Gezmek benim için bir tutku! Beni tanıyan herkes bu tutkumu bilir, sürekli yeni yerleri keşfetmek için hayaller kurar, araştırmalar yaparım. 10 senelik çalışma hayatımda, tatilleri iple çekip yeni yerleri keşfetmek üzere yollara düşerdim. Haftasonu tatilleri, bayram tatilleri hep bir fırsattı o hayalini kurduğum yerlere gidebilmek için. Yakın ya da uzak olsun hep bir yerlere gitme arzusu. Ama yetmezdi o kısa zaman dilimlerinde geziyor olmak!
İyi bir işin, kurulu bir düzenin, her ayın sonunda banka hesabına yatan bir maaşın, kredi kartı borçların varsa bunlardan ayrılmak; sistemin dayattığı bu düzenden kopmak o kadar da kolay olmuyor. Mutsuz bir şekilde işine devam edip, her ay hesabına yatan maaşın büyük bir nimet olduğunu düşünerek yalancı mutluluklar yaşayıp günlerini geçiriyor olursun. Yaş ilerledikçe daha da kök salarsın olduğun yere, her geçen yıl cesaretinden bir parça alıp götürür.
Aklında hep gitmek, yeni yerler keşfetmek isteği varsa bu isteğini susturamazsın. Sürekli patlak verir. İşte böyle içimde patlamalar yaşadığım 2012'nin Ağustosu'nda (gül gibi!!!???) işimden istifa edip Avrupa Birliği gönüllü projelerinden biri ile İtalya'ya gittim. Ne bankada birikmiş param vardı ne de beni finanse edecek zengin bir ailem. Aldığım kararı paylaştığım herkesin ortak sorusuydu: "Ya sonra? 1 yıl sonunda projen bitince ne yapacaksın?" Çok normal tabii ki bu sorular... Sistem şimdiyi yaşamamıza izin vermeden geleceğimize odaklı bir düşünce sistemini empoze eder bize. Hayaller hep geleceğe dairdir, hatta uzak geleceğe... Emekli olunca yerleşilecek bir balıkçı kasabası, çıkılacak Avrupa turları ile büyüler bizi ve sistemdışı fikirler kocaman, ulaşılmaz ve hatta saçma gelir çoğu zaman. Ama hangimiz biliyoruz ki 1 yıl sonrasını? Halbuki tamamen farklı yaşam tarzları da var. Seyahati hayatınızın merkezine koyarsanız, birçok seçeneğe sahip olduğunuzu görmeye başlarsınız. Yurtiçinde ve yurtdışında gönüllü olarak çalışıp, hem gezme hem de yeni yerler keşfetme fırsatı yakalayabileceğinizi gördüğünüz anda durmak için çok fazla bir neden kalmaz ortada.
1 sene boyunca İtalya'da yaşadığım ve gönüllü olarak çalıştığım süre, benim için en iyi yaşam okulu oldu. Bu süreç bana bağımlısı olduğum kredi kartlarım, pahalı şık restoranlarda yeme-içme zevkim, her ay ünlü mağazalardan aldığım kıyafetler, ayakkabılar, çantalar olmadan da hayatın tadına varılabildiğini ögretti. Kariyer ve statü endişelerimden kurtulmama yardımcı oldu. Bir bankada yönetici olmak için ruhunu teslim ettiğin o cadı kazanının içinde yanmaktansa bir tarlada ayrık otlarını temizlerken güneşin beni yakmasına izin verdim. Çalıştığım dönem içinde bazen 2-3 günde harcadığım parayla 1 ayımı nasıl geçirebileceğimi ögrendim. Öğrendiğim herşey seyahat etme yolunda bir özgürlük oldu benim için.
Ağustos 2013'te İtalya'dan Türkiye'ye geri döndükten kısa bir süre sonra yine seyahat etme tutkum baş göstermeye başladı. Ayda 10-12 gün çalışıp, kazandığım para ile kısa seyahatler, uzun yürüyüşler yaptım. Çadırımı yanıma alarak, sihirli sağ baş parmağım : ) ile çok ekonomik olarak Kapadokya, Ege ve Akdeniz'de birçok yeni yer keşfetim. Her gün değişik bir manzarada uyandım ve yıldızları seyrederek uykuya daldım. Gönüllü olarak çiftlikte, tarlalarda çalıştım. Bu süre zarfında da uzun süreli yola çıkma fikri kafamda şekillenmeye ve olgunlaşmaya başladı.
6 Ağustos 2014! Yeni bir yolun başlangıcı... Bu sabah tek yön Brezilya bileti aldım kendime. Güney ve Orta Amerika ülkelerini keşfetmek üzere yola çıkıyorum. Yemek ve konaklama karşılığında gönüllü olarak çalışabileceğim birçok çiftlik buldum. Sadece 3 öğün yemek ve konaklama değil bana sunulan aslında... Yeni diller öğrenme, yeni kültürlerle tanışma, yeni arkadaşlar edinme, yeni yerler keşfetmek ve birçok yeniliği hayatıma dahil etmek için bulunmaz bir fırsat. Bu yolculuk; bir maceradan çok, bir şeylerin başarılması veya ispatlanmasını hedefliyor.
Kitaplarını okurken bana yola çıkmam için ilham veren Oruç Oruoba'nın dediği gibi: "Özgürlük budur belki de: Sürekli bir yersizlik, sürüp giden bir yol…"
Hepimizin yolu açık olsun!