Efsane Tren Yolculuğu: Güney Afrika’nın Derinlikleri

Uzun zamandır çok arzu ettiğim bir geziydi. Tarihi ve doğal güzellikleri, nefes kesen manzaraları, 11 resmi dili, farklı ırkları-dinleri-kültürleri ve 3 başkentiyle Güney Afrika…

Afrika’nın gururu “Rovos Treni” ile dünyanın en eski uygarlığına doğru lüks bir seyahate çıkıyor ve çok mutlu dönüyorum. İlk durağımız, Mandela’yı ve onun özgürlük mücadelesini anımsatan dünyanın en güneyi; Ümit Burnu, Ulusal Park, Boulders Plajı, penguenleri ile Güney Afrika’nın yasama başkenti Cape Town.

Deniz kıyısındaki harika otelimize yerleşip hemen gezimize başlıyoruz. Kentteki ilk durak, deniz seviyesinden 1087 metrede, 360 derece Cape Town manzarasının keyfini çıkaracağımız, adını dümdüz tepesinden alan Masa Dağı.

1-masa-dagi

Bulutlar arasından kentin harika görüntüsü ile 15 dakika süren yolculuk sonrası 360 derece muhteşem okyanus ve kent manzarası karşımızda. Çok ilginç ve değişik kaya oluşumları ve çeşitli bitkileriyle fotoğrafçılar için harika bir alan burası. Keyifli bir çay molasından sonra aşağı iniyor ve Masa Dağı'nın eteklerinde yemyeşil asırlık ağaçlar ve çeşitli hayvanlarla harika, keyifli ve oldukça büyük bir parka gidiyor, Masa Dağı’nı bu kez de aşağıdan fotoğraflıyoruz.

Kent turumuzda ataları esir ticaretiyle getirilen Müslüman Malezya Mahallesi’nin renk renk boyanmış şirin evlerin bulunduğu sokakları ve çevreyi gezdikten sonra, aracımızı kent merkezinde bırakıp turumuza yürüyerek devam ediyoruz. Nelson Mandela heykelinin bulunduğu, ilginç mimarisi ile City Hall, Parlamento Binası, Hükümet Konağı gibi önemli yapıları görüyor ve ünlü Green Market & Green Point Market”e gidiyoruz. Afrika el sanatları, yöresel giysiler, hediyelik eşyalar, ahşap mask ve objeler, bez posterler, takı gibi yerel ürünlerle çok renkli. Yerlilerle sohbet ediyor ve tabii alışveriş yapmadan dönmüyoruz.

Cape, pazar

Kalacağımız otele yakın bir konumda, sokak satıcılarının, kestane kebapçıların ve dönme dolabın arasından yürüyerek deniz kıyısına varıyor ve sıra sıra dizilmiş balıkçılardan birinde keyifli bir akşam yemeği yiyoruz. Harika deniz mahsulleri illaki tadılmalı, tabii harika Güney Afrika şarapları eşliğinde. Ülkede şarap endüstrisi çok gelişmiş, vaktiniz olursa şarap bağlarını gezip tadım yapabilirsiniz.

Uzun bir uçuşun ve hemen ardından kent gezisinin ertesi sabahı oldukça dinlenmiş ve heyecanlı uyanıyorum. Dev dalgalarıyla harika okyanus manzarası eşliğinde Ümit Burnu & Hout Bay’e doğru yol alıyoruz. Deniz kıyısında ilk fotoğraf molamızı verdiğimizde bizi güzel bir sürpriz bekliyor. “Cape of Good Hope - Afrika kıtasının en güney ucu”nda olmamızı şampanyalar patlatarak kutluyoruz. Sonrası yine yol boyu harika manzaralar…

IMG_8481

Bantry Bay, Camps Bayve Clifton Bölgelerinden geçerek balıkçı kasabası Hout Bay’e, ardından yüzlerce sevimli Afrika penguenin bulunduğu Boulders Plajı’na ve nihayet granit kayalar üzerine yapılmış “Chapmans-Peak” yolundan, Bartholemeo Diaz’ın keşfettiği -15.yy- ünlü Ümit burnu -Cape of Good Hope’a ulaşıyoruz.

