalım çünkü burası kesinlikle bir piknik alanından fazlası. Sportif faaliyetlere düşkünseniz kaya tırmanışı ve bisiklet yolları size doğa içinde spor yapma imkanı tanıyacak. Tabi Çakıt Çayı’nın olduğu yerde olta balıkçılığından da söz etmemek olmaz. Kamp alanı olarak düzenlenmiş alanlarda tuvalet, çeşme gibi ihtiyaçlar da düşünülmüş.

1

Bölgede yaygın olarak kullanılan üç yürüyüş rotası var:

1- Pozantı-Belemedik Rotası: Bölgedeki rotaların arasında zorluk derecesi olarak en düşük rota burası. Bu yüzden amatör olarak doğa sporlarıyla ilgilenenlerin tercihi genellikle Pozantı-Belemedik rotası oluyor.

2- Tarihi Kalıntılar Rotası: Rota çok kısa olsa da (1 kilometre) amaç spordan ziyade 1900’lerin başından kalma demiryolu inşaatı kalıntılarının ziyaretidir. Yol üzerindeki çeşitli işletmelerden su, yiyecek gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyorsunuz.

3- Belemedik-Hacıkırı Rotası: Üç parkurun en zorlusu olan Hacıkırı rotası yaklaşık 20 kilometredir. Zorluk dereceleri değişkenlik gösterdiği için bir grup ya da en iyisi bir rehber eşliğinde yürünmesi önerilir.

Şekerpınar

Adana il merkezine 100 kilometre uzaklıktaki Şekerpınar’ın ismi en çok kaynak suyuyla duyulmuştur. En bilindik su markalarından birinin fabrikası da buradadır. Bölgeyi gezenlerin dikkatini ilk çekenlerden birisi ise bir Ortaçağ yapısı olan Akköprü’dür. Hangi yıla tarihlendiği net olarak bilinemeyen köprünün Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Akköprü ile birlikte sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan Şekerpınar mesire alanı ise, yukarıda da söylediğimiz gibi Toros dağlarından gelen lezzetli suyuyla meşhur. Çınar ağaçları ve Çakıt nehri ise, özellikle yaz aylarında bunaltıcı sıcaktan kaçmak isteyenlerin ferahlamalarına yardımcı oluyor. Serin havada piknik yapmak isteyenlerin dolup taşırdığı piknik alanlarının yanı sıra bölgede çeşitli dinlenme tesisleri ve etiyle ünlü lokantalar bulunuyor.

Akyatan Kuş Cenneti

Adana’ya 48 kilometre mesafede bulunan Akyatan, nesli tükenme tehlikesinde olan birçok bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan, 4900 hektarlık alanıyla Türkiye’nin en büyük lagünüdür. 2005 senesinde Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilen kuş cennetinde saz kedisi, carettacaretta, kum zambağı gibi canlı türleri koruma altındadır. Bölge, özellikle carettacarettaların en önemli yumurtlama alanlarından biridir.

Akyatan lagününü bu kadar önemli yapan; barındırdığı hayvan ve bitki türleriyle uluslararası düzeyde dikkat çeken bir ekosistem olmasıdır. Kuşların göç yolu üzerinde bulunan bölge, çok sayıda kuş türünün konakladığı, beslendiği ve ürediği evlerine dönüşür. Bu yüzden kuş gözlemcileri için de gerçek bir cennettir.

Akyatan bölgesinin tarihine bakıldığında, ilk yerleşime dair izlerin neolitik çağa kadar dayandığı görülüyor. Bu kalıntılar hala gölün doğu tarafındaki Karataş kasabasında bulunuyor.

Bölge bunca güzelliğine rağmen hala sahip olması gereken turistik değere kavuşmuş değil, sadece balık avlamak ve yaban hayatı gözlemlemek isteyen sınırlı sayıdaki ziyaretçi tarafından bilinen bölge, yerel halkım tarımsal faaliyetlerini gerçekleştirdikleri başlıca yer aynı zamanda.

