Yolculuğum sırasında birçok kişi ile tanışıyorum. Uzun-kısa sohbetler, birlikte gülmeler, kahkahalar… Hepsi de güzel. Fakat özlemini çektiğim birşey de varmış, bir Türkle karşılaşınca anladım! Yabancı bir dilde, farklı kültürlere sahip kişilere kendi kültürünüz/siyasetiniz üzerine espriler yapmaya çalışırsanız, karşınızdaki kişinin size boş boş bakmasını göze almanız gerekiyor. Hele bizim gibi ağlanacak haline gülen toplumların ince esprilerini hangi gelişmiş ülkelerin insanı anlayabilir ki?
Mesela hangi Avustralyalı duyduğu anda kahkaha atar "kızlı erkekli" diyerek espriler yapsak, ya da yeni aldığı ayakkabının kutusu bir Brezilyalı için sadece bir kutudan başka bir şey değildir. Ya bizim için? Üzerine 10 saat konuşacak ne kelimeler saklıdır o kutunun içinde. Yani ancak bir Türk, leb demeden leblebiyi anlar.
Buenos Aires’in koca koca binaları arasında kaybolmaya başladığım, daha küçük bir yerlere doğru yola çıkmam gerekiyor diye düşündüğüm sırada, 3 aylık Güney Amerika yolculuğu için hazırladığı sırt çantası sırtında klarnetini öttüre öttüre gezen Özdeniz’le yollarımız Buenos Aires’te çakıştı. Bir üfledi klarnetine, Buenos Aires’teki koca koca binalar, birer birer yıkılmaya başladı, ben de bu vesile ile daha rahat nefes alır oldum.
Neyse efenim, n’olcak bu memleketin halleri, ne zaman huzura ereceğiz diye Özdeniz’le dertleşirken, Güney Amerika’nın en huzurlu ülkesiUruguay’a birlikte gitmeye karar verdik.
Buenos Aires’ten bindiğimiz hızlı feribot bizi 1 saat 20 dakika sonra Uruguay’ın Sacramento del Colonia şehrine ulaştırdı. Hızlı feribot öyle hızlı gidiyordu ki sanki Buenos Aires’i o da benim gibi çabucak arkasında bırakmak istiyordu.
Hemen hemen herkes için bir ülkeye/şehre adım attığı anda hissettiği duygu çok önemli ve unutulmazdır değil mi! Mesela otobüsle Yunanistan’dan İstanbul Esenler Otogarı’na gelen bir Danimarkalı’nın, otogardan Taksim meydanındaki hosteline ulaştığı süre içerisinde yaşadığı maceraların hiç birini Sacramento del Colonia’da biz yaşamadık Özdeniz’le.
Colonia’ya vardığımızda hava kararmıştı. Attık çadırımızı sahile yakın çimlerin üzerine, huzurlu bir ülkede insanlar nasıl uykuya dalıyormuş onu deneyimledik. Oh ne güzelmiş! Ertesi güne daha umutlu ve mutlu başlıyormuşsun. Daha ne olsun!
Yaklaşık bir sene önce sosyal medyada çokça dönen, "tası tarağı toplayıp Uruguay’a yerleşmek için sebepler listeleri" vardı. Gittik doğru muymuş, bizzat deneyimledik.
Her tarzdan insana hitap eden bir ülke aslında Uruguay.
Evlerin duvarlarından mor salkımların sarktığı, taşlı yollarında köpeklerin peşinizden sevgiyle dolandığı, her sokağa dekor niyetine konan eski model arabalari ile Colonia...
Şehir hayatı sevenler için Montevideo, hem şehir olsun hem deniz olsun diyenler için Punta del Este…
La Pedrera, hippilerin kendi yetiştirdikleri marihuanaları sokaklarda keyifle içip, mutlu şarkılar söylediği enfes kumsalında sevgililerin mate (sıcak çay) içerek güne başladıkları bir sahil kasabası (Uruguay’da marihuana yetiştirmek ve içmek serbest).
Araba gürültüsünden ve teknolojiden uzak, elektrik olmadığı için gökyüzündeki tüm yıldızları rahatça görebileceğiniz, fokların kayaların üzerindeki tembelliğini keyifle izleyip, Atlas Okyanusu’ndan gelen deniz kokusunu ciğerlerinize çekeceğiniz, sade bir tatil yapmak isteyenler için Cabo Polonio.
Otostop çekerken istikametinizi ilk duracak arabanın istikametine dogru çevirirseniz güzel sürprizlerle karşılaşmanız mümkün. Biz böyle yaptık, kendimizi başka bir cennet sahil kasabası olan Valizas’ta bulduk.
Bizim duvar yazılarımızı bilirsiniz, ''Buraya çöp atan eşşektir'' (2 ş’li yazılınca daha etkili) gibi insanları temizliğe davet eden yazıların yerini ''Lütfen Sessizlik, Denizi Dinliyoruz'' yazan ve insanları huzura davet eden duvar yazılarına sahip Punta del Diablo. Uruguay gezimiz sırasında çadırımızı kurduğumuz en güzel yer. Önümüzden akan dere hemen biraz ilerde denizle buluşur…
Uruguay, güzel ve huzur dolu kumsalları ile beni büyülemiş durumda. Uruguay'ı geride bıraktım ve kaldığım yerden yola devam ediyorum ama bir gün yerleşik düzene geçmek istediğimde Uruguay benim için güzel bir alternatif olabilir.
3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin çocuğu olarak diyebilirimki bir ülkeyi yaşanılır kılan sadece deniz, kumsal değil tabiki halkın refah düzeyidir, savunma bütçesinin 20 katı büyüklüğündeki ücretsiz ve laik eğitim sisteminin bütçesidir, ekonomi bakanının bir rüşvet skandalına sadece adı karıştı diye aynı gün istifa etmesidir, eşcinsellerin kimliklerini saklamak zorunda olmamasıdır, maaşının % 90'ını yoksullara bağışlayan, 87 model vosvos kullanan, başkanlık sarayı yerine karısıyla bir çiftlikte yaşayan, ömrü halkı için mücadele etmekle geçmiş bir devlet başkanıdır, ülke genelinde ücretsiz wifi programının uygulanmasıdır, Facebook ya da Youtube’un kapatılmayacağından emin olmaktır, basının tarafsızlığı ve özgürlüğüdür, herkese ücretsiz kaliteli sağlık sistemi sunulmasıdır.
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın dediği gibi ben de bu yazıyı “benim yalnız ve güzel ülkeme” ithaf ediyorum.
Hem ülkemde hem de dünyanın her noktasında daha adil şartlarda, huzurla yaşacağımız günlere bir an önce kavuşmak dileğiyle!
Sevgiler