Şirin ve Tarihi Bir İtalyan Kenti: La Spezia

Yüzen şehir 'Allure of the Seas' maceramızda, gemiye bindiğimiz liman Roma'dan önce son durağımız İtalya'nın limanlarından La Spezia'ya yanaşıyoruz bugün.

Geçen sene Mayıs ayında yaptığımız muhteşem Toscana gezimizde bu şehirden geçerek Lucca, Pizza ve Porto Venere şehirlerini gezmiştik (bu geziyi sizlere detaylı yazmıştım). Sabah kahvaltımızdan sonra yine bir araba kiralayarak çevreyi gezeceğiz. Grubumuzda bu şehirlere daha önce gelmemiş olan arkadaşlarımız var ancak bir günde hepsini gezmemiz zor. Lucca'ya karar veriyoruz zira geçen sene birkaç şehri aynı güne sığdırmaya çalıştığımız için, bu güzel ve tarihi şehre yeterince vakit ayıramamıştık. Lucca hakkında çok kısa bilgi verdikten sonra hemen gezmeye başlıyoruz.

Lucca, İtalya’nın kuzeyinde bulunan Toscana yönetim bölgesinde, Serchio nehrinin içinden geçtiği, Ligurya Denizi kıyılarındaki verimli bir düzlükte kurulmuş, çoğu İtalyan kentleri gibi şirin ve tarihi bir İtalyan kenti. Rönesans döneminden kalma oldukça iyi korunmuş şehir, surları ile ünlü.

İtalya’yı çok sevdiğimi ve gelmekten hiç bıkmadığımı her fırsatta söylerim. Her gelişimde yepyeni yerler keşfeder, keşfetmenin sonu olmayan bu ülke her gelişimde karşıma yeni güzellikler yeni sürprizler çıkarır ve bir kez daha beni kendine hayran bırakır. Her bölgesi bir tarih hazinesi, ayrı bir güzel. Toscana ise her şehrinde, her kasabasında başka bir kültür barındıran, gezginleri kendine hayran bırakan Ortaçağ’dan kalma bir bölge. Şehri bu kez çok daha sindirerek gezeceğiz, desek de İtalya'nın en iyi korunmuş tarihi kalıntıları olan şehirde görülecek o kadar çok yer var ki yine bitiremeyeceğiz biliyorum. Neyse biz yine de gezebildiğimiz kadarı ile yetinelim, en azından daha önce gelmemiş olan arkadaşlarımız da görmüş olsun.

Bu güzel şehri  gezmeye hazırsanız başlayalım gezimize ve içinde neler gizliyor görelim.

Şehre girdikten ve biraz ilerledikten sonra karşınıza şehri dört taraftan çevreleyen ve inşası 11-17. yüzyıllar arası sürmüş şehir surları çıkıyor. Surların dışında kalan bölgedeki gar binası ve hemen karşısındaki saat kulesi insanı hemen büyülüyor ve surların içinde kalan tarihi yerlerde neler var diye meraklandırıyor.

Şehrin surlarından dört kapısının birinden içeri girdikten sonra arabamızı park ediyor ve İtalya’nın en iyi korunmuş surlarının içindeki tarihi ve mimari güzellikleri keşfetmek üzere  dar sokaklar arasında yürümeye başlıyoruz, Ortaçağ Döneminde yürüyor gibiyiz, derken karşımıza muhteşem bir katedral çıkıyor. Gotik mimari tarzındaki katedral, Cattedrale di San Martino. Üzerinde ilginç heykeller ve kabartmalar bulunan kilisenin dikkat edilmesi gereken bir özelliği de her bir kolonunun ayrı dizaynda yapılmış olması.

Tüm İtalya'da olduğu gibi Lucca'da da birçok meydan var ve ben bu meydanlı şehir mimarisine bayılıyorum. Şirin, tarihi sokakların hepsi birbirinden güzel, tarihi yapıların olduğu yeni bir meydana açılıyor. Piazza Napoleone Meydanı, etrafı ağaçlarla çevrili, restoran ve kafeleri ile şehrin hareketli meydanlarından biri.

İtalyan besteci Puccini’nin ilk defa org çaldığı San Michele Kilisesi ise adını aldığı San Michele meydanında. Sokaklarda yürümeye devam ederken karşımıza çıkan bir kapının üzerindeki 'Anfiteatro Romano' tabelasını takip ederek bir kapıdan geçiyor ve şehrin tam ortasındaki Piazza d'ell Anfiteatro’ya giriyoruz. Meydan gerçekten de adı gibi büyük bir amfi tiyatroyu anımsatıyor, etrafındaki evler, pencerelerinde panjurları, sarı, tipik İtalyan evleri.

Şehrin güzel ve dar sokaklarında tarihi yaşayarak uzun uzun yürüdük, Ortaçağ'ı yaşayarak gezdik, güzel bir kafede kahve molası verdik, hediyeliklerimizi ve hatıra objelerimizi de aldık, şimdi güzel bir İtalyan odun fırını pizzası ya da 'pasta'sı ve güzel bir İtalyan şarabı yudumlama zamanı. Bir İtalyan'dan tavsiye alıyoruz, o da bizim düşüncemizi teyit ediyor ve meydandaki restoranların çok turistik olduğunu söylüyor, arka sokaklarda bir restoran tavsiye ediyor. Tam da istediğimiz gibi, küçük ama sevimli, kareli masa örtülü tipik bir İtalyan restoranı ve keyif :)

Diyorum ki her güzelliğin bir sonu var. Birazdan gemimiz hareket edecek ve Roma'ya doğru yol alacağız ve Roma bizim için son durak. Gerçi bizim seyahatimiz bitmiyor, iki gün de hepimizin çok kez geldiği ama çok sevdiğimiz Roma'da kalacağız. Sadece bu dev, yüzen şehir gemimize veda ediyoruz. Belki başka bir destinasyonda tekrar gezmek kısmet olur ya da inşası devam eden ve daha büyüğü  'Quantum of the Seas' de. Kimbilir...

Bir gemi seyahati mutlaka yapın derim, ben gemi seyahatini arada bir seviyorum doğrusu.

Sevgiyle kalın…

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.