Uruguay'ın Başkenti Montevideo

Sabah saat 8.00’de gemimiz Uruguay’ın başşehri Montevideo rıhtımına yanaştı. Liman hemen şehir merkezinde. Elimize şehir haritasını alıp şehri tanımaya başlıyoruz. Şehir öyle planlı ki tüm cadde ve sokaklar cetvelle çizilmiş gibi. Burada 1 $ 24 Uruguay pesosu. Tüm alışverişler dolarla da yapıldığı için para bozdurmadık.

Şehir içindeki koloniyal dönem binaları çok güzel ancak çoğu bakımsız. Hemen hemen her sokağın iki ucundan da denizin görülmesi bize Malta’yı, bakımsız koloniyal binalar ise Küba’yı hatırlattı. Gemiden indiğimiz gibi Mercado de Los Artesanos bizi karşılıyor. Bu sevimli hediyelik eşya marketinin cazibesine kapılıp içeride şöyle bir turluyoruz. 
Market çıkışı Plaza Zapata’ya doğru ilerliyoruz. Yol boyu koloniyal binalar arasından geçerek, bazılarını fotoğraflıyoruz.  

Bugün Pazar ve aynı zamanda karnaval, bu nedenle dükkânların çoğu kapalı. Halk kavranalı deniz kıyısında kutluyormuş. Onun için de sokaklar bomboş.
 
Yolumuz üzerindeki açık olan bu antika dükkânını çok sevdik ve bol bol fotoğrafladık. Daha yeni açılıyordu.

Sokaklarda rastladığımız Uruguaylıların pek çoğu mate içiyordu.

Mate, Güney Amerika’nın en popüler içeceği. Mate için özel bir çanta taşıyor Uruguay halkı. Yaklaşık 50 cm uzunluğunda 25-30 cm enindeki sert deriden yapılmış mate çantaları pek çok yerde satılıyor. Bu çanta içine bir sıcak su termosu, mate çayı ve özel mate fincanı konuluyor. Zabala parkında Zabala heykelini fotoğraflayıp Rincon caddesinden ilerliyoruz.

Yol üzerinde tarih müzesi, National Bank ve borsa binalarını fotoğraflayıp, Metropolitan Katedrali’ne geliyoruz. Oldukça sade bir katedral. Bugün Pazar ve katedralde Pazar ayini vardı.

Uruguay Club binası koloniyal dönem binalarının en güzel örneklerinden biri. Bu güzel binayı da fotoğraflayıp, Plaza Constitucion’a geliyoruz.

Plaza Constitucion’dan Bağımsızlık MeydanıPlaza Independencia’ya giden sokaklarda gümüş kaşıklar, eski porselenler, broşlar ve yüzüklerin sergilendiği antika pazarı kurulmuştu. Ayrıca bu pazarda yarı değerli taş ametist ve ametistten yapılmış objeler de yer alıyor. Uruguay’ın ametist taşı diğer ülkelerde çıkan ametistlerden daha koyu renkli ve daha kıymetli imiş. Söylenene göre buradaki ametist yarı değerli değil, değerli taşlar kategorisine giriyormuş. Bu sokakta alışveriş yaparak ilerlerken kent surlarının ayakta kalabilmiş giriş kapısı ve arkasındaki Palacio Salvo’yu fotoğraflıyoruz.  

Bağımsızlık Meydanı’nın ortasında Uruguay’ın halk kahramanı Artigas’ın at üzerinde figüre edilmiş çok görkemli bir heykeli var. Burası aynı zamanda bir anıt mezar. Artigas’ın kemikleri heykel kaidesinin altındaki bir odada muhafaza ediliyormuş. Artigas, İspanyolları yenerek ülkenin bağımsızlığını kazanan büyük bir lider. Uruguay’ın Atatürk’ü. 1850 yılında ölen bu halk kahramanı için 80 yıl sonra yapılmış bu anıt. Liderin külleri ise 1977’de konulmuş heykelin altındaki mozoleye.

Bağımsızlık Meydanı’nın bir köşesinden yükselen Palacio Salvo, Montevideo’nun simgesi. Bu bina yapıldığı dönemde 100 metrelik yüksekliği ile Güney Amerika’nın en yüksek binasıymış. Üzerine 100 km uzaktan görülebilecek bir fener düşünülmüş ve otel olarak inşa edilmiş. Ancak şu anda konut ve iş yeri olarak kullanılmakta. Bu bina Montevideo’nun en prestijli binası. Mimari açıdan görülmeye değer. Siz görmeseniz de o size kendini gösteriyor zaten.