Aladağ Küp Şelalesi

Adana’nın Aladağ ilçesine bağlı Küp köyünde yer alan şelaleler için “Çukurova’nın gizli hazinesi” denmesi boşuna değil. Aslında başlıkta şelale dediğimize bakmayın, bölgede bir değil birden çok şelale var. En çok ilgi görenlerinden biri de Simit Şelalesi.

Adana’nın malum sıcakları düşünüldüğünde, şehre yakın böylesi serin bir alanın yer alıyor olması Adanalılar için büyük şans, zaten onlar da bu şansın son derece farkında olduklarını tüm tatillerde buraya akın ederek gösteriyorlar. Gizli denmesinin sebebi ise gerçekten gizli olmaları. Şelaleleri görebilmek için vadinin derinliklerine doğru inilmesi gerekiyor. Şelaleler arası gezinti yaparken parkur sizi zaman zaman zorlayabilir ve özellikle bazı yerler çocuklar için uygun olmayabilir. Eğer hepsini görmek gibi bir niyetiniz varsa tedarikli gitmenizi öneririz.

Küp Şelaleleri, buz gibi sulara girmek ve ağaç gölgesinde serinlemek isteyenler için tam bir kaçış noktası. Tabi sık sık kampçılar tarafından da tercih ediliyor ancak böyle bir niyetiniz varsa yiyeceklerinizi yanınıza almayı unutmayın.

Kapuzbaşı Şelalesi Milli Parkı

Dünyanın en yüksek ikinci şelalesinin ülkemiz sınırları içerisinde olduğunu duymuş muydunuz bilmiyoruz ama Kapuzbaşı Şelalesi, 700 metrelik rakımıyla görenleri gerçekten de büyülüyor. Kayseri’nin Yahyalı belediyesi sınırları içerisinde yer alan Kapuzbaşı Şelalesi, Aladağ’ın zirvesindeki buzullardan beslendiği için yazın en sıcak günlerinde bile buz gibi sularıyla gelenlere oh dedirtiyor.

Bölgede Kapuzbaşı ile birlikte yedi tane şelale mevcut. Aladağlar trekking parkuru üzerindeki bölgede, şelaleler arası yolculuk da son derece keyifli manzaralara sahne olduğundan, pek çok kişi tarafından sevilen bir rota. Yürüyüş gruplarının beş günde tamamladıkları Aladağlar rotasının kamp ve dinlenme noktası da Kapuzbaşı Şelalesi’nin hemen yanı başı.

İster yanınızda getirdiğiniz yiyeceklerle piknik yapın, ister restoranında bir porsiyon alabalık söyleyin, ister şelaleye karşı çayınızı kahvenizi yudumlayın. Hemen ayrılmak istemeyenler için otel ve bungalov gibi seçenekler olsa da, şelalenin tadını en çok kampçıların çıkardığı konusunda hemfikiriz.

Kapuzbaşı

Saimbeyli Obruk Şelalesi

Seyhan Nehri’nin kolunun Göksu’ya döküldüğü yerde yer alan Obruk Şelalesi, Adana’da serinlemek isteyen ve doğanın keyfini çıkarmak isteyenlerin bir diğer adresi.

Adana merkeze 150 kilometrelik mesafenin ardından ulaştığınız doğa harikası, o kadar uzun yol tepmeye değdi dedirtecek cinsten. Orman Bölge Müdürlüğü tarafından düzenlenerek mesire alanına dönüştürülen bölge, içindeki piknik alanları ve tesisiyle eskisinden daha çok ziyaretçi ağırlayabilir hale geldi. Adanalılar ve civar illerde yaşayanlar da uzak demeden tatil günlerini burada geçirmeye özen gösteriyor.

Gitmek isteyenlere bir hatırlatma; hava ne kadar sıcak olursa olsun yanınıza ceketinizi almayı ihmal etmeyin.

