Balkanlar turumuza başlamadan önce Berlin ve Zagreb arasında mutlaka görülmesi gereken bir durak olduğunu düşündüğümüz Viyana’da 2 gece konaklamaya karar verdik. Berlin’den kalkan yataklı gece trenimiz ertesi sabah erkenden Viyana ana tren istasyonuna bıraktı bizi.
Viyana’da, ekonomik seyahat eden sırtçantalı turistler için hostel ve pansiyonlar en uygun konaklama seçenekleri. Biz hem uygun fiyatı hem de merkezi konumu sebebiyle Jugendherberge Myrthengasse isimli hosteli tercih ettik. Hostel tercih ederek Avrupa’da seyahat edenler bilir, Jugendherberge zincirine dahil hosteller özellikle sırtçantalı genç gezginlerin, geziye çıkmış okulların ilk tercihidir. Ama benim son yıllarda gözlemlediğim kadarıyla, özellikle Orta Avrupa’da bulunan Jugendherberge hostelleri temizlik, kalite ve konum avantajlarıyla sırtçantalı genç çiftlerin ve ailelerin de tercih ettiği konaklama mekânları olmuş. Bundan dolayı pek çok Jugendherberge’de çiftlere ve ailelere yönelik özel odalar bulmak ve çok uygun fiyatlara kiralamak mümkün. Biz Jugendherberge Myrthengasse’den oldukça memnun kalıyoruz. İki kişilik, banyosu olan bir odaya, kahvaltı dahil gecelik fiyat olarak 45 Euro ödüyoruz ki Viyana’nın merkezinde bu kalitedeki bir konaklama mekânı için çok uygun bir fiyat gerçekten bu. İlk sabah hostelin yemek salonundaki kahvaltı büfesini gördüğümde en lüks otellerde bile olmadığım kadar beni mutlu eden bir manzarayla karşılaşıyorum: Taze Nutella çeşmesi! Evet, otellerdeki alışılagelmiş küçücük plastik kutular içindeki, katılaşmış Nutella yerine, bu kendi halindeki hostel, kahvaltı salonuna çesmesinden taze Nutella akıtan bir kap koymuş. Kahvaltımız boyunca sürekli çeşmenin başında olduğumu söylememe gerek yok sanırım : )
Hostelimiz "Jugendherberge Myrthenstrasse"
Viyana’ya vardığımız ilk sabah, henüz saat çok erken olduğu için hostel odamıza check-in yapamıyoruz, biz de sırtçantalarımızı hostele bırakıp kruvasanlı kahveli bir Viyana kahvaltısı ve ufak bir şehir turu için yola düşüyoruz. Saat sabahın 8′i olduğu için şehir henüz boş, pek çok kafe açılmamış bile. Sonunda Opera Binası yakınlarında açık bir kafe bulup (Cafe Mozart) kahvaltımızı ediyoruz. Kahve ve kruvasan cidden lezzetli, e zaten iki kruvasanlı iki kahveli kahvaltı 20 Euro olunca, kalite de ona göre olmalı. Viyana’da yeme-içme fiyatları yüksek. Hele de en son sırtçantalı seyahatini Güney Asya’ya yapmış olan bizlere, fiyatlar daha da bir yüksek göründü. Kahvaltı sonrası Müzeler Meydanı (Museumsquartier), St.Stephen’s Katedrali, Hofburg Sarayı gibi birkaç turistik noktayı ziyaret ediyoruz.
Viyana beni şaşırtıyor. Büyük, gösterişli, kalabalık ve telaşlı bir metropol beklentisiydeydim. Büyük, gösterişli ama telaşsız, rahat, neşeli ve sevimli bir şehirle karşılaştım. Güzelim tarihi mimarisi ve geniş, modern caddeleri uyum içinde. Turist kalabalıkları var ama Londra’nın Paris’in o telaşlı, trafikli, iş stresli şehir kalabalığına raslamıyoruz hiç. Yorulduğumuz her yerde oturup dinlenilebilecek, bir yandan da etraftaki güzelim yapıları izleyebilecek yeşil bir park var. Sanki her ara sokaktan klasik müzik sesi geliyor, her köşeye birazcık sanat ve tarih sinmiş gibi.