 
Bu meydan civarındaki Tiyatro Solis de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Tiyatronun içini görmek isterseniz mutlaka yanınızda Uruguay pesosu bulundurmalısınız. Dolar kabul etmiyorlar. Kişi başı 50 Uruguay pesosu (yaklaşık 2 $) Uruguay’da $ her yerde geçiyor ama yalnız bu tiyatro turunda kabul ettiremedik. Tiyatro turu belli saatlerde gruplar halinde yapılıyor. Biz İngilizce tura katıldık. Bu tanıtım turlarında tiyatro eğitimi alan 3 genç de bize çeşitli salonlarda küçük oyunlar sergileyerek turumuza renk kattı.

Tiyatro değişik tarihlerde İspanyol ve İtalyan mimarlar tarafından yapılmış. Ana salonda bordo rengi ve altın sarısı hâkim. Sahne koltuk ve locaların dizaynı çok güzel. Salonun tavanı Arjantinli bir sanatçı tarafından yapılmış. Tavandaki 11 yuvarlak içinde farklı yüz ifadeleri olan insan yüzlerinin her biri ünlü bir sanatçıya ait; Wagner, Mollier gibi. Tiyatro çıkışı ara sokaklardan geçerken çok güzel graffitilerle bezeli duvarları fotoğraflıyoruz.   

Rıhtıma doğru geri döndüğümüzde gemi yanaştığında kapalı olan Mercado del Puerto’nun açıldığını gördük ve çok sevindik. Buraya gelmeden önce okuduğumuz notlarda burayı mutlaka görmemiz gerektiği yazıyordu. 
 
Mercado del Puerto 1885’te istasyon binası olarak yapılmış ancak 1940 yılında pek çok restoranın bulunduğu bir yeme-içme merkezine dönüştürülmüş. Mekânın dört bir yanında odun ateşinde pişen çeşitli etlerin bulunduğu barbeküler var. Etler ve yanındaki büyük kırmızıbiberler iştahınızı kabartıyor. Gemimiz hemen limanda ve restoranların hepsi yiyecek dolu fakat bu mekânda oturup “bife ancho” ile yanında “Patricia” biralarımızı içecek “merron” dedikleri közde kırmızıbiberimizi yiyeceğiz.

Yalnız bir tavsiye; etlerinizi mutlaka iyi pişmiş isteyin, bize gelen et resmen çiğ ve kanlı idi, tekrar pişirttik. Etin yanındaki acı sos çok lezzetliydi. Garsondan tarifini aldık. Ancak bulamıyorum. Hatırladığım kadarı ile zeytinyağı, sarımsak, acı pul biber karışımı çok lezzetli bir sostu.
 Buradan çıkıp seyyar tezgâhlar arasında dolaşıyoruz. Hazır buraya gelmişken, bir mate çayı içelim diye bir kafeye oturduk. Daha doğrusu biz daha önce Arjantin’de içmiştik, ikinci defa denemeye değer bir lezzet değil bizim için ama tur arkadaşımız da denesin diye bir kafeye oturduk. 4 kişiyiz, mate istedik. Nargile mantığı ile 1 mate fincanı ve pipeti getirdi. Biz 4 dedik, o hayır 4 kişi 1 mate dedi. En azından 4 pipet dedik yok, 1 pipetle 4’ünüz için dedi. Hijyen anlayışı ve mantığını anlayamadık. 1 mate 3 $. 4’ümüze 1 mate getirse 12 $ alacak. Biz zaten içmek istememiştik ısrar etmedik. Ben de bu arada wi-fi şifresini alarak Türkiye ile haberleştim. Seyyar pazar arasından geçerek gemimize yerleştik.

Montevideo, Uruguay beklentimin çok çok üzerinde… Avrupai mimarisi, koloniyal binaları ile beni kendine hayran bıraktı. Uruguay’ın bayrağından başka bir de amblemi var. Bu amblem elips şeklinde, elips içinde 4 figür var. Figürde; terazi eşitliği, dağ gücü, at özgürlüğü, öküz bereketi temsil ediyor. Bu 4 figürü çevreleyen zeytin dalları ise barışı simgeliyor. Bu sembol meclis tavanındaki cama vitray olarak işlenmiş.

Artık gemimiz Montevideo’dan ayrılıyor. İki gün deniz yolculuğu sonrası Falkland Adaları’na gidiyoruz. 

Montevideo’dan aklımda kalanlar: Bağımsızlık Meydanı, Artigas Mozolesi, Palacio Salvo, Tiyatro Solis, mate çantaları, Mercado del Puerto, koloniyal dönem binaları.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.