Yerköprü Mesire Yeri

Adana şehir merkezine 53 kilometre uzaklıktaki Karaisalı ilçesinde yer alan Yerköprü Mesire Yeri, Kapuz ve Belemedik kanyonlarının kesiştiği yerde yer alıyor ve özellikle bahar mevsiminde Adanalıların favori piknik alanlarından. Evet biraz uzak ve maalesef toplu taşıma imkanı yok ama buna rağmen bu kadar tercih ediliyor olmasını sunduğu eşsiz doğal güzelliklerine borçlu. Son yıllarda adeta düğün fotoğrafçılarının da açıkhava stüdyosu haline gelen mesire yeri, ismini Çakıt suyunun bir yerde batıp sonra kendiliğinden çıkmasıyla doğal bir köprü oluşturmasından alıyor.

Buralara kadar gitmişken, yöre halkının Koca Köprü dedikleri Varda Köprüsü’nü de görmeden dönmeyin. 1888’de Sultan ikinci Abdülhamit ve Alman İmparatoru arasında yapılan bir anlaşmada, Haydarpaşa-Şam arasında bir demiryolu ağı kurulması kararlaştırılmış. Böylelikle Osmanlı asker ve yolcu taşıyabilecek, Almanlar da petrol rezervlerine daha rahat ulaşabileceklermiş. Hattın en zorlu geçiş noktası olan Belemedik’te 1905 yılında 22 tane tünel açılmış. Çelik kafes taş örme tekniğiyle yapılan köprünün yapılış amacı da işte bu hattı tamamlamak.

Köprü görsel olarak özellikle fotoğrafçılar tarafından ilgi görüyor. Ziyaretçi almaya başladıkça çevresinde hemen piknik alanları ve işletmeler de kurulmuş. Yerel halkın elinden bir şeyler yiyerek yüksek dağlarla çevrili bir alanda manzara eşliğinde bir gün geçirmek için Vardar Köprüsü’nü de es geçmeyin.

İskenderun

Eski çağların en önemli kentlerinden biri Antiocheia, yani bizim bildiğimiz ismiyle Antakya. Çok kültürlülüğün, gastronominin, tarihin zenginlikleriyle bezeli bu kentin aklınızda ve kalbinizde yer etmesi için sadece bir kez görmeniz yetiyor. Bütün bunlar bir başka yazının konusu olsun, biz bugün Büyük İskender’in adını verdiği İskenderun ilçesini biraz daha yakından tanıyacağız.

İskenderun Antakya’nın diğer yerlerine göre biraz gölgede kalmış gibi görünse de sevenleri çok. Genellikle Antakya’ya giderken “şöyle bir uğranıveren” yer olmaktan çok daha fazlası olan İskenderun’da bir haftasonu geçirmek için yapacağınız sayısız seçenek var ama hiçbir şey yapmayıp sadece yemek yeseniz bile bir kez daha gelmek isteyeceğiniz garanti.

Deniz Müzesi

Genellikle turistik gezilerin ilk durağı Deniz Müzesi oluyor. Burası İskenderun’un tek müzesi. Önceleri Deniz Kuvvetleri tarafından karargah olarak kullanılan malikanede Osmanlı denizciliğine dair eserler sergileniyor. Müzenin alt katına ise resim sergileri ve model gemi atölyeleri yer alıyor. Müze Kart’ın geçmediği müzenin bir de hediyelik eşyaların satıldığı dükkan bölümü var.

2

Bakras Kalesi

Şimdilerde biraz harap durumda olan kale, zamanında Haçlı Şövalyelerinin karargahıymış. Tüm ihmallere rağmen inatla ayakta kalmayı sürdüren kale, geçmişte ne kadar ihtişamlı olduğunu göstermek istercesine keşfedilmeyi bekliyor. Dağların arasında sarp bir tepe üzerine konumlanmış Bakras Kalesi, bizce bu haliyle bile mutlaka listeye eklenmesi gereken bir mekan olmalı.