Viyana sokakları
Hostelimizde küçük bir öğle molası ve siestasından sonra şehri keşif turlarımıza devam ediyoruz. Bu kez durağımız Hundertwasser Haus (http://www.hundertwasser-haus.info/en/). Meşhur Avusturyalı sanatçı Hundertwasser’nın konsepti ile geliştirilen, gerçeküstü görünümlü, çılgın ve eğlenceli bu bina, Viyana’daki favori keşiflerimden oldu. Binayı dışarıdan görebiliyorsunuz, içini gezmek mümkün değil çünkü binada kiracılarıyla, apartman daireleriyle sürüp giden bir günlük hayat var. Ama binayı dışarıdan gördükten sonra, yakınlarda bulunan Kunst Haus Wien‘e gidin ve buradaki Hundertwasser Museum tuvaletlerine bir uğrayın derim : ) Böylece bina içinin de dışı kadar çılgın tasarlandığını göreceksiniz. Müze bitişiğinde bulunan avlu içindeki Cafe Dunkelbunt‘un (http://www.kunsthauswien.com/en/caferestaurant) tatlıları lezzetli, dekorasyonu Hundertwasser konseptli. Bir kahve ve tart molası için ideal. Yeme içmeden bahsetmişken, Viyana’ya kadar gelip de meşhur Viyana şnitzelini (Wiener Schnitzel) tatmamak olmaz tabii. Rehberimizde önerilen Figlmüller sadece şnitzel üzerine yoğunlaşan, dev porsiyonlarda Viyana şnitzeli servis eden ve kapı önünden turist kuyruklarının eksik olmadığı bir restoran (http://www.figlmueller.at/en/welcome.html). Saat 16.00 civarında, yani akşam yemeği için erken, öğle yemeği için geç ve tuhaf bir saatte orada olmamıza rağmen en az yarım saat kuyrukta bekliyoruz biz de, restoranda bir masa kapabilmek için. İki dev porsiyon şnitzel, bir porsiyon patates salatası ve bir şişe su için 40 Euro ödüyoruz. Şnitzeller çok lezzetli neyse ki : )
Hundertwasserhaus
Hundertwasser tuvaletleri : )
Dev porsiyonlarda Viyana şnitzeli
Viyana’da yapılmadan dönülmemesi gereken diğer bir aktivite: Devlet Opera Sahnesi’nde (Staatsoper) bir opera izlemek! Gündüz ilk işimiz bilet gişesine gidip o akşamki opera için bilet sormak oluyor. Tabii ki son dakikada bulunabilen biletler sadece en pahalı yerlerden kalmış, 100 Euro ya da üzeri fiyatlar. Ama öğreniyoruz ki ekonomik bir seçenek de mevcut: Ayakta opsiyonu. Operanın başlamasına 1,5 saat filan kala, ayakta biletlerinin satıldığı gişe önünde (Stehplatz Kasse) kuyruğa giriliyor, 3-4 Euro’ya en güzel operalar için, hem de Viyana sahnesinden bilet bulunuyor! Tabi saatlerce ayakta durmayı göze alın, topukluları giyip gelmeyin. Ama şort altı sandaletle de gelmeyin çünkü biz kuyruktayken önümüzde bekleyen bir turist kızcağızı üzerinde çok kısa ve spor bir kot şort, altında parmak arası terlik var diye geri çevirdiler. Zaten opera izlemeye gelmiş spor ayakkabılı turist izleyicilerle balo kostümlü ve smokinli Viyana sakinleri arasındaki tezat oldukça belirgin. Neyse ki sırtçantanızda Viyana operası için balo kostümü taşımak gerekmiyor. Biz kot pantolon altına spor ayakkabılarımızla sorun yaşamadan girdik içeri. "Werther" operası sahneleniyor o gece, pek opera meraklısı olmayan ben bile etkileniyorum atmosferden, sahnede sergilenen performanstan.
Viyana’da canlı opera seyretmek isteyen ama 3-4 Euro bilet fiyatını da çok bulanlar için bir seçenek daha var; Opera binasının arka tarafındaki trafiğe kapalı caddede, opera binası üstüne sabitlenmiş dev bir projektörden içeride yayınlanan opera canlı olarak sokaktaki izleyicilere yansıtılıyor. Hele hava da güzelse, pek çok insan piknik sepetini, yiyeceğini, içeceğini, mini portatif sandalye ya da yere serilecek örtülerini alıp binanın önüne yerleşiyor ve açık havada, bedava opera keyfi yaşıyorlar. Biz Viayana’daki ikinci gecemizde de bunu denedik, çok keyifliydi.
Açık havada canlı opera!
Viyana’daki ikinci günümüzü müze gezmeye ayırıyoruz. Museumsquartier’deki Kunsthistorisches Museum (sanat tarihi müzesi) ve Neu Burg Museum'u gezmek neredeyse günün tamamını alıyor. Neu Burg’daki Efes Galerisi Türk ziyaretçiler için ilginç olabilir. Müzelerden arta kalan zamanlarda ise sokak kafelerinde oturup, sokak müzisyenlerini dinleyip, caddelerde ve parklarda dolaşarak Viyana’da güneşli bir yaz gününün tadını çıkarıyoruz. Ertesi gün erkenden Zagreb’e otobüsümüz kalkacak. İki gün yeterli oldu mu peki Viyana için? Bir hafta da kalsak sıkılmazdık hissi var içimde gerçi ama en azından 2 tam gün ve gece ayırmak bu şehri keşfedebilmek için iyi bir başlangıçtı diyebilirim.
Kunsthistorisches Museum