IMG_8513

Atlas ve Hint Okyanusunu birbirinden ayıran ya da buluşturan bu ünlü burun, Afrika kıtasının en uç noktası. Bu noktanın keşfiyle, tüm zorlu koşullara Afrika’nın güney ucunu aşarak doğuya, Avrupa’dan Hindistan’a deniz yoluyla ulaşabilmek mümkün hale geldi ve bu, Avrupa denizciliği için büyük bir umuttu. İşte bu yüzden buraya “Cape of Good Hope / Ümit Burnu” adı verilmiş.

Cape Ümit burnu

Dünyanın en yüksek fenerine müthiş manzaralar eşliğinde füniküler ile çıkıyor, UNESCO Dünya Mirası “Ümit Burnu Koruma Alanları”nı geziyoruz. Dönüş yolunda dev dalgalar ve yüzlerce kuş türü bize eşlik ediyor. Çok merak ettiğimiz bu alanları görmenin mutluluğu ile otelimize dönüyoruz.

2-Cape tlfrk

Cape Town’a veda zamanı… İstikamet, gökdelenleri ve yoğun trafiği ile ülkenin üçüncü, Güney Afrika’nın ise en büyük kenti Johannesburg.

Johannesburg

Kent merkezi gezimizde Sandton Meydanı, Rosebank ve Houghton semtleri, Belediye Binası, Helmut Jahn imzalı ve elmas görünümlü Diagonal Street binası, Nelson Mandela Köprüsü ile Anayasa Mahkemesi’nin yer aldığı Braamfontein semtini görüyoruz. Güney Afrikalı beyazların lüks evleri, golf ve tenis sahaları duvarlar, dikenli teller ve güvenlik kameraları ile korunuyor. Kentin diğer yanında, hiçbir beyazın yaşamadığı Soweto gecekondu mahallesinde ise sefalet diz boyu. Tenekeden evlerin tuvaletleri bile dışarıda. Farklı kültürler ve yaşam biçimleri bu ülkenin bir gerçeği.

Çok sevip saydığım Nelson Mandela’nın sade ve küçük evini, Nobel Barış Ödülü sahibi lider Desmond Tutu evini ve Regina Mundi Kilisesi’ni geziyoruz. Turistlerin ilgisini çeken bu bölgede altyapı sorunları ve fakirlik halen çözülememiş.

Mandela Bahçe

Merakla beklediğim bir sonraki gezimiz, Johannesburg’e bir saat mesafede bulunan Sterkfontein (Güçlü Bahar). Muldersdrift bölgesinde yer alan bu önemli paleo-antropolojik bölge, aynı zamanda “UNESCO Dünya Mirası” alanı.

Bir yaban arısına, pek çok vahşi Afrika türüne ve çok sayıda erken hominin kalıntılarına ev sahipliği yapan “Sterkfontein Mağaraları”nı ve Swartkrans, Kromdraai ve Environs Antik İnsan Fosil Bölgesi’ni geziyoruz.

Yaklaşık 4 milyon yıllık olduğu düşünülen ilk hominid atalarımızın iskeletlerinin ve 1924’te keşfedilen 2,8 milyon yıllık bir çocuk kafatasının da bulunduğu “Taung Kafatası Fosil Yerleşim Yeri” müthiş bir müze. Burayı gezdikten sonra kasklarımızı takıp mağaraya iniyor, müthiş kaya oluşumları ve sarkıtlar arasında tek sıra halinde eğilerek, emekleyerek, dikkatlice ilerliyoruz. Mağaranın içindeki, derinliği henüz keşfedilemeyen gölet ise gerçekten inanılmaz. Eğer bir sağlık sorununuz yoksa bu mağaraya mutlaka inmelisiniz.

Vee gezimizin en keyifli bölümüne geldik. Dünyanın en lüks tren yolculuklarından biri olan Rovos Treni ile özel bir rotada yolculuk yapacağız.