Meryem Ana Havuzu

Arsuz mevkiinde yer alan ve halk arasında “Seydi” olarak da anılan Meryem Ana Havuzu’nun, bölgedeki birçok yer gibi bir hikayesi var. Buna göre, Meryem Ana Ephesos’a doğru yolculuk halindeyken burada durur ve şimdi onun adıyla anılan havuzda suya girer. Bu yüzden göletteki sıcak suyun günahı, soğuk suyun da kutsallığı temsil ettiğine inanılır. Eğer ziyaretinizi 14 Ağustos’a denk getirirseniz, havuzu ziyaret edip ibadetlerini yerine getiren birçok Hristiyanla karşılaşacağınız kesin.

Soğukoluk Yaylası

İskenderun ve Belen arasında yer alan yayla, piknik, doğa yürüyüşü ve kamp için eşsiz bir lokasyon. 12 Eylül döneminden sonra ismi Güzelyayla olarak değiştirilmiş olsa da yerel halk hala eski ismiyle anmaya devam ettiği için biz de bu ismi kullandık.

Cin Kulesi

13. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen gözetleme kulesi, 1570 yılında aslına uygun bir restorasyon geçirmiştir. Kule, İskenderun ve Dörtyol arasındaki Payas bölgesinde yer alıyor.

Sokullu Külliyesi

Kadim bir tarihe sahip olan Payas’ta görülecek gerçekten çok fazla yer var. Bunlardan bir diğeri de Sokullu Mehmet Paşa’nın talimatıyla yaptırılan bu külliye. Evliya Çelebi’nin de Seyahatname’sinde öve öve bitiremediği külliyenin içerisinde hacca giden Müslümanların da uğradığı bir kervansaray yer alıyor.

Samandağ

Antakya’nın çok kültürlülüğünü, kente hâkim olan sükuneti ve renkliliğini yaşayabileceğiniz yerlerin başında geliyor Samandağ. Hala “Türkiye’nin tek Ermeni köyü” olma özelliğini koruyan Vakıflı da dahil, 22 tane köyü bulunan Samandağ üzerine yazılıp çizilecek çok şey var. Tadını daha iyi çıkarmak ve bu kültürü gerçekten yaşayabilmek için geniş zaman ayrılmayı hak ediyor.

Samandağ Sahili

14 kilometre uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun sahili olmasının yanısıra, bizce dünyanın da en güzel sahillerinden biri. Neden mi? Bir kere carettacaretta kaplumbağaları da bizimle aynı fikirde ve o değerli yumurtalarını bırakmak için bu kumsalı tercih ediyorlar. Su altı canlıları nedeniyle Kızıldeniz’e benzetiliyor, yani suyun altı da en az üstü kadar renkli. Hemen yanı başındaki Kel dağının(İncil’de tanrıların toplandığı yer olarak geçer) 12 kilometrelik tabanı, barındırdığı canlı popülasyonu nedeniyle çok önemli bir dalış noktası.

Samandağ sahili, sadece canlı popülasyonu bakımından değil, yer altı oluşumlarıyla da bu alanda iddialı. Yani Kızıldeniz yakıştırmasının altını doldurabilecek zenginlikte bir sualtı dünyasına sahip.

Sahil aynı zamanda kökeni çok eski zamanlara dayanan bir festivale de yıllardır ev sahipliği yapıyor. Artık gelenekselleşen “Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali”, çok tanrılı dinler döneminde hasadın bereketli olması için bereket tanrısı Temmuz’a adakların adandığı zamanlardan alıyor ismini. Daha sonra Arap coğrafyasında devam eden bu geleneğin aslında birçok mitolojide yeri var. Doğanın ilkbaharda yeniden canlanması, yeryüzüne aşkın ve bereketin gelmesi Temmuz, yani Adonis’le özdeşleşmiştir Yunan mitolojisinde. Zaten yılın en bereketli ayının ismi de buradan gelir.

Titus(Vespasianus) Tüneli

Roma İmparatoru Vespasianus tarafından yaptırılması emredilen ve Milattan Sonra 81 yılında oğlu Titus tarafından tamamlanan tüneller, bu yüzden baba oğulun ismiyle anılır.

