İtalya’nın en kuzey noktasında bulunan Como Gölü, ismini şehirden alıyor. UNESCO koruması altındaki göle ulaşmak için kullanılacak iki yöntemden en iyisi tren... Doğru treni keşfedene kadar keyifli bir yol olduğu söylenemez. Vardığımız ilk zaman 75 dakika süren trenlere binmiştik fakat iki şehri birbirine bağlayan 30 dakikalık trenler olduğunu belirtmekte de fayda var. İki tarifenin fiyatı ise aynı...
Como oldukça küçük bir şehir olduğu için ulaşıma para vermek imkansız. Otobüsler var fakat her yer yürüme mesafesinde. Her köşesine bucağına girip çıktım ve bunları yürüyerek yaptım, rahatlıkla söyleyebilirim ki 1 günden fazla zaman ayırmak bir yerden sonra zevke kalıyor. Biz 4 gece konakladık ve şehre 2 gün ayırdık. Fakat Interrail yapanların kalmasını tavsiye etmiyorum. Gittiğimiz dönemin kışa denk gelmesinin de ayrı bir payı olabilir. Yazın özellikle gölde çok daha fazla aktivite yapıldığını söyleyebilirim.
Como’da bulunan Duomo benim hayatımda gördüğüm en güzel kiliselerin başında gleiyor. Özellikle iç yapısı ve şaşalı mimarisi ile oldukça dikkat çekici. Avrupa’da sık sık seyahat edenler bilirler, bir yerden sonra tüm kiliseler aynıdır fakat bu gerçekten farklı. Mesela Milano’daki katedralin içi bu kadar güzel değil. Kaldı ki o katedral dünyanın en büyükleri arasında.
Gölün sınırı İsviçre’ye kadar uzanıyor. Gün içerisinde tekne turuna çıkmak da güzel seçeneklerden biri. Tur sayesinde Mussolini’nin ve George Clooney’nin evlerini görebiliyorsunuz. Genellikle yüksek gelirli insanların yaşamayı tercih ettiği veya yazlıklarının olduğu bir bölge.
Şehrin üst kısmında bulunan Brunate, gerçekten hoş bir manzara sunuyor. Bu bölgeye gitmenin tek yöntemi 120 yıldır kullanılan füniküler. Bana İzmir/Balçova’da 6 sene boyunca kapalı kalan füniküleri hatırlattı. Adamlar 120 senedir kullanıyor, biz 5 yıl boyunca füniküleri hareket ettiremedik : )
Como’da doğup burada ölen ve pili icat etmesiyle bilinen Alessandro Volta, adını her yere vermiş. Brunate’in tepesinde bulunan Volta House (deniz feneri) ziyaret edilesi yerlerden biri. Aynı şekilde göl kenarında da Volta’ya yönelik bir müze var.
Yılbaşı için özel olarak kurulan ve dünyanın en iyilerinen biri olarak adlandırılan Christmas marketlerini gezmek oldukça güzel. Büfeyi anımsatan yapıların önünde size sunulan sucukları, İtalyan peynirlerini ve tatlıları tadabilirsiniz. Şanslıysanız bazen para almadıkları oluyor.
Geçtiğimiz yıl Zürih’te yeni yıla girmiş ve 30 dakika boyunca doyumsuz bir havai fişek gösterisi izlemiştik, Como’daki gösteri oldukça sıradandı. Belediye çalışmıyor desek yeri fakat her yerde olduğu gibi göl, şehre oldukça fazla bir huzur katıyor.
Basilica of Sant Abbondion ve San Fedele görülmesi gereken yerlerin diğerleri. Bunun dışında sadece kışın kurulan buz pistinde, kayabilirsiniz. Bazı küçük müzeler de var, gidip gitmemek size kalmış.
Son olarak bu kadar küçük bir şehrin, bu kadar büyük bir stada sahip olması bana ilginç geldi. Beşiktaş’ın İnönü Stadı denize ne kadar yakınsa, bir dönem Serie A’ya kadar çıkma başarısı göstermesi rağmen günümüzde Serie C’nin de altında kalan takımlarının stadı göle aynı uzaklıkta.
“Son, son” dedikçe aklıma geliyor. Ben hayatımda hiçbir şehirde bu kadar fazla köpeğiyle beraber gezen insan görmedim. Şehrin % 60’ı dışarıya köpekleriyle çıkıyor. Hepsi birbirinden güzel.
Alkol ucuz, yeme-içme konusundaki önerilerim ise şunlar olacak:
Cardamomo – pizzaBirreria 35 – bar
Birratro – bar
Fresco – farklı kokteyler bulabileceğiniz bir mekan
Pane % Tulipani – restoranTea World Shopping – dünyanın her yanından farklı çayları bulabileceğiniz bir dükkan
Belirtmekte fayda var; şehrin bazı noktalarında, özellikle meydanlarda bedava internet var.