Otantik Özel Pretoria Rovos Tren İstasyonu’nun tarihi binası hayli büyük, yemyeşil bir bahçe içinde. Salonda bizim için hazırlanmış harika bir büfede şampanyalar bizi bekliyor. Az sonra trenimiz, bahçede hoş mini bir havuzu da olan perona yanaşıyor. Trenin, kompartımanın ve restoranın lüksünü anlatmam zor, her vagonda 2 kompartıman olduğu için hayli uzun bir tren. Şık restoranda harika yemekler, sınırsız içki, Güney Afrika şarapları ile harika bir gezi bizi bekliyor.

Salon

Açık gözlem ve bar vagonu olan son vagonun arkasındaki balkon kısmında kahvelerimizi ve içkilerimizi yudumlarken, yeşillikler içindeki Afrika ve köy manzaralarını izliyor, sevimli kara çocuklara el sallıyoruz.

Zimbabwe’de son bulacak olan 4 günlük tren yolculuğumuzun bir durağı Zimbabve'nin güneyinde, Bulawayo yakınında granit tepeler ve ormanlık vadilerden oluşan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan “Matobo Milli Park”ı. 17.300 hektarlık alana yayılmış olan Matobo Tepeleri (çıplak tepeler), milyonlarca yıl önce parkın granit yüzeylerinin akarsular ve yağmur suları ile aşınması sonucu oluşmuş. Granit tepelerin üzerindeki 13 bin yıl öncesine tarihlenen kaya resimleri ve figürler de hayli ilginçti.

Trenimizin bir etkinliği de Bulawayo'ya 35 km. mesafedeki Uluslararası “İnsan ve Biyosfer Rezervi” içindeki safariSevimli yavru fillere, leoparlara, antiloplara, maymunlara, zürafalara ve zebralara yaklaşabilmek çok keyifliydi.

Günün sonunda artık trenimize dönerken bir noktada araçlardan indiriliyoruz. Ve sürpriz! Yeşilliklerin arasında tren görevlileri bizi ellerinde şampanyalar ve şahane bir büfe ile karşılıyor. Trende yediğimiz muhteşem yemekler yetmezmiş gibi.

Zimbabwe: Afrika’nın Gürleyen Dumanı

Güney Afrika gezimiz, 4 gün ultra lüks Rovos Treni yolculuğumuz Zimbabwe (Eski adı Güney Rodezya) sınırları içinde devam ediyor. Denize kıyısı olmayan, Büyük Zimbabwe olarak bildiğimiz, Shona dilinde ise Dzimba-dza-mabwe (Taş evler)anlamına gelen Zimbabwe’nin başkenti Harare. Güney Afrika bölgesinin en büyük tarihi eser kalıntıları ve sömürge dönemi öncesi taş yapıtların bulunduğu bölge de bu ülke sınırları içinde.

Güney Afrika sınırını geçtikten sonra Zimbabwe Milli Parkı’na geliyoruz. Koruma alanı olan Matobo Hills’teki kaya oluşumlarını, Nswatugi Mağarası’nı ve tahminen3000 km2 alandaki çok ilginç granit kaya oluşumları ile üzerlerindeki kaya resimlerini bir önceki Güney Afrika gezi yazımda okuyabilirsiniz.

Ultra lüks Rovos Trenimiz Hwange İstasyonu’na geldiğinde bizi yerel bir dans grubu karşılıyor. Hem teşekkür ediyoruz hem de danslarına eşlik ediyoruz.

1_16.jpeg

Otelimiz tren peronunun bir adım ötesinde ve tıpkı şelale gibi adını Kraliçe “Victoria”dan almış saray gibi bir yer. 1904 yılında İngilizler tarafından inşa edilen otel, başlangıçta Cape-Kahire demiryolunda çalışan işçilerin konaklaması için tasarlanmış.

karşılayan otel personeli valizlerimizi odalarımıza taşırken biz de uzaktan şelalenin bir bölümü görünen ve çiçekler içindeki muhteşem bahçesini geziyoruz. Akşam yemeğimiz de bu harika bahçede ve bizim için hazırlanmış yerel bir dans show yemeğimize keyif katıyor.

Sabah, uzun zamandır görmek istediğim Victoria Şelalesi’ne gideceğimiz için heyecanla uyanıyorum. Çocukluğumdan beri şelaleleri çok sevmişimdir.