Şehri sel tehdidinden korumak için yapılan tünellerin uzunluğu 380 metre, genişliği de 6 metredir. Antik mühendisliğin bir örneği olarak karşımıza çıkan bu projeyle, Musa Dağı’ndan inen sel sularının yönünün 90 derece değiştirilmesi amaçlanmıştır ama projenin önündeki en büyük engel yine Musa Dağı’nın kendisi olur. 1000’i aşkın kölenin ağır bir işçilikle yapımını 10 yılda tamamlayabildiği bu tünel üzerinde yine Roma döneminde yapılmış bir de köprü yer alır.

Titus Tüneli’nin doğusunda kentin nekropolü olan kaya mezarları yer alır. Bunlardan en ünlüsü de Beşikli Mağara olarak tabir edilenidir. Göz alıcı bir mimariye sahip olan Beşikli Mağara’nın soylu bir yöneticiye ve ailesine ait olduğu düşünülüyor.

3

Çamlıyayla

Mersin şehir merkezine 85 kilometre uzaklıkta huzurlu, yeşil ve sakin bir ilçe olan Çamlıyayla, ismini yaylalarından ve çam ağaçlarından almıştır. Halk arasında ismi Namrun olarak da bilinir. Yayla ikliminin hakim olduğu Çamlıyayla, tarihi dokusuyla da Mersin’in öne çıkan ilçelerindendir.

Namrun Kalesi

Bölgedeki ilk yerleşimin bu kale çevresinde gerçekleştiği düşünülüyor. Ortaçağ döneminden kalma yuvarlak burçlara sahip kale, ilçenin kuzeyindeki bir tepe üzerinde konumlanmış.

Çini Göl

Bir krater gölü olan Çini Göl öyle derindir ki, halk arasında “Dipsiz” olarak da bilinir. Lacivert sularıyla oldukça etkileyici bir oluşum olan göl ve çevresi, özellikle kampçılar tarafından sıkça ziyaret edilen yerlerin başında geliyor.

Sinap Kalesi

Namrun Kalesi’nin arkasında, kısmen ayakta olan bir diğer tarihi yapı da Sinap Kalesi’dir. Kale ve çevresi çoğu zaman piknik yapmak isteyen ve yazları bile içme suyunun kesilmediği çeşmesinden faydalanmak isteyenlerle dolmaktadır.

Anavarza Antik Kenti

Kilikya bölgesinin en önemli antik yerleşim yerlerinden olan Anavarza Antik Kenti, Kozan’ın 28 kilometre güneyinde yer alan son derece görkemli bir şehir.

Çevresi günümüzde mesire yeri olarak kullanılan Anavarza’nın tarihi oldukça eskilere dayanıyor. Yenilmez bir kent olarak 408 yılında Kilikya’nın başkenti ilan edilen Anavarza, Bizans dönemi ve sonrasında da önemini hiç kaybetmemiştir. Bu kültürel zenginliği nedeniyle UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde koruma altına alınan kentte hala bu izleri görmek mümkün.

Kapladığı alan bakımından Efes Antik Kenti’nden büyük olan ören yerinde ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği yerlerin başında sütunlu yol, üç girişli zafer takı,mozaikli havuzlar ve Havariler Kilisesi geliyor.

Anavarza’nın antik surlarının bir kısmı depremlerin etkisiyle yıkılsa da kale ve diğer yapıların çoğu hala ayakta. Surların dışında da tamamen taştan tiyatrosu, stadyumu, kaya mezarları ve su yolları görülebiliyor. Kentin nekropolü ise ören yerinin batısında yer alıyor.

Antik kentin içinde yer aldığı Dilekkaya köyündeki bazı evlerin bahçeleri de birer açıkhava müzesine dönüşmüş durumda. Kazılar sırasında köylüler tarafından bulunan eserler ve mozaikler evlerin bahçelerinde görülebilir.

Haftanın yedi günü ziyaret edilebilen Anavarza Antik Kenti’ne giriş ücretsiz.