8

Mosi-oa-Tunya / Kükreyen ya da Gürleyen Duman olarak da birçok isimle anılan Victoria Şelalesi, 7 kilometre uzunluğu ve 128 metre yüksekliği ile dünyanın en büyük ve bana göre de en muhteşem şelalesi. Hwange Milli Parkı’nda yer alan şelale, Zambezi Nehri üzerinde, Zambia ile Zimbabwe sınırları arasında tek bir su yatağından dökülüyor. UNESCO Dünya Mirası (UDM) Listesi’nde yer alan Victoria Şelalesi, 1855’te İskoç kaşif David Livingstone tarafından bulunmuş ve buraya Kraliçe Victoria’nın ismi verilmiş.

Şelaleye yaklaşırken önce gürültüsü kulaklarımızı dolduruyor, sonra da muhteşem görüntüsü geliyor. Yer yer 90 metreden dökülen sesi ile konuşmak bile olası değil. Gidip görmeden, yaşamadan anlatmak gerçekten çok zor. Bu arada otelden şelaleye yaklaştıkça “Giyme gereği duyacaksınız” diyerek verdikleri incecik yağmurlukları da giymek zorunda kalıyoruz ama yine de hafif ıslanmayı göze almak gerek. Etrafına saçılan sular 500-600 metre yüksekliğe ulaşıyormuş, bu nedenle de şelaleler uzaktan duman gibi muazzam bir görüntüye bürünüyor. Boşuna “Gürleyen Duman” dememişler.

Şelale boyunca uzanan yemyeşil park alanında fotoğraf çekmeye doyamadan ilerliyoruz. Bir yandan da her mevsim görünen ve hiç kaybolmadığı söylenen gökkuşağı ve şelaleyi birlikte farklı açılardan karelerime alarak zaman nasıl geçiyor anlayamadan geziyoruz. Öğlen oldu bile. Parkın çıkışında her yerde olduğu gibi hatıra eşya satıcıları bizi bekliyor tabii. Öğlen yemek molamız şelaleyi farklı bir açıdan gören, ilginç fotoğrafları ve tabloları ile çok hoş bir restoranda.

Bu muazzam gezimiz henüz bitmedi, yemek sonrası daha şehir gezimiz var. Turistik kentte görülecek fazla bir şey yok, sadece ağırlıklı turistlere hitap eden yerli pazarlarında bildiğimiz örtü, pareo, ev ve mutfak eşyaları ve turistik, hatıra ve hediyelik eşyalar var.

Otelde heyecanla akşam olmasını beklerden kimimiz biraz dinleniyor, kimimiz de benim gibi şahane bahçenin keyfini çıkarıyoruz. Akşamüzeri gün batmadan şelaleden gelen görevliler bizi otelimizden alarak şelale yakınındaki helikopter alanına götürüyor. Şelalenin üzerinde helikopter ile gezeceğiz!

13

Öncelikle bize “safety-güvenlik film brifingi” veriyorlar. En son “İguasu Şelalesi” üzerindeki helikopter gezimden sonra bu ikinci olacak. 15 dakika süren helikopter gezisi gerçekten de müthiş bir deneyimdi. Gökkuşağı eşliğinde bu muazzam şelalenin tamamını görmek inanılmazdı, nasıl geçtiğini anlamadık bile.

9

Gezimizin en keyifli günlerinden birini bitirdiğimiz son akşam, otelimizin muhteşem bahçesinde zengin bir açık büfe yemeğe harika bir “African Dans Show” eşlik ediyor.

Güney Afrika’da Cape Town, Johannesburg, keyifli bir safari, Rovos Treni ve gördüğüm Dünya Mirasları… Ve finalde Zimbabwe’de muhteşem şelale üzerinde helikopter gezisi ile harika bir finalle son bulan bu güzel seyahat en güzel gezilerim arasında yerini alıyor.

P.S: Bu geziye katılmamda katkı ve destekleri içinFest Travel ve sevgili rehberimiz, dostum Nedime Dicle’ye teşekkür ediyorum.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.